Kurtuluş nedir?

Kurtuluşun farklı türleri vardır. Ne tür bir kurtuluş bahsediyoruz? Mesela, genç bir kız çocuğu yanan bir binadan itfaiyeci tarafından kurtarılırsa hayatının kurtarıldığını söyleyebiliriz. Bir adamın işi kötü gidiyorsa ve bir yatırımcı gelip oraya çok ihtiyaç duyulan parayı enjekte ederse, o’nun işi kurtuldu diyebiliriz. Birinde bir hayat kurtarıldı, diğerinde bir işletme. İtfaiyecileri ve iş yatırımcıları alkışlayabiliriz ama bunlar bizim kastettiğimiz türden kurtuluşlar değil. Çok farklı bir kurtuluştan bahsediyoruz – günahlarımızın suçluluğundan ve utancımızdan kurtuluş demek istediğimiz şey. Evet, bu tam da hepimizin ihtiyaç duyduğu kurtuluş türüdür. Ve şükürler olsun ki, tam bu kurtuluşu için Tanrı Kendisi yolu açtı ve yarattı. Aşağıdaki örnekle bu kurtuluşun nasıl mümkün olduğunu göstermeye çalışacağız.

Bir adam denizin derin derin sularında boğuluyordu. Derin denizde umutsuzca çırpınıyor, suyun üstünde kalmaya çalışıyordu. Neyse ki tam zamanında, üzerinden uçan helikopter tarafından göruldu. Hızla yerine uçup ve bir hayat kurtarma halkasını boğulan adama indirdi. Ama tam bu sırada çok garip bir şey olur. Boğulan adam kendisini kurtarmak için suya indirilen simitine aldırış etmemeyi tercih etti. Belki de kendi yeteneğine güvenerek kıyıya ulaşabileceğini düşünüyordu. Ama ne yazık ki, yanılmıştı. Zavallının artık gücü kalmamış ve can simidini kendi eline almayı reddedince, tek bir sonuç olabilirdi. Denizin derin sularında hayatını kaybetti.

Sorulması gereken basit ve aynı zamanda apaçık soru şudur. Bu adam neden boğulmak zorundaydı? Boğulan bu adam, kendisine yukarıdan sunulan yardımı neden reddetti? Acaba kendisi kötü bir adam olduğu için mi ölmek zorundaydı?
Belki ahlaksız, yolsuz hayat yaşadığı için, belki de yalancıydı, aldatıcıydı, hırsızdı, belki de kendinden başka kimseyi sevmeyen bir adamdı. Belki de bunların hepsiydi. Peki, ama ölmesinin sebebi bunlar muydu? Kesinlikle hayır. Bu adamın ölmesinin kesin ve tek sebebi, kedisine yukarıdan sunulan kurtuluşu kabul etmeyip reddetmesiydi. Ve tek başına bu yüzden öldü.

Kutsal Kitap’ta şöyle yazılıdır: ‚herkes günah işledi ve Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kaldı‘. Ve bu tam da insanin en büyük sorunudur. Bu yüzden bir gün ölecek ve mezara yatırılacaktır. Bizi Tanrıdan ayıran şey günahlarımız ve isyanlarımızdır. Günahkâr insanın mutlak kutsal olan Tanrı ile barıştırılması gerekir. Tanrı’da ve Tanrı’dan yaşama ihtiyacımız vardır, ve ne kadar uğraşırsak uğraşalım, kendimizde bu yok. Ama Tanrı’ya şükürler olsun kı, en harikası şey budur: Tanrı’nın bize vermek istediği şeyin tam da budur.

Tanrı’nın kendisı, bizim kurtulmamız için yolu yarattı. Tanrı’nın yaşayan Kelam beden olup ve İsa Mesih’in kişiliğinde dünyaya girdi. O’nun dünyaya gelişinin açık bir amacı vardı. O, yukarıdan gelen günahsız kişidir, günahkarlar için ölmeye geldi. Ve tam da bunu yaptı. Günahlarımızın kefareti için gerekli olan kurban oldu. Tıpkı İncil’de yazıldığı gibi: ‚Ama Tanrı biz daha günahkârken Mesih bizim için öldü. Bu da Tanrı’nın bizi ne kadar çok sevdiğini gösteriyor‘. Mesih, hepimizi boğulduğumuz günah denizinden kurtarmak için yukarıdan geldi. Denizde boğulan adam gibi, yardımın yukarıdan gelmesi gerekiyordu. Evet, insanlar eninde sonunda günahları yüzünden ölürler, ‚çünkü günahın ücreti ölüm, Tanrı’nın armağana ise Rabbimiz Mesih İsa’da sonsuz yaşamdır‘. (İncil de Romalılar 6:23) Evet,değerli okuyucularımızö sadece bir kez öleceğiz. Be nedenle bizim ölmemiz mübarek bir ölüm olması gerekiyor.

Peki, ama bu mübarek ölüm nasıl mümkün oluyor? Ebedi hayatı kazanabilmek için ve Tanrı ile paydaşlığa sahip olacaksak, gerekli olan tek bir şey var – gökten inen, ölen, ve ölümden dirilen İsa Mesih’e iman etmemiz gerekecek. Tıpkı İncil’de yazıldığı gibi, ‚İnsanoğlu (İsa Mesih kendisi) kaybolanı aramaya ve kurtarmaya geldi. (İncil’de Luka 19:10).

Her birimizin aklında kalan soru şudur: Tanrısal yaşamı ruhumuza aldık mı? Bunun Tanrı’nın bize vermek istediği şey olduğundan emin olabiliriz. İncil’de öyle okuyoruz: ‚Bir kimse Mesih’teyse, yeni yaratıktır; eski şeyler geçmiş, her şey yeni olmuştutu.‘ (İncil’de 2 Korintliler 5:17).

Categories: start türkisch

Kutsal Kitaba güvenebilir miyiz?

Çok değerli okucularımız,

Yukarıdaki soru çok önemli bir soru, değil mi? Kutsal Kitabın’in (Tevrat, Zebur ver İncil) sözlerine ve öğretilerine güvenebilir miyiz? Eğer cevabı ‚hayır‘ ise, birçok Müslüman kardeş ve diğerleri söylüyor gibi, bunu okumaya gerek yok. O durumda bu web sitesinin varlığına gerek kalmaz, çunku tüm bu web sitesinde yayınlanan makaleler ve konular Kutsal Kitab’a dayanmaktadır.

Gerçekten bu konu hakkında çok şey yazılmıştır. Herkesin bu tema araştırmak için zaman ayırmasını öneriyoruz. Yine de yazılara giderek konuyu kısaca ele alalım. Bunu yapmak için Kutsal Kitabın’dan ve Kuran’dan doğrudan alıntılar yapacağız ve bu son derece önemli konu hakkında onların neler söylediğini ele alacağız. İlk önce Kutsal Kitab’ın tanıklığına gideceğiz, sonra da Kuran’ın Kutsal Kitab’ın yazıtlarına tanıklığına geçeceğiz.

Kutsal Kitabın kendi kendine tanıklığı:

“Ot kurur, cicek solar, ama Tanrimiz’in sözü sonsuza dek durur.” (Yesaya 40: 8)

“Ya RAB, sözün göklerde sonsuza dek duruyor.” (Mezmurlar 119: 89)

„Tanrı insan değil ki, yalan söylesin; İnsan soyundan değil ki, düşüncesini değiştirsin. O söyler de yapmaz mı? Söz verir de yerine getirmez mi? (Çölde Sayım 23:19)

“Yer ve gök ortadan kalkacak, ama benim sözlerim asla ortadan kalkmayacaktir” (Matta 24:35)

„Size doğrusunu söyleyeyim, yer ve gök ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden, Kutsal Yasa’dan ufacık bir harf ya da bir nokta bile yok olmayacak. (Matta 5:18)

Kuran’ın Kutsal Yazılara (Tevrat, Mezmur, İncil) tanıklığı:

“Rabbinin sözleri gerçeklikte, adalette tamamlanmıştır. O’nun sözlerini tebdil edecek hiç bir şey yoktur. O, semi’dir, hakkıyle alimdir.“ (El-En’am Süresi 115)

“Rabbinin Kitabından sana vahiy olunanları oku, O’nun sözlerini değiştirecek yoktur…” (El-Kehf Süresi 27)

“Meryem oğlu İsa’yı, ellerindeki Tevrat’ı tasdik edici olarak peygamberlerin izlerince getirdik. Ona, içinde hidayet bulanan, nur bulunan, ellerindeki Tevrat’ı tasdik eden, sakınanlara bir hidayet ve mev’iza olan İncil’i verdik.“ (El-Maıde Süresi 46)

„…Allah’in verdiği sözlerini tebdil edecek hiçbir fert yoktur. Sen, gönderilen peygamberlerin haberini aldın.“ (El-Enam Süresi 34)

Evet değerli okuyucularımız, hem İncil hem de Quran, Kutsal Kitap’ta yer alan değişmez sözleri doğrulamaktadır.
Bir kimse Allah’ın kelamının değiştirildiğini iddia edecekse iki şeyden birini itiraf etmelidir:

1) Yüce Allah, sözünün değiştirilmesini engelleyemedi (yani O her şeye kadir değildir!), veya
2) O geri çekildi ve sözünü bozulmaktan korumamayı seçti, (yani Ona güvenilemez!)
Her iki ihtimale karşı da düşünen her insan şunu demek zorundadır: Asla olmasın! Çünkü Tanrı merhametlidir! Tanrı her şeye kadirdir! Tanrı güvenilirdir!

Şu noktayı açıklığa kavuşturalım: Kuran’ın hiçbir yerinde İncil’in değiştirildiği iddia edilmez. Tam tersine: Quran, hiç kimsenin Tanrı’nın kelamını değiştiremeyeceğini açıkça belirtir. Sözünü koruyan ve gözeten bizzat Tanrı’dır.

Ve bu nedenle Tanrı’nın sözünü koruduğunu bilerek Kutsal Yazıları güvenle okuyalım. Onun sözü zamansızdır ve yaşadığımız çağa seslenmeye devam etmektedir. Onun kutsal sözü hayatımızın her alanına hitap eder. “ Bu web sitesinde yazıları okuduğunuzda konuların ve sorunların her zaman olduğu gibi bugün de önemli olduğunu göreceksiniz. „Kutsal Yazılar’ın tümü Tanrı esinlemesidir ve öğretmek, azarlamak , yola getirmek, doğruluk konusunda eğitmek için yararlıdır.“ (2 Timoteos 3:16)

Categories: start türkisch

Birleşmiş Milletler

İkinci Cihan Savaşı’nın kudurganlıklarından geçen uluslar 1945’te savaş bitiminin hemen ardından Birleşmiş Milletler Kurulu’nun temelini attı. Bunu alkışlamayan olmadı. Daha sonra New York’ta bir gökdelen dikilerek Kurul’a ev sağlandı. Buraya giren ziyaretçi dikkat ederse Tanrı Sözü’nde Yeşaya peygamberden bir ayetle karşılaşır: “Uluslar kılıçlarını saban demirleri, mızraklarını da bağcı bıçakları yapacaklar. Ulus ulusa karşı kılıç kaldırmayacak, artık savaşı öğrenmeyecekler” (Yeşaya 2:4). Ne hoş bir öngörü değil mi? Gerçekleşmemiş olsa da!

Atmışıncı yıldönümünü kutlayan, evrensel barışı saptamaya atanan B.M.K.’nun hizmetleri çoktur: Sağlık, açlık, eğitim, bilim, sanat, arkeoloji ve ırkçılık alanlarında Kurul’a bağlı kolların çabası kısıtlı da olsa belirli oranda çözümlere yol çizdi. Bunlara karşın savaşların ardını kesmek ve buna eşit parlak amaçlara erişmek bir türlü gerçekleşemiyor. Çünkü B.M.K.’nu oluşturan maya, yani insan soyu bozuk ve düşük. Bununla ilgili nükte dolu bir olay anlatılır: Birisi öbürünün ayağına basıyor yarı buçuk özür diliyor; karşıdaki bunu yeterli bulmuyor ve sürtüşme çatışmaya dönüşüyor. Yumruklar uçuyor, halk seyre dalıyor. İnsan sorunlarının gerisindeki çıban başı her an sırıtmakta: Pire için yorgan yakanlar bol! İnat, bencillik, çıkarcılık, çatışmaya sürükleyen sürtüşmeleri bastıramazlık.

Uluslar, toplumlar, ırklar arasında azıcık uyumlu bağlantıya karşın, kanlı eylemler gündemde. Kurul dünya liderlerine sanki yalvarıyor. Ama herkes kendi borusunu öttürüyor; sürekli kan akıyor. Kurul iyimserlik havasıyla 1995’i ‘Hoşgörü Yılı’ ilan etmişti. Kim kimi hoş gördü acaba? Görünümün çetrefilliği her gün karşımızda. Umutlar yeşerecek yerde kupkuru dallara dönüşüyor. 1945’ten bu yana irili ufaklı yaklaşık bin yerel savaş koptu ve kopmakta. Ardı gelmeden milyonlarca can telef oluyor. Savaşların eniklediği hastalıkları, kıtlıkları, tüyleri ürperten yıkımları da unutmayalım. Zorlamalar dört yana dal budak salmış: Aşırıcılık-dincilik-şeriatçılık-kan akıtıcılık-ırkçılık-katı milliyetçilik, kadın cinsini ha babam ezicilik, minicik çocukları sömürücülük, terörizm, vb. Barışa, eşitliğe, adalete gereksinim bangır bangır bağırırken, bunlara karşı işlenen haksızlıklar zinciri bencil itkilerle davasını sürdürmeye hazır. Bireyler toplumlar ya baskı çekici ya da baskı çektirici.

Hoşgörü Yılı geldi geçti; ama hoşgörüsüzlük kanser gibi tüm dokuyu kemirmekte. Kişinin kişiye hoşgörüsü yok. Ailede, toplumda, ulusta, siyasette, bağnaz-yüreksiz dinde, etnik ilişkilerde, inançlar düzeyinde, bölgeler arasında, iş ve ticarette, sporda, kısacası her alanda aynı bozukluk zincirlemesi. Ne iyi olurdu bir program, yetkili bir yönerge tüm kötülükleri kökten kazıyabilseydi! Boş bekleme.. Hoşgörüsüzlüğün kökeninde çöreklenen nedenlere eğilmek sağduyu buyruğudur. İnsanlığı sarsan bu kanser illeti nasıl oldu da her yanı sardı, evrensel çapta bunalıma uzandı?

Tarihte ilk hoşgörüsüzlük Kain’in Habil’i öldürmesiyle belirir. İşte ilk din ayrılığı, ilk cinayet ve ilk savaş. Tanrı Sözü hemen bu soruna yöneltir düşünen kişiyi: “Kötünün soyundan olan ve kardeşini boğazlayan Kain gibi olmayalım. Neden boğazladı onu? Çünkü kendi işleri kötü idi, kardeşinin işleriyse doğruydu” (I Yuhanna 3:12). Kain’in derinindeki bozuk duygu o günahlı-kirli yürekten dışarı verdi. Bu illetin şifası Hoşgörü Yılı ya da günü ilan etmekten daha da köklüdür. Konuya ilişkin tanrısal yargıyı okuyalım: “Onların varlığında her tür bozukluk, aşağılık, açgözlülük, kötülük doldu taştı. Çekememezlik, adam öldürücülük, kavgacılık, düzenbazlık, bayağılık onları tepeden tırnağa dek sardı. Dedikoducular, başkalarını çekiştirenler, Tanrı’yı çekemeyenler, onu bunu aşağı görenler, büyüklenenler, övünenler, uygunsuz işler düzenleyenler, ana baba sözü dinlemeyenler, düşüncesizler, sözünde durmayanlar, sevgi nedir bilmeyenler, sevecenlikten yoksun kişiler”(Romalılar 1:29-31).

Hak ve adaletli yargıç Kutsal Sözü’nde şöyle sesleniyor: “Aranızdaki savaşlar, çatışmalar nedir? Neredendir? Bunlar içinizde bedeninizin parçalarında silaha sarılan kendi tutkularınızdan doğmuyor mu? Elde etmeyi istersiniz ama isteğinize ulaşamazsınız. Adam öldürürsünüz, kıskançlık beslersiniz buna karşın başarı sağlayamazsınız. Çatışırsınız, savaşırsınız yine de aradığınızı bulamazsınız. Çünkü Tanrı’dan istemiyorsunuz; isteyince alamıyorsunuz. Çünkü istemenizin amacı kötüdür; tutkularınıza harcamak isteğindesiniz” (Yakup 4;1-3). Savaşların kökenine doğrultuyor herkesin dikkatini Kutsal Söz: Bencil istekler, kudurgan eylemler.

Hiç kuşkusuz hoşgörülü bir ailede, toplumda ve dünyada yaşamayı herkes özler. Gelgelelim özgün ve kalıtımlı günahla kıskıvrak bağlı soyumuzun candan yürekten hoşgörü uygulayabilmesi olanak dışı. Evet, hoşgörüyü ayaklar altında çiğnemekle beliren çirkin tutum içerden kaynıyor. Yeryüzüne gelen tek İyi İnsan’ı kıskançlık dümeniyle yol yapmaya çalışan insanlar hiç çekemedi. O’nu kıskıvrak yakalayıp çarmıha mıhladı. İsa Mesih insanın içinden çıkan ve onu kirleten kötü tasarılar zincirine çekiyor herkesin dikkatini (bkz. Markos 7:20-23; Galatyalılar 5:20-21). Tanrı Sözü sürekli olarak dikkati günahlı yüreğin dehlizlerine yöneltir: “Tümü günah işledi ve Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kalıyor” (Romalılar 3:23). Böylesi bozukluğu-kirliliği hangi çaba durdurabilsin, hangi program düzeltebilsin, hangi hoşgörü yöntemi değiştirebilsin? Bunlardan çok daha derin müdahale gereklidir.

B.M.K.’nun atmışıncı yılını tüm dünya kutlarken bireylerin, ulusların kendilerinden soracağı sorular zinciri herkesin karşısında dikiliyor. Ulusumdan, inancımdan, dilimden olmayanlara katlanabilme yeteneğim acaba ne diyor? Onların değil yalnız toplanmasına, ama inancını-kanışını özgürce yaymasına katlanabiliyor muyum? Özgürlük haklarımın komşularımkilerle atbaşı beraber gittiğini bilmeye istekli miyim? Çocuklara karşı tutumum nedir? Çocuk haklarını savunur muyum? Onların acısına, ıstırabına, küçücük yaşta çalıştırılmasına nasıl bakarım, bunların düzeltilmesi için ne yaparım? Kadınlar konusunda tutumum nedir, ne olmalı? Kadını ikinci sınıf yaratık olarak görenlerden, ona karşı böyle davrananlardan mıyım? İnsan cinsinin zayıfı olan kadının haklarını kesinlikle eşit sayar mıyım? Kadının ezilmesini, pataklanmasını, hak arayamamasını onaylar mıyım? Erkeğin haklarını oldubitti sayarken aynı hakları kadınlara da tanır mıyım? Dinimin özgürlükle sürdürülmesini isterken başkasının kesin özgürlükte inancını yaymasına, kendi diliyle tapınmasına, eleştiride bulunmasına set çeker miyim?

Çalışan emekçiler doğrultusunda tutumum nedir? Onlara sadece ‘işçi’ gözüyle mi bakarım, yoksa her birini insan kardeş sayarak eşit değerde mi tutarım? (bkz. Koloseliler 4:1). Madalyanın bir de öbür tarafına bakmalı: Emekçi insan işverene nasıl bakıyor? Onun kendimizden daha başarılı durumda iş-güç sahibi olabilmesi bende içerleme, çekememezlik, bazı kez de engelleme eylemi oluşturuyor mu? Bu nahoş örnekler giderek çoğaltılabilir. Hoşgörü sözü edildiğinde ademoğlunun derinindeki suçluluk payı gün ışığına çıkar, kendini suçsuzlukta gören kalmaz.

Hoşgörünün sözlük anlamı ‘katlanabilme yeteneği’dir. Bu aydınlanma karşısında bireyin kendinden sorması ve onları yanıtlaması gereken sorular karşımızda dikildi az önce. Sadece sevgiyle sevecenliktir hoşgörüyü esinleyen itki. Giderayak her görüşü ve tutumu değil, ama hoşgörünün gerektirdiği durumlara bunu uygulamak yükümlülüğü her yanda bağırıyor. Gerçek sevgi seven Mesih’ten kaynaklanan erdemdir (fazilet). Dinle, eğitimle, demokrasiyle elde edilen aşama değil. Gel de şeriat bağnazlarına sabahtan akşama dek hoşgörü gereğini eğit. Adam bağrında kendisi gibi inanmayanlara, tıpkı kendi kalıbında görüş taşımayanlara her tür hoşgörüyü dışlamaya fetvalı. B.M.K.’nun sağlıklı kovalayışları çok, ama onları işlerliğe getirmek düşük insanın harcı değil. Çatışan görüşler her yanı altüst etmekte.

Hoşgörünün geçerli olamayacağı konuları da düşünmemiz yararlıdır. Doğa hoşgörücü değil. Yasalarına saygısı olmayanı cezalandırır. Örneğin, ateşin suyun tehlikelerine aldırış etmeyenin sonu kötüdür. Ticaret, kurallarına uymayanı iflasa götürür. Matematik, uyum yasasına önem vermeyeni yanlış hesaba düşürür, vb. Davut peygamberdi ama sağtöre, aktöre, etik, cana saygı kurallarına art arda tecavüz edince ağır ceza çekti. Dinler iyi amaçlı olabilir, ama kifayetsiz af yolu öğretince hak Tanrı onları hoşgörüyle karşılamaz. O’nun hak adalet ölçüsünü zorlayan hoşgörü bulmaz. Bu sıradan çelişkili durumlar sırıtır durur.

Her tür hoşgörüsüzlüğü kökten giderebilen sadece Mesih’tir: Yücelerden gelen Tanrı Oğlu. Yalnız günaha kötülüğe karşı hoşgörüsü yoktur. Bunda tüm insanlardan ayrıdır, uygulaması kendine özgüdür. Değişmeyen ilkesi şudur: “Sağ yanağına kim vurursa, ona öbürünü çevir… Hangi yargıyla yargılarsanız onunla yargılanacaksınız. Hangi ölçüyle ölçerseniz aynı ölçü sizlere de uygulanacaktır… Kardeşin eğer bir günde sana karşı yedi kez günah işler ve yedi kez sana yaklaşıp, ‘ben günahımdan dönüyorum’ derse, onu bağışlamak zorundasın… Ne mutlu ruhta yoksul olanlara! Çünkü göklerin hükümranlığı onlarındır… Ne mutlu barışçılara! Çünkü onlara Tanrı çocukları denecek… Size yeni bir buyruk veriyorum: Birbirinizi sevin. Tıpkı benim sizleri sevdiğim gibi siz de birbirinizi sevin… Kimsede insanın dostları yararına canını vermesinden daha üstün sevgi yoktur… Ya Baba, onları bağışla; çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlar” (bkz. Matta 5-7).

Tanrı Sözü insanlığın nasıl bölündüğünü ve nasıl yeniden birleştirileceğini çarpıcı açıklamayla anlatır: “Peleg’in yaşadığı dönemde yeryüzündeki insanlar bölündü” (Yaratılış 10:25). Çok ilginçtir; bu adın an-lamı taksim, bölünmedir. B.M.K.’nun tüm çabalarına karşın bölünmeler sürüp gitmekte, hem de daha azgın biçimde. Tüm dünya tek Çoban Hükümran’ın gelişine gece gündüz özlem duyuyor. “…Sesimi du-yacaklar; böylece tek sürü, tek Çoban olacak” (Yuhanna 10:16b). Evrensel kral Mesih’in görkemli dönü-şüne ilişkin peygamberlik sözü belirgindir: “Kurt kuzuyla birlikte oturacak, kaplan oğlakla bir arada yatacak. Buzağıyla genç aslan ve besili sığır bir arada olacak; onları da küçük bir çocuk güdecek. İnekle ayı otlanacak. Yavruları birlikte yatacak. Aslan sığır gibi saman yiyecek. Emzikteki çocuk kara yılanın deliği üstünde oynayacak. Sütten kesilmiş çocuk elini engerek kovuğu üzerine koyacak. Çünkü sular denizi nasıl kaplıyorsa dünya da Rab bilgisiyle dolu olacak” (Yeşaya 11:6-9). Yaşamı günahın etkisiyle bölünmüş can, bu kurtarıcıyı-hükümranı sen de özlemez misin? O’nun bağlısı olmayı istemez misin?

Değil salt hoşgörüsüzlüğü her çeşit sürtüşmeyi, çatışmayı, kanlı eylemi kökten iyi edebilen İsa Mesih’i tanımanın önemi kendine özgüdür. Gerçekleştireceği birleşmiş halkları, ulusları esenlikte O yönetecek. O’nun özelliği herkesinkinden başkadır: “İsa Mesih’ten size kayra ve esenlik olsun. Güvenilir tanık. ölülerin ilk-dağanı, yeryüzü hükümranlarının başkanı O’dur. Bizleri sevene, kanıyla günahlarımızdan özgür kılarak Tanrı ve Babası için bizleri bir rahipler krallığı yapan İsa Mesih’e, O’na çağlar çağınca yücelik ve güçlü egemenlik olsun! Amin. İşte bulutlarla geliyor. Her göz O’nu görecek. Bedenini delenler de O’nu görecek. Yeryüzündeki tüm ırklar O’nun için dövünecekler, evet. Amin” (Vahiy 1:5-7). Yer-yüzünün her yanında Mesih bağlıları bu görkemli dönüşü bekliyor ve dua ediyor. Her günahlı can bu kurtarıcıya, gelişi yaklaşan hükümrana iman etsin. Sen de.

Categories: türkisch

Yehova Şahitleri

Büyüklü küçüklü dinin bollaştığı şu dünyada 1884 yılında yepyeni bir tarikat doğdu. İlkin tanrıbilmez biri olan Charles T. Russel, akıllara durgunluk veren bir öğretişin kurucusu oldu. Başlangıçta Russelistler adını taşıyan, 1931 yılındaki bir kongrede Yehova’nın Şahitleri adını takınan bu kuruluş, yüz yıl içinde uluslararası bir örgüt olarak gelişti, yeryüzünün dört yanına yayıldı ve yayılmasını sürdürmekte.

Kendine özgü öğretişi Kutsal Kitap’tan çıkardığını savunan bu örgüt, pek çok dilde yayınlanan Tarassut Kulesi dergisiyle ve başka yayınlarla sayısız kişiyi etkileyip içine çekmekte. Sokak köşelerinde dikilerek, ya da ev ev dolaşarak Tarassut Kulesi dergisini sürenlerle karşılaşmayan hiç kimse yok gibi. Kişinin dili neyse, Tarassut Kulesi o dilde basılmaktadır.

Tarassut Kulesi bağlılarının kuramları Kutsal Kitap’tan desteklenebilir mi? Sürekli olarak değiştirilen bu öğretişin 1917 ile 1928 yılları arasında tam 148 noktada değişiklikten geçtiği vurgulanmalı. Şu kısa yazıda, Yehova’nın Şahitleri diye bilinen kuruluş bağlılarının temel öğretişlerine değinilerek, Kutsal Kitap’tan belirtilen kanıtlarla bu varsayımların yersizliği ve uyumsuzluğu tanıtlanacak.

1- Tarassut Kulesi öğretişine göre, bedenle bir olan ruhun sonsuzluğu yoktur. Cehennem durumu mezardan ayrı bir şey değildir. İnsan da hayvan gibi ölür, gömülür, kötüler saman alevi gibi yok edilir. Vaiz 3:18,19’un yanlı yorumundan çıkarılan bu kurama karşın, Kutsal Kitap’ta Yaratan’ın insanı -hayvanları değil- kendi benzerliğinde ve öz niteliğinde yarattığı bildirilir (Yaratılış 1:26,27; 5:1). Sonsuz Yaratan, insanın düşüncesine sonsuzu koydu (Vaiz 3:11,14). Ademoğlunun kendi ruhu üzerinde gücü yeterliliği yoktur; Yaratanımız Yargıç’tır (Vaiz 8:6,8). İnsanın canını ruhunu sonsuz için yalnız İsa Mesih kurtarabilir (Romalılara 6:23; 8:11; II Timoteos’a 1:10; I Petros 3:18; Yuhanna 5:28,29; Mezmur 32:1,2).

Kutsal Kitap’ta ŞEOL’dan (HADES) konu edilir. Ölülerin gittiği bu yerde ateş alevlenir (Yasanın Tekrarı 32:22; Luka 16:22,23), Davut, Tanrı’nın göklerde ve ölüler ülkesinde bulunduğunu söyler (Mezmur 139:8), ölüler ülkesinde bulunanlar diridir (Amos 9:2; Mezmur 55:13), ölüler ülkesinde ıstırap vardır (Mezmur 116:3; Luka 16:23-25).
İsa Mesih, günahta ölenlerin girdiği duruma CEHENNEM der (Matta 5:22-29,30; 10:28; 23:15), sonsuz ateş der (Matta 7:19; 18:6-9; Markos 9:42-48), benden ırak, en elverişsiz ortam der, dış karanlık der (Matta 7:23; 11:22-24; 8:12), ağlayış ve dişlerin gıcırtısı olan yer der (Matta 13:40-42; 22:13; 25:30), Kutsal Ruh’a karşı işlenen günahın bağışlanma-yacağı ortam der (Matta 12:31,32). (Bakınız: Yeşaya 57:20,,21; Vahiy 14:9-11,20).

2- Tarassut Kulesi öğretişine göre, İsa Mesih sadece yükseltilmiş bir melek, bir yaratıktır. Bu kuram, Tanrı’nın öğretişine tümden ters düşmektedir: Erden bir kızdan insan yavrusu olarak doğan Yehoşua (İsa) adının anlamı Kurtaran’dır. Eski Antlaşma peygamberleri O’nu ne bir melek, ne de yaratık olarak tanıttılar. Yeşaya peygamber, İsa’nın günahlıyı kurtarmaya geleceğini şöyle kutladı: „İşte Tanrı kurtuluşumdur. Korkmayacağım. Çünkü RAB YEHOVA gücüm ve ilahimdir. O bana kurtuluş (Yehoşua) oldu“ (12:2). Yeremya peygamber, İsa’yı YEHOVA Doğruluğumuz diye tanımladı (23:6). Mika peygamber, O’nun çıkışı eski vakitten, zamansız çağlardandır, diyerek (5:2), İsa’nın bir melek ya da yaratık değil, YEHOVA’nın kendisi olduğunu vurguladı. Yeşaya peygamber, O’nu İMMANUEL (TANRI BiZiMLE) adıyla tanıttı (7:14). Ardından da şunu bildirdi: „Bize bir çocuk doğdu, bize bir Oğul verildi, O’nun adı Şaşılacak Öğütçü, Gücü Yeterli Tanrı, Sonsuz Babası, Barış Başkanı çağrılacaktır“ (9:6). Peygamberler bunları bildirdi, haberciler olayı kutladı (Matta 1:21,23; Luka 5:21).

İsa, Baba’yla eşit nitelikte tapılan Rab’dir (Çıkış 20:3; Matta 2:11; 4:10; 14:33; 20:20; Luka 24:52; Yuhanna 9:38; Filippililer 2:9-11; I Petros 3:22; Vahiy 5:8). Bu dönümde, meleklere tapınmaya kesinlikle izin verilmediğini akılda tutmak gerekir (Vahiy 19:10; 22:8,9). Bunun tersine, İsa Mesih’e ilişkin şu ilginç Tanrı buyruğuyla karşılaşırız Kutsal Söz’de: „Tanrı ilk-doğanı dünyaya sunduğunda şöyle der: ‚Tanrı’nın tüm melekleri O’na tapınsın’“ (İbraniler 1:6). Meleklerin O’na tapındığı kişinin bir yaratık değil, Yaratan olduğu belirgindir. RAB YEHOVA bir yaratığa tapanın puta tapıcı olduğunu kesinlikle vurgular.

Davut Peygamber, Işığım ve kurtuluşum (Yehoşua) YEHOVA’dır diye ilahi yükselterek (Mezmur 27:1), İsa’nın YEHOVA olduğunu vurguladı. Zamansız çağların kurulunda, Baba Tanrı öncesiz Oğlu Mesih’e şu vaatte bulundu: „Seni uluslara Işık olarak vereceğim“ (Yeşaya 49:6). Ve ne dedi Mesih? „Ben dünyanın Işığı’yım“ (Yuhanna 8:12; 9:5). „Tanrı Işık’tır“ (I Yuhanna 1:5).

KURTARICI YEHOVA Eski Antlaşma’da kendisini şöyle tanıtır: „İlk Ben’im. Benden başka Tanrı yoktur“ (Yeşaya 44:6; 48:12). Ve kurtarıcı Mesih’in kendisini böyle tanıtması ilginç değil midir? „İlk ve Son Ben’im“ (Vahiy 1:8,17; 22:13; İbraniler 13:8). RAB’den başka kim böyle konuşabilir?

3- Tarassut Kulesi öğretişine göre, Rab İsa’nın ölüler arasından dirilişi bedensel diriliş olamaz. İsa’nın bedence dirilmediği, bedenin eriyerek dağıldığı, İsa’nın sadece ruh niteliğinde mezardan ayrıldığı tasarımlanır. Bunun tam tersine, İsa görkemle dirilip öğrencilerine açıklandığında, „İşte ellerime, ayaklarıma bakın; ben O’yum“ dedi. „Bana ellerinizle dokunun ve görün. Çünkü ruhun bedeni de, kemiği de yoktur. Oysa gördüğünüz gibi, benim var“ (Luka 24:39). Aynı konuyla ilgili olarak şu yerleri araştırın: Mezmur 16:10; Matta 26:32; Yuhanna 2:19; Matta 28:6; Habercilerin İşleri 26:23; 2:24; 3:14,15; 4:33; 10:39,41; Romalılar 1:4. Bu konuda kanıtlar çoktur.

4- Tarassut Kulesi öğretişine göre, Kutsal Ruh, Tanrı kişiliğinden yoksun bir enerji ve uygulama gücüdür. Ne var ki, Tanrı’nın Sözü Kutsal Ruh’u, Baba’yla ve Oğul’la eşit kişiliği olan diri ve etkin Ruh olarak tanıtır. İsa’nın sözlerini düşünmeli: „Gitmem sizin için daha iyidir. Çünkü gitmezsem Avutucu size gelmez“ (Yuhanna 16:7). Kutsal Ruh Rab’dır (II Korintoslular 3:17), insanın yaratılışında etkin Yaratan’dır (Eyub 33:4). Kutsal Ruh inanlıya konuşandır, sevendir, insanı Tanrı’ya kutsal kılandır, inanlının yaşamında sağlıklı ürünleri oluşturandır, düşünen, karar verendir: (Habercilerin İşleri 5:3,4,9; 8:29; 10:19; 13:2; 15:28; Romalılar 8:27; 15:30; Efesoslular 4:30; I Selanikliler 5:19; Yeşaya 63:10; İbraniler 10:29; Yuhanna 3:5-8; Romalılar 15:16; Galatyalılar 5:22). Kutsal Ruh’un kişiliği tanınmadan, Tanrı iyilikleri bilinemez.

5- Tarassut Kulesi öğretişine göre, insanın günahtan dönüp Mesih kurtulmalığına iman yoluyla yeniden doğması gerekli değil. Yehova Şahitleri inançlarını içeren yayınları yaymak için çok çaba gösterirler, bunu en önemli yükümlülükleri sayarlar. Ama İsa Mesih, günahlı insanın yukarıdan yeniden doğmaya gereksinimini vurgular (Yuhanna 3:3,5). Yeniden doğuşla suçların bağışlanması gerçekleşir (Efesoslular 1:7; I Yuhanna 1:9). Yeniden doğuş Tanrı’nın kayrasıyladır (Efesoslular 2:8,9). Cana kesin güvenlik sağlar, sonsuz güvenliğini varlıkta kesenkes kanıtlar (Yuhanna 1:12; I Yuhanna 3:1; 5:13; Koloseliler 2:2).

Sonsuz yaşam güvenliğini taşıyan Tanrı bağlısı, bir örgüte ya da din merkezine değil, alçakgönüllülükle Tanrı’ya ve insan kardeşe hizmet sunar (Efesoslular 2:10; 6:7). Mesih’le birlikte miras ortağı ve Tanrı’nın ev halkı olur (Romalılar 8:17,14; Galatyalılar 4:7). Tüm evrende hiçbir gücün bu yetkiyi ondan alamayacağına güvenir (Yuhanna 10:29; İbraniler 13:6). İsa Mesih’in görkemle gelişini, bu gelişte kesin ve belirgin özgürlüğü bekler (Romalılar 8:23; I Selanikliler 4:13-18; Vahiy 1:7; 22:20).

Categories: türkisch

Evrenin Kavrami – Diderot

On sekizinci yüzyılda Fransa’da başlayan ve insanlık tarihine yadsınamayacak katkılarda bulunan Aydınlanma Çağı’nda Denis Diderot “Lettre Sur les Aveugles” adlı kitabını kaleme aldı. Bunda evrenin varlığı-varoluşu anlam taşıyor mu, amaç gösteriyor mu? sorusuyla boğuştu. Sonuç: Hayır! Diderot böyle demiş. Daha önemlisi sen ne dersin? Bu aydın filozofu uğraştıran sorun senin aklını hiç bocalandırdı mı? Varoluşunun genel anlamı, yaşamının enikonu kavramı, varlığının nedeni, sayılı yıllarının içeriği seni hiç düşündürür mü? Niçin geldin, hangi amaca varsın? Buradan nasıl ayrılacaksın? Teist ya da ateistsin, dinini çok öneme alırsın belki ona pek aldırış etmezsin! Mal, mülk, madde düşkünüsün. Bunun tersine, para canlısı değilsin. Bunların hiçbiri soruya aydınlatıcı yanıtı veremiyor. Çünkü bu soru ince eleyip sıkı dokumanı gerektirir.

Filozof Diderot’ya karşı birkaç binyıl önce Tanrı insanı Musa tanıdığı ve inandığı Rabbe şöyle yakarmış: “Günlerimizi saymayı bize öğret ki bilgelik edinelim” ( Mezmur 90:12). Diderot insan aklıyla sonuca varmış; Musa aklın yetersizliğini bilerek tanrısal bilgeliğe seslenmiş. Diderot geçen ya da gelecek günleri sayarken onlardan bir anlam çıkaramamış; Musa günlerini sayabilmek için Tanrı’ca eğitilmeyi özlemiş. Diderot Aydınlatma Çağı’nın buluşlarına bel bağlamış; Musa bilgeliğin kaynağı Tanrı’dan aydınlanma dilemiş. Diderot şu çetin günlerin akışıyla bocalamış; Musa bunalımlı günlerine Tanrı’nın desteğini aramış. Diderot kafalı bir düşünür; bilgide-eğitimde ondan geri kalmayan Musa elden üstün el olduğunu tanımış, gözle görülemeyen Tanrı elinden yol-yöntem dilemiş. Diderot Aydınlanma Çağı’na canla başla hizmet etmiş, Musa bütün çağların insanını aydınlatmış, hem de aydınlatmakta. Diderot’u okuyan aydın olmalı. Musa’nın yazdıklarına bakan sıradan biri salt imanla aydınlanmalı.

Bireyin aklı ne denli keskin olsa kurumlu, kusurlu, kısıtlıdır. Şaşırtıcı buluşların yanı sıra her tür akılsızlık eylemi bangır bangır bağırıyor. Filozof Diderot evrenin varlığı-varoluşu anlamsızdır derken, insan kafasının anlamsız tasarılarına tertiplerine kafa yormuş muydu acaba? Çatışmalar, savaşlar, istilalar, sömürüler, ezip geçmeler, hak çiğnemeler, vb. Ne anlam taşıyabilir bu tür insan eylemleri? İşin bitiminde hangi amaca hizmet eder, hangi sonucu etkiler? Ademoğlu amaçsızlık okyanusunda bocalayan varlık.. Bu yürek burkucu ve başka her türlü eyleme bakanın Diderot’un gözlemine hak verişi geliyor. Çünkü ademoğlu düzensizliğe amaçsızlığa soktuğu yeryuvarlağında anlamsız-amaçsız eylemlerle meşgul. Çevresine somut ve kalıcı anlam verecek yerde düşüncesi uygulaması bir anlam veremiyor, yeryuvarlağını daha da çok anlamsızlığa sürüklüyor.

Evrene anlamsız-amaçsız bir kaza niteliğinde yaklaşmak soruna gerçekçi yönden bakamamanın sonucudur. Böylesi uyum-düzen görkemi tutarlılık, bağdaşıklık hesapsız-kararsız evrim sonucu gelişim midir acaba? Kurulu düzenin tacı insan da evrimin bir baklası mı sayılmalı? Evrenin en üstün yapıtı insan rasgele kendiliğinden mi oluştu? Yaşam gizi nasıl anlatılabilir? Kurulu düzende içeriksiz amaçsız ademoğlu gelip geçici bir düş mü? Bu tür köklü soruların yanıtına giderayak ulaşılamaz. Diderot soruna kafa patlattıktan sonra evrene anlam amaç veremiyor. Oysa olan her şeye anlam verenilen Musa günlerini saymaya gerekli bilgeliği Tanrı’dan diliyor. Diderot sırasından bir aydının kafasında kısıtlı yaratık aklı barınmakta. Öte yandan Tanrı’nın bilgeliği hem sınırsız, hem de her dileyene sonsuz zeka hazinesi. Çok mutludur onu bulan, ondan yararlanan.

Tanrı’nın üstün bilgeliği Oğlu İsa Mesih’in insan bedeni kuşanarak yeryuvarlağına gelişiyle çağlara-boylara sergilendi: “Tanrısal Söz beden kuşandı…aramızda yaşadı” (Yuhanna 1:14). “Mesih Tanrı’ca bizler için bilgelik kılındı” (I Kointoslular 1:30). Bilgeyim derken bilgelikten yoksun ademoğulları bu kişiyi tutuklayıp haça çaktı. Hem de haksız-adaletsiz bir yargılamadan geçirerek. Günün din adamları O’nu ölüme yargılasın diye Vali Pilatos’un önüne getirdi. İsa Vali’ye, “Ben bunun için doğdum” dedi. “Gerçeğe tanıklık edeyim diye geldim. Gerçekten yana olan herkes sesime kulak verir” (Yuhanna 1:37). İsa öğrencilerine yetkiyle kesinlikle konuştu: “Yol da, yaşam da, gerçek de Ben’im” (Yuhanna 14:6). Gerçeğini Musa’nın ağzından duyuran Tanrı bundan daha görkemli eylemle insan bedeni kuşandı, bilgeliğin kaynağı kıldığı Mesih’in sesiyle tüm insanlığa konuştu. O şöyle dedi: “Gerçeği bileceksiniz ve gerçek sizi özgür kılacaktır” (Yuhanna 8:32).

Aydınlama Çağı keskin insan zekasıyla bu soyu aydınlanmaya yöneltti. Gelgelelim asıl aydınlanma kaynağını bimezlikten geldi. Tanrı’yı dışlamakla Tanrı bilgeliğini de dışladı; buysa korkunç sonralara yol açtı. Savaşları durduramadı, tersine her tür çatışmanın yoğunlaştığına tanık oldu. Bu çağın geleceği kan dökücülükle ün yapacak. Aydınlanan insan soyu kötülükleri yıkacak yerde yıkıldı. Günümüzde cihat terörizmiyle bıçak kemiğe dayandı. Sağtörenin aktörenin egemenliğini kurması gereken yeryuvarlağında haksızlık-adaletsizlik dizginleri eline aldı. İnsanlığın temel felsefesini oluşturan iyilik-kötülük sorunu yanıtsız kaldı. Genel kötümserlik iyimserliği sürekli alt etmekte. Biçimleşmiş-kalıplaşmış din kafayı çalıştıramadı, asıl yaralara parmağını basamadı. Böyle bir evrenin anlamı olabilir mi? Diderot’un kafasını düğümleyen sorunların bir teki çözülemedi, tam tersine bunlara daha çoğu eklendi. Diderot’ya benzer başka düşünürler sağtörenin egemen olduğu bir dünya düzenini tanıyabilseydi sonuç herhalde başka olurdu.

Ademoğlu tutsaklıktadır; özgürüm derken tutsak. Tanrı’nın herkese bilgelik kıldığı İsa Mesih tutsaklığı şu özlü sözle anlatır: “Günah işleyen herkes günahın uşağıdır” sonra da özgürlüğü şöyle anlattı: “Eğer Oğul sizi özgür kılarsa gerçekten özgür olacaksınız” (Yuhanna 8:34, 36). İsa Mesih’e inanmadan, O’nu tanımadan kesin iyilikle kötülüğü ayırt edebilmek olanaksızdır. O’nun hiç değişmeyen öğretisinde insan özgün ve kalıtımlı günahın uşağıdır. Yaşamın-varlığın gizemini anlayabilmek için yeniden doğmak gereklidir. Bu aşamaya gelmeyen iyilik-kötülük sorunu karşısında şaşırır kalır. İyilik-kötülük hem İsa Mesih’ten öğrenilir, hem de yeniden doğuşla tutsak birey özgür kılınır, iyilikle donatılır. Çünkü günahtan arıtılır. Bu İsa Mesih’in etkin kefaretiyle gerçekleşir. Tanrı’nın atadığı bu aşamaya ve gönence eren O’nun açıkladığı anlam-amaç kavramına kavuşur: “İnsanın temel amacı Tanrı’yı yüceltmek sonsuzlar sonsuzu O’nun beğenisiyle yaşamaktır” (bkz. Yeşaya 43:7).

Categories: türkisch

Büyücülük

Uğur, evham, kuruntu, korku, ardından da batıcılık, falcılık, sihirbazlık, fincanlık, afsunculuk, üfürükçülük, nazar boncuğu, at nalı, muska, tılsım, manyetizma, spiritizma, hipnotizma, horoskop, astroloji, zayiçeye bakma, avuç okuma, eski zaman iskambil kâğıdı açma, ölülerle konuşma, ruhları çağırma, seans, ak büyü, kara büyü… Yapısı bozuk, temeli çürük ademoğlunu tarihin şafağından bu yana kıskıvrak bağlayan yıkıcı, kahredici bilgi ve araştırmaların adlarıdır bunlar. Kuşkusuz sen de birkaçına kapıldın, belki de şu anda onların pençesindesin. Nedir kadını erkeği bu tutkulara çeken etkenler? Bilinemeyen geleceğin gizlerine dalabilme merakı, ruhlar dünyasını etkileme çabası, şeytana külahı ters giydirme uğraşı, düşmanın kuyusunu kazma hırsı.

Eski Babil’de imparatorun buyruğuyla sihirbazlar heybeye başka ülkelerin adları yazılı bir sürü ok atarlardı. Alicengiz oyunuyla okları karıştırır, birini çekerlerdi. Adı gelen ülkenin, kentin vay başına! Sihirbazların büyüsüyle, egemen kral ordularına fetih buyruğu verirdi. Talihi kesilen ülkenin fethi, her şeyin yağması, kızın kadının cariyeleştirilişi tanrıların onayı ve takdiri sayılırdı. Babil bu yolda kocaman bir egemenlik kurdu; ama sonunda battı gitti. Hezekiel peygamber bu sihirbazlığı şöyle açıklar: “Babil kralı yolların ayrıldığı yerde, yol ağzında fal açmaya durdu; okları karıştırdı, terafime sordu, karaciğere baktı” (Hezekiel 21:21). Bunlar, sömürü fatihinin başvurduğu sihirbazlık oyunlarıydı. Egemen güçlerin falla, büyüyle, sihirbazlıkla eylemlere koyulması tümden olağan sayılıyor. Yıldız falcılığı bazı politikacıların uğraşlarından…

Tammuz, Finikilerin Sümer’den, Babil’den aldığı güneş-bitki tanrısıydı. Eşi İştar’dı. Mısır’da bunlara Osiris ve İris dendi. Genç bir çoban olan Tammuz’u (Adonis) bir yaban domuzu öldürdü. Karısı İştar derin yasa boğuldu; eşini kurtarma girişimi onu yer altına indirdi. Bu efsaneye uyarak, Temmuz ayında kadınlar bir araya gelir, yas tutar, çeşitli okült oyunlarıyla Tammuz’u yeniden yaşatmaya çabalarlardı (Hezekiel 8:14). Birçok ülkeyi ve çağı kucaklayan gizemli dinlerden biri oldu bu; onun adına bir sürü astroloji ayini, sihirbazlık töresi düzenlendi. Okültle baharda diriltilen Tammuz, yaşam ve ölüm gizinin betimleyicisi oldu. Bu inanç bir sürü batıcılığa, afsunculuğa analık etti. Onu iki sözle anlatmaya kalkarsak, çeşitli büyü ve sihir uğraşlarıyla, istenmeyen, korkuyla beliren bir durumu değiştirme, geleceği çizme, olayları etkileme çabası diyebiliriz. Bu sihir ve tılsım oyunlarının ana merkezi Babil’e Tanrı’nın yargılaması o çağda şöyle vurgulandı: “Yıldızları okuyanlar, yıldız falcıları, yeni ayın gelişinde kehanette bulunanlar kalksın da başına geleceklerden seni kurtarsın. Bak, onlar anıza dönüşecek, onları ateş yakacak. Canlarını alevlerden kurtaramayacaklar” (Yeşaya 47:12-15).

Kesinkes bilinsin, kabul edilsin; telveyi okumaktan tut, mavi boncuk, muska, büyü türünden her çeşit uğraş ve girişime git; Tanrı tümünden iğrenir. Bu türden uygulamaların kökten şeytan esinlemesi olduğunu, bireyi mahva, yıkıma götürdüğünü ısrarla anımsatır. Bunların bir tekine olsun tutsak edilmiş isen aydınlatılman, tehlikeli tuzaktan kurtulman buyrulur. Bu eylemlerin belirli durumlarda uyuşturucularla el ele beraber gittiği de anımsatılmalı.

“Ben Gerçeğim” bildirisiyle her tür yalanı, yalancılığı er geç ezeceğini kanıtlayan İsa Mesih, “şeytanın derin gizleri” dediği (Vahiy 2:24) ateşle oynama serüvenlerine yaraşan karşılığı vereceğini belirtir. Mesih’e başkaldıran, O’nun gerçeğine meydan okuyan her çaba ve uğraş tam karşılığını alacaktır. Horoskoptan kara büyücülüğe varıncaya dek her tür şarlatanlık… Kutsal Kitap’ta şu ilke vurgulanır: “Çünkü Tanrı kargaşalığın değil, esenliğin Tanrısı’dır… Her şey düzenli ve uyumlu olsun… Her yaptığınızı sevgiyle yapın” (I. Korintoslular 14:33, 40; 16:14).

Haberci Pavlos Efesos’ta Sevinç Getirici Haber’i yayıyordu. Hepsinin üzerine korku bastı ve Rab İsa Mesih’in adı yüceltildi. Büyücülük sanatının çöreklendiği merkezdi bu yer. İman edenlerin birçoğu gelip yaptıklarını açık açık söylüyor, her eylemi olduğu gibi bildiriyorlardı. Büyücülükle uğraşanlardan büyük bir topluluk, elli bin parça gümüş değerindeki kitaplarını toplayıp herkesin gözü önünde yaktı (Habercilerin İşleri 19:18-19).

İnsan kardeş, şeytanın kandırıcı oyununda her tür tehlikenin kucağında. Akıl hastaneleri, psikoloji klinikleri bu karanlık oyunlara kapılanlarla dolu. İntiharlar da cabası. Tanrı’nın yargısı şudur: “Ev ilahları boş şeyler bildirdiler, falcılar yalan görmeler gördüler, hileli rüyalar anlattılar, boşuna avuntu veriyorlar. Bu nedenle insanlar sürü gibi başıboş kalmış. Yoksulluk çekiyorlar; çünkü çoban yok” (Zekarya 10:2). Alicengiz oyunları, yolunu şaşırmış ademoğluna hiçbir koşul altında esenlik-güvenlik getiremedi şimdiye dek. Bunlardan kesin özgürlük herkese verilen haktır. İnsanı seven göksel Baba, yüceden gönderdiği Mesih’i yitik insana İyi Çoban olarak sunmakta (Yuhanna 10:11).

Categories: türkisch

Yaşlının yilları – Güzün yaprakları

Kocayan yüzyılın nabzı neredeyse dururken, Birleşmiş Milletler Kurulu son yılı Yaşlılar Yılı olarak nitelendiriyordu. Uygun bir seçimdi o! Önceki yüzyıl gibi yaşlı insanın geçmişi de bir sürü anı bırakmış. Kafa bunlarla oyalanır, bazen de boğuşur. Birçoğu anlamsız, sevinçsiz, tatsız tuzsuz.. Gururu okşayanların yanı sıra yüreği sızlatan, utandıran, keşke (!) dileğini çektiren birikimler yığın yığın. Birçoğu işkence oluşturur cinsten. Yolun sonundaki bilanço bu!

Birinci, İkinci cihan savaşına ve bunların yanı sıra bir sürü kudurganlığa sahne olan yüzyıl canları sızlatan olguları bağrında taşıyarak çekildi. Dağlardan yüksek, okyanuslardan derin düzensizlikler zinciri hep akıllarda. Öte yandan nefesi kesen buluşlar, başarılar çağı! Yaşlı insanın geçmişinde de başarılar eksik değil, bunlara karşı bozukluklar, çalkantılar sırıtmakta. Çocukluk, gençlik bir video kamera. Oraya geçirilmeyen olay yok, baş ağrısı olanlar çok. Video meraklısı beğenmediği çekişleri silebilir, unutabilir. Ne var ki, yaşam kamerasında beliren hiçbir olay ortadan kaldırılamayacak.

Çok acı çalkantılardan geçmekte olan Eyub Yaratanı’na haykırır: „Bana karşı acı olaylar yazmaktasın. Gençliğimin günahlarını bana miras bırakmaktasın“ (Eyub 13:26). Yaşamı bir sürü düzensizlikle dolu olan Davut da içtenlikle yakarır: „Gençliğimin günahlarını, başkaldırmalarını anımsama, ya RAB! Kayrana yaraşırlıkta, iyiliğin adına beni anımsa!“ (Mezmur 25:7). Öyledir; tıpkı geçen yüzyıl gibi yaşlı insan da bir sürü günahın, kötülüğün anısıyla kavrulur Tanrı kayrası dışında durumu değiştirebilecek bir etken göremez.

Sorunun yüreklendirici yönü çölde vahaya kavuşan çaresiz yolcu gibi, yorucu yaşam patikasını aşan bitkin-argın insanın, karanlığı ışığa dönüştüren sevgi, kayra, arıtma gücüyle yüzyüze gelebilmesidir. Diken tarlalarının güllük gülistanlık olduğunu görmesi.. Yüzyıl gerilerde kaldı. Hiçbir güç, hiçbir yetki-yeterlik o dönemde insanlığın başına karalar bağlayan kötülüklerin bir tekini değiştiremez, etkisini kıramaz. Ne olduysa oldu, sonucu herkesi bağladı. Ama Yaratanımız, beden kuşanan Mesih’in kişiliğinde kurtarıcımız olunca yenileyemeyeceği tek bozukluk bırakmaz. „Çünkü her kim Mesih bağlılığındaysa yeni bir yaratıktır. Eskisi geçip gitti, işte yepyeni oldu“ (II Korintoslular 5:17).

Yaşlılık acılar sarsıntılar birikintisinin varlığı çalkaladığı zaman dönemidir. Ön sırada beliren tedirginlik gençliğin kaba, çirkin, bencil eylemleridir. Gence yaşlıya sevgiyle yaklaşan Yaratan benzersiz kayrası ve arıtma yetkisiyle bunları affetmek, varlıktan silmekle ilgilenir. Yaşlı insanın bu temel çalkantıdan özgür kılınarak Baba Tanrı’yla barışması, kurtarıcı Mesih’in arıtan kanıyla paklanması, sonsuz güvenliğini kesenkes bulması Tanrı isteğine ‚pekiy‘ demektir. Sonsuzla ilgili temel gereksinim berraklaşınca yaşamın anlamı aydınlanır, öteki sorunlara tanrısal çözümün ışığı ve güveni dokunur.

Kuşkusuz, yaşlılığın çalkantıları bu kararla noktalanmaz. Ama yüreğinde bağışlanmanın sevincini, sonsuz yaşamın gönencini taşıyan yaşlı kadın erkek, bunalımlara nasıl eğilebileceğini kavrar. Tanrı’ya ‚Babam‘ diyebilir, O’na bilgiyle dua edebilir, çalkantılarına parlaklığa ileten birer basamak niteliğinde bakabilir. Yaşlılığın hoşnutsuzluklar zinciri uzundur: Parasızlık, takatsizlik, hastalık, yalnızlık, unutkanlık, istenmezlik, vb. Kolaylıkla göğüslenebilen bunalımlar değil bunlar. Yaşlı insanın çeşitli sorunlarını kavrayabilmek aileyi, toplumu, genç kuşağı yükümlü kılan zorunluluktur. „İçimizden hiç kimse kendisi için yaşamaz kendisi için ölmez“ diyor Kutsal Söz (Romalılar 14:7).

Yaşlılar konusuna yaklaşmak budur. Toplumda hem bireyleriz, hem de bir bütünüz. Yaşlı insan doğrultusunda yükümlülük kavramı sevgi sorumluluğuyla başlar. Kutsal Söz, „Tanrı sevgidir“ der (I Yuhanna 4:8,16). Tanrı’nın üstün ilgisini varlığında değerlendiren birey, insan kardeşe ve özellikle yaşlı kişiye sevgiyle bakar, bunu etkin biçimde işlerliğe koyar. Herkese sormalı: Hiçbir yaşlılar evini ziyaret eder misin? Orada gün tüketen insan kardeşe bir armağan, bir tatlı, yapıcı bir kitap götürür müsün? Bakımsıza azıcık çekidüzen verir misin? Bu sıradan uğraşlar uygulamalı,ama çokça yapılmayan işlerdir.

Kötülük, haksızlık, adaletsizlik sevgi eksikliğinin göstergesidir. Bozukdüzen, bencil eylemlerin toplamı bu ilkenin yüzüne tüküren kargaşalık evrenidir. Tanrısal sevgi çalkantıları barajlayabilir. Günahlı insan yararına ölen Isa Mesih, „Vermek almaktan üstün mutluluktur“ der (Habercilerin İşleri 20:35). Sallantılı yaşlılıkta olanların sayısı yürekleri sızlatır. Öte yandan buna tınmazlıkla bakanların nemelazımcılığı düşeni utandırır. Yepyeni sevgi beğenisiyle donatılmaya, vaktin varken yaşlı kardeşine ilgiyle yaklaşmaya git. Yanlarına otur; onlarla şu sözün içeriğini incele: „Doğrular ülkeyi miras alacak, orada sonsuza dek yaşayacak“ (Mezmur 37:9). Tanrı ilgini bu kavrama doğrultuyor.

Her mevsimin güzelliği ve iç açıcılığı kendine özgü, ama sonbaharın görünümü bambaşka. Ağaçlar ermiş ürünlerle yüklü, güneşin sıcaklığı tatlı tatlı okşayıcı, yaklaşmakta olan kış mevsimine kımıldanışlı bir hazırlık.. Sonbaharın en çarpıcı görünümlerinden biri, güzelliğine doyum olmayan renk renk yapraklar. Doğanın iç açıcılıkları arasında hiç kuşkusuz güzün yaprakları ön sırada gelir. Bunlar ilkbaharın güzelliğine sanki taş çıkartır, solan yapraklar daha önceki yeni sürmüşlere neredeyse meydan okur; benim çekiciliğim bambaşka der.

Masmavi göğün altında, parlak güneşin bu yaprakları yıkayarak çevreye pırıl pırıl renk saçması, sarıyı kırmızıyı, alı kızılı, moru sarımtırakı alacayı tüm çekiciliğinde yansıtması, insan gözünü ve duygusunu beğeninin doruğuna getirir. Bu eşsiz güzelliği değerlendirmesini bilen, önündeki görünümü bırakıp ayrılmak istemez. Çünkü bu parlaklık kısa sürelidir. Çok geçmeden tüm çekicilik gidecek, yerini iç açıcılığı olmayan karakışa bırakacak. Çevrenin ölümüne.  Aklı durdurucu bir eylem değil mi bu? Doğa ölürken en hoş ve tatlı renkleri saçar dört yana. En sevimli gönenci sonuna sakladım, dercesine! Bitkibilimin anlattığına göre, yapraklara o çarpıcı güzelliği veren nesne, putresent adlı bir hormondur. Bu sözün anlamı çok ilginç: Çürümekte olan, bozulan.. Ne denli güzel bir öğretici! Çürümekte olan doğa çevreye en güzel, en çarpıcı ve iç açıcı güzelliği verebiliyor. Sormalı: Yaşlı birey ne yapıyor?

Kutsal Kitap’ta şu önemli soruyla karşılaşırız: „Yaşamınız nedir ki? Çünkü bir süre görünen, az sonra görünmez olan buharsınız“ (Yakup 4:14). Ve Kutsal Söz şöyle sürdürülür: „Bir gölge gibi gelgittir insan. Kuşkusuz boşa didinir. Malı istif eder, kime gideceğini kestiremez… Gelip giden bir garibim. Bütün atalarım gibi bir göçmen…“ (Mezmur 39:6,12). Dünyaya doğarız, ardı ardına yıllarımızı geride bırakıp yaşlılığın basamağına dayanırız. Çok geçmeden, yaşlılık dönemi son bulur, insan mezarı boylar. Bu dönümde doğal soru yeni baştan canlanır: Yaşamın sonbaharında senin görünümün acaba nasıldır? Somurtkan, huysuz, gülmesiz, umutsuz yaşlılık kuşkusuz tek kişiyi bile açamaz. Tersine karşıdakileri sıkar, bıktırır, kaçırır. Yaşamda özlenen başarılardan biri, yaşlılık çağını çevreye tatlılık ve iç açıcılık saçarak noktalamaktır.

Yarışmaya katılan sporcu tüfeğin sesiyle koşuya sıçrar. Heyecanın başlangıcıdır bu. Didiniş koşu boyunca sürer. Ödülü kazananın göğsü şeride değince hayranlık doruğa erişir. Yaşamın akşamı böylesi başarılı olmayabilir. Vücudun ağrı ve sızıları, geçmişin tatsız anıları ve giderek güçleşen yaşam kuşkuları.. Kişinin bu tür baskılar altında güler yüzlülüğü, yürek pekliğini, içten kaynaklanan esenliği gösterebilmesi kolay değil! Ama bu sağlıklı tutum kovalanmaz ve benimsenmezse yaşlılık dönemi hem kişiye, hem de çevredekilere taşınılamayan bir yük olur, güngünden yoğunlaşan tedirginliği doğurur.

Doğa bozulurken, çürürken coşkun ve sevinçli olmayı başarabiliyor; hem de ne güzel! Putresent diye bilinen o çürütücü hormonu yapıcı sağlayışla işlerliğe koyuyor; ölümünde bizlere en çarpıcı güzelliği sergiliyor, sanki en tatlı ilahiyi yükseltiyor. Tarsuslu Saul (Pavlos) dininin şeriat kurallarına kul iken katı yürekli, tezinden ayranı kabaran, acımasız, sağduyuya aldırışsız biriydi. Yüreğinde esenlik, sözünde zindelik yoktu. Tüm düşüncesi, şeriat dileklerini sayarak günlerini sürdürmekteydi. Günlerden birgün, yücelerde bulunan kurtarıcı İsa Mesih’le karşılaştı, günahlılığa rest çekerek tövbe etti; çevreye acılık saçan yaşamı bu kez tatlılık kaynağı oldu. Şeriatı inayetle değiştirdi, anlamlı amaçlı yaşamın gizini buldu. Roma imparatorunun buyruğuyla öldürülmeden önce şu ilahiyi yükseltti: „Sağlıklı yarışı yarıştım, koşu alanının sonuna ulaştım, imanı korudum. Bundan böyle benim için doğruluk tacı hazır bekliyor. Hak Yargıç Rab O Gün onu bana verecek; hem yalnız bana değil, O’nun görkemle belirmesini sevgiyle bekleyen herkese“ (II Timoteos 4:7,8).

Pavlos’un yaptığı gibi, yaşlılığın basamağına dayanmadan önce kurtarıcı İsa Mesih’in kayrasını aramak, bunun gönencine kavuşmak sağduyu gereğidir. Tanrı Sözü’ndeki şu vurgulama her an, herkesi uyarmalı: „Doğruların anılması kutluluktur. Ama kötülerin adı çürür“ (Meseller 10:7). „Doğru kişi hiçbir vakit sarsılmaz; sonsuza dek anılır“ (Mezmur 112:6). Tanrı yaşamın en önemli gereğini -canın kurtuluşunu- değerlendirene somut ve diri vaatlarını şöyle belirtir: „Çünkü ben RAB değişmem. Bu yüzden siz kaybolmadınız“ (Malakya 3:6). Yeşaya peygamber zaman mekan engeli ötesine kanat açan, ölüler arasından dirilerek mezarı alt eden Kurtarıcı’ya kavuşan, sonsuz gönencinde güvenlik ezgisini her yana tanıtan, yaşamın sonbaharında kutluluğu çınlatan insanın örneğidir: „Zayıf olana kuvvet verir; güçlülüğü kalmamış olanın kudretini artırır. Gençler bile zayıflar ve yorulur, yiğitlerse bütün bütün düşer; ama RABBİ bekleyenler kuvvetini yeniler, kartallar gibi kanat gerip yükselir; seğirtir ve yorulmazlar; Yürürler ve zayıflamazlar“ (Yeşaya 40:29-31).

Categories: türkisch

Sigara – İçki

Gök kubbesi altında yeryuvarlağında her soydan her boydan kadının ve erkeğin, gencin yaşlının, sağın solun, ortanın, dinlinin dinsizin, ortaklaşa kullandığı, bir yandan tiksinti duyarken onu benimser göründüğü nesneye sigara ya da tütün demişler. Bazılarca tabut çivisi diye adlandırılan bu keskin kokulu yanıltıcı içkinin, uyuşturucuların en yakın dostudur. Kadına erkeğe sevgi ile yaklaşan Tanrı çeşitli tutkularla boğuşana sağduyu çağrısını duyuruyor: „Paranızı neden ekmek olmayan nesneye, emeğinizi de doyurmayan şeye harcıyorsunuz? Beni iyi dinleyin, iyi olanı yiyin. Semiz şey neyse onunla lezzetlenin“ (Yeşaya 55:2).

Sigarayla ilgili acıklı gerçeklerden biri genellikle buna gençlik çağında alışılmasıdır. Sigaranın en yakın yoldaşları, en başta kanser hastalığı ve bunun yanı sıra bir sürü hastalık zinciri ve erken yaşta ölümdür. Son yirmi-otuz yılda bilim uzmanlarının bu yıkıcı nesne üzerinde yoğun araştırmaları ve çalışmaları pek çok acıklı gerçeği önümüze serdi. Kanserin yanı sıra, enfarktüs başta gelmek üzere çeşitli kalp hastalıkları, mide düzensizlikleri, pankreas bezi ve böbrek aksaklıkları, bilinç bozuk-lukları, sinir sarsıntılarının birçoğu, azak kesilmesi doğrudan doğruya sigara tutsaklığından kaynak-lanmakta. Son günlerde sigara tutkusunun şizofreniye bile katkıda bulunduğu sonucuna varıldı.

Bronşit, nefes darlığı, sürekli öksürük, hazım güçlüğü türünden birçok hastalığın kökeni yine sigarada. Hamile kadının fütursuzlukla sigarayı tüttürmesi karnındaki dölütü akla gelmedik hastalıklara ve ıstıraba açık bırakıyor. Ciğerlere oksijen gönderilecek yerde karbonmonoksit, arsenik ve katran gönderilerek zavallı dölüte zoraki sigara tüttürülüyor. Doğan çocuk normalden hafif hem de hastalıklar kapmaya her an açık. Bunun sonucunda bir sürü çocuk ölümle boğuşmakta. Sigara tutsağı genç kadın korksun!

Bu yanıltıcının sonu olmayan etkenleri güngünden kabarmakta, hem bedenin hem de ruhun her yanına dal budak salmakta. Neye benzer bu? Üzerine titrediğin değerli bilgisayarın kapağını aç, içine incecik kum serp, kapağı kapatıp onun düzenle çalışmasını bekle! Bilim gırtlak kanserine yakalananlardan yüzde 99’unun sigara tiryakisi olduğunu vurguluyor. Günde bir paket tütüren ellilik insan sigaraya el sürmeyen yetmiş beşlik bireyle eşit oranda hastalık göğüsleyebilme yeteneğini taşıyor sadece. Bronşitin oluşturduğu nefes borusu tıkanıklıklarının başlıca etkisi sigaranın taa kendisi.

Daima temiz havayı arayan, buna özenen zavallı ciğerler kirli ve zararlı dumanı içeri sindirmeye zorlanıyor. Ağızdan çekilen o zehirli duman burun deliklerinden dışarıya çıkıncaya dek dille anlatılamayan yıkıcı sonuçları beraberinde taşıyor. Beden parçalarının dili olsaydı herbirinin bu yanıltıcıdan çektiği acıyı, ıstırabı açıklayışını dinlemek  yürekleri burkardı. Gizli zarar gecinden sırıtır. Akciğerde bulunan nefes borularında sadece mikroskopla seçilebilen kılcıklar bulunur. Bunların görevi mukosu (balgam) temizlemektir. Silia diye bilinen bu küçücük kılımsı uzuvlar mikroskopun altında bir buğday tarlasını anımsatır. Sigaranın amansız dumanı ciğerlere gönderilince korkunç bir fırtınanın güzelim başakları yere serdiği gibi, zavallı kılcıkların tüm yararı ve etkisi hiçe indiriliyor. Kılcıklar savunma yeterliliğini yitirince nefes boruları sık sık balgamla tıkanıyor. Sigara kullananın ikide bir öksürerek boğazını temizlemeye çalışması bunun belirtisidir. Sigaradan vazgeçildiğinde bu sakatlık giderilebilir, hasta yerler iyi edilebilir.

Sigaranın oluşturduğu sayısız orman yangını ve başka bir sürü yangın nasıl unutulabilir? Sigara nedeniyle yitirilen iş saatleri, sigortalara hastahanelere dökülen paralar, işgal edilen yataklar, kaybedilen ayaklar, ilaçlara atılan dövizler korkunç sonuçlar arasında. Kadının erkeğin parmakları arasındaki nesneyi umursamadan sergilemesi, yanındakileri rahatsız etmesi katmerli bunalımın başka bir göstergesi. Bilim sigara tüttürenlerin çevreyi saran dumanından onu kullanmayanların çektiği işkenceyi sürekli belirtmekte. Bu yolla kansere ve başka hastalıklara yakalananların sayısı az değil. İkinci elden çektirilen, pasif yolla gelen hastalıklar zinciri deniliyor buna. Çoluk çocuk bu amansız işkencenin mengenesinde.

Nedir bu sigara? Amerika kara parçası bulununcaya dek sigara alışkısının pek bilinmediği bir düşünülsün. 1613 yılında John Rolfe adlı para babası, sömürü yöneticisi, ne ettiğini bilmez bir vurguncu ilk tütün balyalarını Amerika’dan Avrupa’ya yollamakla bu öldürücü nesneyi dünya çapında kullanıma soktu. Sıraladığımız yıkıcı sonuçlarsa ancak son elli yılda sahneye çıktı. O gün bu gün sigaranın dumanı her yerde tütüyor, tez elden mezarlar eşiliyor. Bir günde tütüne harcanan paralarla yeryüzündeki bütün aç insanlar doyurulabilir, sayısız kişiye ilaç sağlanabilirdi. Yeşaya peygamber İsa’dan yaklaşık 750 yıl önce yaşadı. Çarpıcı bir sözle sigarayı sanki herkese sergiliyor: „Kül yiyor; aldanmış yürek onu saptırmış, canını özgür kılamıyor. Hem de, ‚Sağ elimdeki yalancı şey değil mi?‘ diyemiyor“ (Yeşaya 44:20). Bu türden düşündürücü açıklamalar var Tanrı’nın canlı Sözü’nde. Eski Mısır’ın, Amerika yerlilerinin kahinleri kendilerine özgü törelerle oyalanırken sigara yakar, din icapları gereğince putlara üfler, bu arada sunular sunardı. Taşa, tahtaya, madene eğilenlerin anlamsız alışkıları gence yaşlıya ölümcül moda, kan kusturan huy kesildi şu çağda.

Bu zararı, kokuyu ve yaka silkilen belayı ne giderebilir? Sigara isteğini kamçılayan etkenlerin ba-şında bencillik, zevki okşayıcılık ve günah sırıtıyor. „Bedeniniz tepeden tırnağa sağlıksız, taze dar-be izleriyle, yara bereyle dolu, temizlenmemiş, yağla yumuşatılmamış, sarılmamış“ (Yeşaya 1:6). Bedenin ‚daha daha‘ diyen dileklerini dinsel töresel uygulamalar gideremez. Bu yengi ve üstünlük ölümü yenen kurtarıcı Mesih’ten kaynaklanır. Bunları alt edebilen güç Rab İsa Mesih’tedir. O’nun sağladığı ruhsal yaşam gerçekleşince nikotin işkencesinden özgür edilmek kıvandırıcı gönence dönüşür. Bu ilişkide Sevinç Getirici Haber şöyle der: „Çünkü Mesih bağlılığında yaşam veren Ruh’un yasası beni günah ve ölüm yasasından özgür kıldı. Çünkü bedenin gereksiz istekleri yüzünden ruhsal yasanın güçsüzlükten ötürü yapamadığını Tanrı yaptı“ (Romalılar 8:2-3).

Çürük tahta mıh tutmaz demiş atalar. Oysa bir zamanlar sapasağlam ağaçtı o. Varlığını içkiyle yıpratanın durumu sürekli çürüyen tahtadan da beterdir. Bundan zarar çıkmayacağını düşünebilir o kişi; ama gerçek bambaşkadır. Konuya ilişkin Tanrı Sözü’nde vurgulanan uyarı şöyledir: „Kandırılmayın! Tanrı’yla eğlenilmez. Herkes ne ekerse onu biçecektir. Bedenin gereksiz isteklerini hoşnut etmek için eken çürüme biçecek. Buna karşı, ruhu hoşnut etmek için eken Ruh’tan sonsuz yaşam biçecek“ (Galatyalılar 6:7- 8).

Alkolün yıkıcı etkisi evrensel çaptadır: Yıpranan yaşamlar, sönen yuvalar, harcanan insanlar.. İçki sonucu giderek yoğunlaşan adam öldürme, kız kadın zorlama, trafik felaketleri, boşa giden iş saatleri, vb. da ayrı sorun. Kutsal Kitap’taki uyarılar zinciri şöyle sürdürülür: „Şarap gülünçlükle sonuçlanır, sert içkiyse çatışmayla… Bunun ardından sürüklenenin aklı kıttır… Şarabın kıpkırmızı olmasına, kadehte rengini pırıldatmasına, kolaylıkla içe sindirilmesine kanma. Sonunda yılan gibi ısırır, engerek gibi sokar. Gözlerin yabansı görüntüler görecek, yüreğin de sapık sapık sözler söyleyecek“ (Sül.Özd. 20:1; 23:31-35).

Bu ilşkide İsa Mesih’in öğüdü şudur: „Kendinize dikkat edin; zevk-sefayla, sarhoşlukla, yaşamın kaygılarıyla yürekleriniz katılaşmasın. Ve O Gün size bir tuzak gibi ansızın gelmesin“ (Luka 21:34). Ardından bu önemli uyarılar şöyle sürdürülür: „Güne yaraşır biçimde vaktimizi saygıdeğer tutumla geçirelim; içkili-gürültülü eğlence alemleriyle, sarhoşlukla, rasgele yatak arkadaşlıklarıyla, soysuzlukla, kavgacılıkla, kıskançlıkla değil“ (Romalılar 13:13). „İçkiyle sarhoş olmayın; bu aşağılık bir şeydir. Tersine Ruh’la dolun“ (Efesoslular 5:18). Tanrı’dan esinlenen Söz değişmemiştir, sağduyuludur, usa uyumludur.

Konuyla ilgili olarak Tanrı peygamberlerinin ağzından şu Söz duyuruluyor: „İçkinin ardından koşmak için sabahleyin erken kalkanların, geceleyin geç vakte dek şarapla kızışıncaya dek  eğlenenlerin vay başına!..“ (Yeşaya 5:11). “ Yeryüzü sarhoş bir insan gibi sendeliyor, bir salıncak gibi sallanıyor“ (Yeşaya 24:20). Başka bir peygamber de yine bu derin yarayı deşiyor: „Komşusuna içki içirenin vay başına! Ona zehirini katıyorsun, onların çıplaklığına bakmak için onları sarhoş ediyorsun“ (Habakkuk 2:15).

Ve peygamber günah tutsaklığında ağınanların sarsıntısını şu betimsel dille anlatıyor: „Yürek her şeyden daha aldatıcıdır ve çok çürüktür; onu kim anlayabilir?“ (Yeremya 17:9). Yüreğin kandırıcılığı temel sorunumuzdur. İçki kadehinden destek ve avuntu arayanı düş kırıklığı, çöküntü bekler. Yalan bu insan kardeşi  yıkıma götürmekte. Aynı kesimde günahlı  insanın içtenlikli haykırışı dile getirilir:  „Ya RAB, beni iyi et ve iyi olacağım.  Beni kurtar ve kurtulacağım“ (17:14). „Kurtuluş RAB’tendir“ (Yunus 2:9). Ne bir dinden, ne töreden, ne oruçlardan, ne de psikiyatri tedavisinden olumlu sonuç çıkabilir. Acıklı gerçeği biz günahlı yaratıklarından daha iyi bilen Tanrı, insan bedeni kuşanan kurtarıcı Mesih’i değil salt alkolden ama her illetten kurtarsın diye gönderdi. Yeni yaşamı, yeni istemi ve istekleri verebilen tek kişidir O. Varlığı içkide, ya da başka her çeşit tutsaklıkta kenetleneni İsa Mesih parlak değişmeye ve yeni insanı bütünlemeye ileterek gerçekleştirir. O’nun arıtma, sağaltama, yenileme gücü tarih boyunca denenmiştir. Bu tutsaklığa sürüklenene doğrulttuğu soru şudur: „İyi olmak ister misin?“ (Yuhanna 5:6). Günahtan arıtılmış, Tanrı gücüyle yenilenmiş yaşam tazeliği O’ndadır. Sigara, içki, uyuşturucular, vb. tümü birer kaçamaktır. Kesin çözümün nerede bulunduğunu kestiremeyen yitik insanın çetin sorunlara çözümsüz çareler araması. Oysa sevgi kaynağı Tanrı yüklü canı somut yardımcıya, kurtarıcıya çağırıyor. Kesinlikle arıtılmak için bu Dost’a iman etmek istemez misin?

Uzmanlar-araştırmacılar içkiden kaynaklanan sağlık sarsıntılarını güngünden daha geniş çapta önümüze sermekte: Alkol kanı pıhtılaştırıp tutkal gibi yapışkan duruma sokuyor. Sıtma ve aşırı yanma etkisi de aynı sonuçları doğuruyor. Kırmızı kan hücreleri yapışkanlığa dönüşünce kanın dolaşımı aksıyor. Sonunda gerekli oksijen beyine ulaşamıyor. Oksijen sadece kan dolaşımıyla hücrelere ulaşabilir. Oksijensiz kalan hücreler hemencecik ölüyor, yerine başkaları yetişmiyor. Her içki alemi on binlerce beyin hücresinin ölümüyle sonuçlanıyor. Alkol karaciğer, böbrek, kalp damarları türünden beden parçalarının hücrelerini de mahvediyor. Bunlardan ayrı, beyinde oluşan zarar ve sarsıntılar arasında sürekli unutkanlık, körleşmiş duygu, karar verebilme yeteneksizliği belirmekte. Alkolik kişinin beyni yararsız bir et parçasına dönüşmüştür. Kuşkusuz yapıcı girişimlerde yararlılık gösterebilirdi o!

Bunalımın tarihçesi çok eskidir. İçki kurbanlarının sayısı tüm savaşlardaki can kaybından da aşkındır. İçki sonucu boşanmalar başka boşanmaları geride bırakıyor. Aileler yıkılıyor, çocuklar dörtyol ağzında kalıyor; içki tutsağı kişinin çoluğunu çocuğunu düşünmek yürek burkucu. Uyuşturuculara tutsak nice genç ilkin alkole yakalandığını, beklediği zevki orada bulamayınca afyona, morfine kayıverdiğini derin üzüntüyle anlatıyor. Gençler ikisini karıştırınca bir felaket dünyası oluşuyor. Her köşede açılmış yaralar sırıtıyor. Alkol tutsağının kişisel istem ve kararla içkiye rest çekebilmesi çetin iştir. Pek çok kişi bunu denedi, başarı elde edemedi. Bireyin iç dünyasında tanrısal eylem gerektir. Bunun nedeni şöyle belirtilir: „Yürek her şeyden çok aldatıcıdır; aşırı oranda düşüktür. Onu kim bilebilir?“ (Yeremya 17:9). Niceler alkole aldanarak, aldatılarak kapıldı!

Günahlılığını anlayan seven Tanrı’dan dilekte bulunursa kurtarıcı İsa Mesih günahtan arıtmaya, yenilenmiş yüreği sağlamaya her an hazırdır. Yeni yaşamın kaynakları O’ndadır. Şu güvenlik sözü O’na iman edene ilişkindir: „Çünkü her kim Mesih bağlılığındaysa yeni bir yaratıktır. Eskisi geçip gitti, işte yepyeni oldu“ (II Korintoslular 5:17). Yaşam yüklerinden  ve kaygılarından kaçabilmek için kadehe sarılmak, sonuçları yıkım getiren bir zevki aramak öndeki somut fırsatı bile bile tepmektir. Mutluluklar bolluğu Tanrı katındadır. Bunlar Mesih’in kurtarışını imanla değerlendirenindir.

Categories: türkisch

Eroin

Mitolojide Morfeus uyku getiren rüyalar tanrısıymış. Daha sonra morfin sözü buradan kaynaklanmış. Çinliler uyuşturucunun etkisini şöyle anlatmış: „Geçmişi unutturur, şimdiyi öneme almaz, geleceği hesaba katmaz!“ Şairler şairi Homer ne demiş ona ilişkin? „Tüm ıstırapları unutturan zehir!“ Günümüzün dehşet saçıcı yanardağları arasında sırıtan uyuşturucular orağını her yana salıyor, sayısı çok yüksek genci amansızlık kasırgasıyla biçiyor. On yaştan aşağı yavrulardan başlayarak orta yaşlılara varıncaya dek kurbanlarının kanını emiyor. Orta yaşlı biri 0,3 gram morfin alınca ölür. Ama uyuşturucu huyuyla boğuşana günde 4 gram  morfin -13 kez daha çoğu- vız gelir. Güngünden yeni yeni çeşitleriyle karşılaştığımız uyuşturucular tüm insanlığın ön sırada gelen belası: Marijuana (haşiş), eroin, kokain, kanabis, LSD, metadon, krak ve daha bir sürü..

Çok eskiden hedonizm (hazcılık) felsefesi olarak tanınan bir tür yaşam yorumu bilinirdi. Çağımızda yepyeni boyutlara dayandı bu. Çeşitli baskıları unutabilmek, depresyonu atlatabilmek, çalkantılardan sıyrılarak tatlı rüyalar görebilmek için uyuşturucular birebir! Yalanın babası şeytandan kaynaklanan düzmelerin önde geleni çağımızı bürüdü. Bunu kullananların bedeni hep daha çoğunu, daha yenisini ve üstün güçlüsünü arıyor. Daha bol, daha heveslendirici olsun. Yaşamlar mahvolsun. Ve mezarlar dolsun..

Özellikle genç insanın sırtını yere getiren kölelik, varoluşun anlamını yitirmenin doğal sonucu. Bunun gerisi benliğini sevmek yanıp tutuşan isteklerle varlığı kenetlemek. Gencim diyen berrak kafayla düşünsün: Arayışım hemen elde edilen bir hazcılık mı, yoksa ileride bekleyebileceğim hoşnutluk mu? Derhal kavuşabileceğim keyf ve beğeni ileride tanıyabileceğim gönül doygunluğundan beni yoksun bırakacaksa bunlara kesinlikle rest çekiyorum. Sağlıklı amaç nasıl anlatılır? Faizle para borçlananlar çokça yanılgıya kulluk etmekte: Şu anda harcarım ileride öderim. Bugün varlığını yıprat, yarına boş ver. Böylesi çürük tahtaya basanların ileride ödeyebileceği kaynaklar kurumuş. Daha dinçken aklını, beden yapını, canını-ruhunu eroinle kokainle baltalarken ileride bunların sağlamını bulabileceğini sanmayasın. Tersine, kapkaranlık bir gelecek bekliyor seni.

Gençliğin şu sarsıcı bunalımları çağında ne yapacağını kestiremeyen yangın söndürücüler gibiyiz. Bir zamanlar tekke ve zaviyelere, bir de çok dar bir kesime kısıtlanan alışkı son yıllarda her ülkeyi, her kuşağı ve özellikle gençleri orman yangını gibi sardı, dünyasal çapta belaya dönüştü. Çevreyi kirletenler, terörizmi körükleyenler, çeşitli uyuşturucular, vb, zehir saçan ejderhanın çirkin dokunaçlarından.. Bunların tümü ne ülke sınırı tanıyor, ne yasa engeli, ne de güvenlik yetkilisi. Beyaz zehir tacirlerinin mahzenlerinde yığılı istif istif kara paralar ülke bütçelerinden de aşkın: Güngünden acımasız ejderhaya yem olarak erken mezarı boylayan genç kuşağın kan karşılığı..

Son yıllara dek varlıklı batı ülkelerine özgü bela her köşeyi ve bucağı sardı: Tayland’ta 3-4 milyon narkoman var. Belki bir o kadar narkotikli de Pakistan’da, Bangladeş’te. Birleşik Amerika’da yasa organları, içinde kokain taşıyan uçaklara ve gemilere el koyuyor. Midede taşınan kokain kaçakçılığı alışılmış düzenlerden. Uyuşturucularla savaşabilmek doğrultusunda oluk oluk para akıtılıyor. İskelete dönüşmüş, bir ayağı mezara dayanmış genç erkek ve kızları kurtarabilmek için hastaneler, ıslahevleri kuruluyor, cezaevleri gitgide taşıyor. Afyon üreticilerini başka işlere isteklendirmek için çiftçilere açıktan para sağlanıyor. Bunlara karşın kızgın alevler ha babam yoğunlaşıyor, dört yanı sarıyor.

Lamartine, Aldous Huxley gibi yazarlar, mürekkep yalayan bazı çağdaşlar uyuşturucuları hem kullandı, hem övdü. Dünyaca tanınan Beatles şarkı grubu, Happiness is a Warm Gun şarkısını tanıttı. Anlamı, Mutluluk Sıcak bir Silahtır! Ne olsa gerek bu? Damarlara sokulan eroin şırıngası! Rolling Stones grubu rock ’n‘ roll müziğiyle uyuşturuculuğun öncülüğünü ve övgüsünü yaptı. Ölümünden bunca yıl sonra tapınılırcasına tutulan Elvis Presley uyuşturuculara kölelik ederek erken ölümü boyladı. Sağlıksız bir çağda çalkalandığımızı göremeyen, güncel olaylara eğilsin, bunları incelesin. Ailelerde çökkünlük, çevrede miskinlik ve derinlere dalan bataklık. Ateist varoluşçuluk felsefesi, „Yaşam sağduyu dışı deneyimdir, ölüm ise bu şakanın son sayfasıdır“ demiş. Böylece sayısız genç ‚Aklın İntiharı‘ sayılan uyuşturuculuğa sarılmış. Afyonun-eroinin gizemli görmeler, bilgelik ve yaratıcılık yeteneği verebileceği tasarlanmakta. Gülünç mü gülünç! Beynin sahip olmadığı özellikleri verebilecek güç nerede? Beynin yozlaştırıcıları onu dinçleştiremez; yıkıcılık yapıcılığı oluşturamaz.

Şimdiki çağın görünümü günümüzden 2000 yıl önce Tanrı’nın hiç değişmeyen Sözü’nde şöyle belirtilir: „…İnsanların içi kötülük doludur, yaşadıkları sürece içlerinde delilik vardır. Ardından ölüp gidiyorlar“ (Vaiz 9:3b). „Sağlıklı öğretiyi dinlemeyecekleri zaman gelecek. Bunun yerine tutkuları uyarınca bir sürü öğretmen yığacaklar. Bunlar insanların kulağını okşarcasına konuşacak… Ölçüsüz işe verilen, böbürlenen, Tanrı’yı sevecek yerde zevki eğlenceyi seven…“ (II Timoteos 4:3; 3:4). Bu çağ sağlıksız öğreti çağı!

Bir yandan çürük felsefeler genç kuşağa derme çatma bir cennet vaat ederek canlı bombacılığı, uyuşturuculuğu, nihilizmi (hiççilik) körüklemekte; öte yandan gençliğin canı, ruhu, öz varlığı pahasına beyaz zehir bezirganları, yalancılık tellalları gününü gün etmekte. Bunalıma karşı gerekli desteği kim verebilir? Ana babaya öz değeri olan genç kızı ve erkeği kim kurtarabilir? Sevgiden yoksun kalarak eroin şırıngasından medet uman insan kardeşi ölüm dünyasından gerçek yaşam aşamasına kim yükseltebilir? Yücelerden yeryüzüne inen, insan bedeniyle aramıza gelen kurtarıcı Mesih herkese sesleniyor; yaşam, hem de bol yaşam kaynağı niteliğinde eroinmana ve her günahlıya sevgiyle konuşuyor.

Sarkık yüz, donuk bakış, soluk gözler.. Anı, düşünce, kişilik, duyguların barınağı beyin kasırganın kırıp geçirdiği gül bahçesi gibi canlılığını, dinçliğini yitirmiş. Toprağı andıran renk, çürümüş simsiyah dişler, kupkuru olmuş saçlar, etin ta derinine batmış tırnaklar. Dünyayla ilişkisini, yiyecek isteğini unutmuş, temizlik kavramına rest çekmiş. Tek ilgisi, içini kemiren uyuşturucuya özlemi karşılamak. Bu tuzağa düşen çalar, gerekince cana kıyar, kaçakçılık yapar, kızlar hatta erkekler vücudunu satar. Her ülke, her kent bu tür gençlerle dolu. Hem de sayı güngünden kabarmakta. Acıklı bir dram karşımızda..

İsa Mesih çağrısının özeti şudur: „Kendini yadsı, ardım sıra gel“ (Matta 16:24). O Yenen’dir. Şeytanı, günahı, cehennemi, ölümü, karanlık güçlerini alt edendir. O’nun ardı sıra giden düş kırıklığına uğramayacak. O ölüm borcunu ödemek için değil, başkalarının yaşama kavuşması için öldü ve dirildi. O’nda hiçbir bencillik yoktur. O’nun aracılığıyla bencilliğe üstün çıkabilen güvenlik gönencindedir. Bencillik günahı yeğleyenin harcıdır.

Uyuşturucu alışkanlığı her tür ideolojiden yoksun kalmış, çıkmaz sokağa dönüşmüş. Narkomanlar dünyasında pinekleyen genç insanı bu korkunç çukura sürükleyen etkenler saymakla tükenmez: Ailede düzensizlik ve sevgisizlik, boşanmalar, depresyon, sigara ve alkolle başlayan alışkanlıklar zinciri, yapma cennet arayışı, akranların aldatışı, zevk ve heyecan kovalayışı, vb. Giderek sayısı çoğalan narkotikler nerede sıklaşır? Uçak alanlarında, tren istasyonlarında, limanlarda, konuk evlerinde, barlarda, diskoteklerde, hastahanelerde ve cezaevlerinde. Küresel, kişisel, moral bunalıma dönüşmüş katmerli bela! Narkoman insan yaşamsal-toplumsal yönlerden bağlantısız-dayanıksız kalmış. Kahredici nesnenin her türünü sınamak istiyor, sınadıkça daha çoğunu özlüyor.

Günde 0,005 gramla başlayan alışkanlık az zamanda 0,450’ye çıkabilir. Hergün iki gram kullananar bol! İstek karşılanamayınca sarsıcı belirtiler oluşur. Böyle bir illete yakalanan nasıl kurtulabilir? Yol uzun, çetin ve sıkıdüzen dileyicidir. Kurtulma olanağı bulunmadığını söyleyenler masal uydurmakta. Genç kuşağı cehennemin eşiğine dürten kara para istifleyicilerinin bir kesimi gençliği bozduktan sonra cezaevlerinde çürürken, çoğunluğu milyarder yaşamı sürmekte. Yasa organlarının gözüne kül atmayı başarabilen bu acımasızlar hak Yargıç’ın yargılamasından nasıl kaçabilecek? Burada İsa Mesih’in kesin uyarısı gelir akla: „Suça sürükleme eylemlerinin gelmemesi olanaksızdır. Ama bu eylem kimin aracılığıyla geliyorsa, vay onun başına! Şu küçüklerden birini kim suç işlemeye sürüklerse, boynuna bir değirmen taşı bağlanıp denize atılması o kişi için daha iyidir“ (Luka 17:1, 2).

İnsanlık ailesine doğan her can onun dinçliğini ya artırır ya da geri teptirir. Erdemli tutum ve eylemlerin kök salması çiftçinin toprağı işlemesi gibidir. Bilinen aşamalardan geçilerek ürün getirilir. Buna karşı sağlıksız-erdemsiz eylemler bir-iki denemeyle huy olur. Uyuşturucular önümüzde kanıtlı bir görgü. İsa Mesih öğretisinin ana konusu, her yaratığın Tanrı’ya çok üstün önem taşımasında odaklanır. Uyuşturuculuğun pençesinde yakalananın Yaratanı’na toplumuna değeri kalmamıştır. Bunun tersine o değerli can oluk oluk gideri gerektiren bir muhtaca dönüşmüş. Günah egemenliğinin çürüttüğü beden ve ruh arıtılmalı. Bu sonucu, gücü ölüleri diriltmeye dek uzanan İsa Mesih gerçekleştirir. Tutsaklıktan kurtulabilmek için ilkin isteği işlerliğe çağırır.

Uyuşturucu alışkanlığının canına tak dediği pek çok genç somut yardım aramakta, nereye döneceğini kestirememekte. Sorunlarına, bunalımlarına, ıstıraplarına acımayla yaklaşabilecek, yaşam düzensizliğini giderebilecek seven, ilgilenen kişi nerede bulunabilir? Genci yaşlıyı, kısaca her günahlıyı kucaklayan Tanrı gereksinimimize yetişti. İnsanlığa diri kurtarıcı Mesihi’ni gönderdi. Mesih tutsak insanı özgür edendir, etkisini azdırarak yaşamı çürüklüğe, ölüme ve yargıya sürükleyen günah zincirini kıran.. İsa geçmişin karanlığını dağıtır, geleceği göksel parlaklığa dönüştürür. Şu anda tanrısal kayranın iyi edemeyeceği hastalık, düzeltemeyeceği bozukluk düşünülemez.

Narkoman genç ona sahte yakınlık gösteren kişilerce kandırılıdı, tuzağa düşürüldü. Belki ailede sevgi diye bir şey görmedi. Bu sarsıcı boşluğu ancak uyuşturucular doldurur sandı. Bireyin doktor, gerekince de ıslahevi araması sağduyulu karardır. Ama can sevgiyle ısınmazsa gerideki boşluk giderilemez; belki de sunulanı geri teper. Kurtarıcı Mesih insanlığa gelişinin temel nedenini şöyle açıkladı: „Onlarda yaşam olsun, hem de bol yaşam olsun diye geldim“ (Yuhanna 10:10). Tüm varlığı mengene gibi sıkan günah egemenliği ölümü enikler. Kurtarıcı İsa kendisine sığınana yaşam verir, esenlik getirir.

Mesih’in kurtarma-sağaltma gücüyle uyuşturuculardan özgür edilen sayısız gençlerden biri, Kutsal Kitap’ın şu sözleriyle tanıklığını kutluyor: „Bir zamanlar biz de aklı kıt, söz dinlemez, aldanış içinde bocalayan kişilerdik. Çeşitli isteklere, tutkulara uşaklık etmekteydik. Ama kurtarıcımız Tanrı’nın iyi yürekliliği ve insanlığa sevgisi belirdiğinde, doğrulukla yaptığımız işlere karşılık değil, acımasına yaraşır biçimde bizi yeniden doğuş yıkamasıyla ve Kutsal Ruh’un yenilemesiyle kurtardı“ (Titos 3:3-5). Mesih’in etkin sonuçlu eylemi salt narkomanları değil, günah zinciriyle bağlı her soydan her boydan kadını-erkeği, genci-yaşlıyı kapsar. Hiçbir yetkinin yeterliliğin gideremediği günah yükünü Mesih’e naklet. O herkesin günahını taşıdı, günaha yaraşan karşılığı ölümüyle ödedi. Kendisine iman edeni arıttı ve özgürlük sağladı. Çağrısını, yardımını herkese sevgi dolu yürekle uzatıyor: „Ey bütün yorulanlar ve ağır yük altında yıprananlar! Bana gelin. Sizleri dinlendiririrm. Boyunduruğumu takının, benden öğrenin. Çünkü ben yumuşak huylu ve engin yürekliyim. Böylece, canlarınıza dinlenme bulacaksınız. Çünkü boyunduruğum kolaylıkla taşınır, yüküm de ağırlık vermez“ (Matta 11:28-30).

Categories: türkisch

Depresyon – Intihar

Çağın belirgin bunalımları arasında depresyon (ruh-can çöküntüsü) gösterilebilir. Çileli soyumuzu kenetleyen, ne erkek ne kadın, ne sınıf ayrılığı ne de başka bir ayrım gözetmeyen baskı. Eski Antlaşma’da Davut’un önceli Saul bunlardan biridir. Onun krallığında bir çoban olan, müzikçiliğiyle tanınan Davut bir sıra yiğitlik göstererek topluluğun övgüsünü kazanınca, kral Saul’a amansız bir kıskançlık ruhu geldi. Baskı aşırı depresyona dönüştü. Kötü ruh onu yıpratırken Davut’un lir çalmasıyla kral yatıştırılıyordu. Buna karşın birkaç kez Davut’u öldürmek istedi o. En sonunda Saul cinci bir kadından yardım diledi, Tanrı peygamberince yargılandı. Bir savaşta yaralanınca intihar etti, Davut kral oldu. Harcanan bir varlık!

Depresyonu atlatabilenler var, öte yandan Saul gibi sağlık bulamadan tükenler.. Buna karşı kullanılan ilaçlar güçlülük ve sürümlülükte başka ilaçlardan öbek öbek önde; giderek de yükselmekte. Psikiyatri ön sırada beliren doktorluk kollarından. Sorunla ilgili kitaplar, kasetler, videolar rafları dolduruyor. Üniversiteler bilimin önemli bir dalı kılmış onu. Hastalığa oluk gibi para akıtılırken, pek çok kişi çalışamaz duruma düşüyor. Her yerde insanlar psikasten.. İstatikçiler toplumun onda birinin derece derece bu çileyi çektiğini bildiriyor. Belki de ailelerimizde, çok sevdiklerimizin içinde bu dertle çalkalananlar var. Niceler hiç farkında değilken depresyonla boğuşuyor. Ben tutulmam diye atakça konuşabilen yok! Sinir yapısı sapasağlam olarak bilinenler bu bunalımda buluyor kendini. Akıl öylesi duyarlı ki, sarsıntı bindirince gümüş tel kopuveriyor. Ben depresyon geçiriyorum diyerek kendi kendine işkence çektirenler de çok!

Yıllarını savaş görmüş ülke ve bölgelerde geçiren çocukların, büyüklerin ruh çöküntüsüne düşmesi ve bundan çıkamaması bilinen görünüm: Vietnam, Lübnan, Afganistan, Irak, Bosna, Angola, Ruanda ve daha birçok ülkede yaşamın geriye kalanını depresyonda geçirenlerin durumu yürekleri parçalamakta. Günümüzde pek çok kız ve erkek çocuğu birer seks oyuncağına dönüştürülmüş. Pedofili denen taş yüreklilik.. Bu zavallı çocukların içinde çalkalandığı depresyon canları yakıyor.

Toplum kargaşalıkları, aile bunalımları, boşanmalar, işsizlik, hastalık, konutsuzluk ve daha bir sürü kudurgan saldırı.. Bunlardan etkilenen çok kişi depresyonun eşiğinde. Gençlerin, çocukların hiçbir bağışıklığı yok. Sayısız çocuk çözümü intiharda arıyor, zeka yıkımına (şizofreni) sürükle-niyor, ya da uyuşturuculardan medet umuyor. Pek çok kişi patolojiye (beden hastalığı) düştüğü-nü sanıyor; ama dert başka! Kurtaran, dirilten, esenliğe ileten diri Tanrı’ya içini döken Ezrah’lı Heman şöyle yakınır: „Ya RAB, beni kurtaran Tanrı, Gece gündüz sana yakarıyorum. Duam sana erişsin, Kulak ver yakarışıma. Çünkü sıkıntıya doydum, Canım ölüler diyarına yaklaştı. Ölüm çukuruna inenler arasında sayılıyorum, Tükenmiş gibiyim; Ölüler arasına atılmış, Artık anımsamadığın, İlginden yoksun, Mezarda yatan cesetler gibiyim“ (Mezmur 88:1-5).

Heman duasını sürdürüyor: „Ama ben, ya RAB, yardıma çağırıyorum seni, Sabah duam sana varıyor. Niçin beni reddediyorsun, ya RAB, Neden yüzünü benden gizliyorsun? Düşkünüm, gençliğimden beri ölümle burun burunayım, Dehşetlerimin altında tükendim..“ (13-15). Bu gerçekçi dileği Tanrı kesenkes yanıtlar, çalkantılı canı güçlü kanatlarıyla savunur, esenlik müjdesini duyurur: „Neden üzgünsün, ya gönlüm, Neden için huzursuz? Tanrı’ya umut bağla. Çünkü O’na yeniden övgüler sunacağım; O benim kurtarıcımdır, Tanrım’dır.. O zaman RAB’te sevinç bulacağım, Beni kurtardığı için coşacağım… Canım yalnız Tanrı’da huzur bulur, Kurtuluşum O’ndan gelir. Tek kayam, kurtuluşum, Kalem O’dur, asla sarsılmam… Gelin, dinleyin, ey sizler, Tanrı’dan korkanlar, Benim için neler yaptığını size anlatayım. Ağzımla O’na yakardım, Övgüsü dilimden düşmedi… Övgüler olsun Tanrı’ya, çünkü duamı geri çevirmedi, Sevgisini benden esirgemedi“ (Mezmur 42:5; 25:9; 62:1,2; 66:16,17,20).

Depresyonla boğuşan, haplarda ilaçlarda şifa arayan insan kardeşe Tanrı Sözü doğruluğu denenmiş somut öğretişlerle önümüzde açılır. Çarpıcı öyküsünü duyduğumuz Eyub’un yaşamı dikkatle incelenmeye değer. Bu adamın görgüleri nicelerin karanlık ortamına ışık saçar. Çocuklarını, tüm varlığını yitiren, bir sürü hastalıkla bocalayan Eyub, depresyon geçirenlerin belirgin bir örneğidir. O’nun nasıl desteklendiği, seven Kurtarıcı’dan etkin ve sonuçlu güç aldığı çağlar boyu pek çok insana örnektir: „Şu anda işte benim tanığım göklerdedir; yararıma tanıklık eden yücelerdedir… Çünkü kurtarıcım diridir, bilirim. Sonunda toprağın üzerinde dikilecektir. Derim, bedenim yok olduktan sonra, o zaman Tanrı’yı göreceğim. O’nu benden yana göreceğim. Gözlerim O’nu görecek; bir yabancıyı değil!“ (Eyub 16:19; 19:25-27).

Sağlığı ipten kuşak kuşanmış, her yönden sarsılmış, günahın ağır yükü altında beli bükülmüş insan kardeş Tanrı’nın meshedip gönderdiği göksel kurtarıcıyla tanış olsun, O’na kesenkes iman etsin. Ölülerden dirilen kurtarıcı İsa Mesih’e aklı düşünceyi somut güvenle bağlamak yıkıcı, yıpratıcı düşüncelerle oyalanmaktan çok daha sağlıklıdır. O en üstün ve etkin psikiyatr, canı ruhu sağlığa kavuşturan ruhbilimcidir. „Tanrı’nın insan kavrayışını aşan barışı, Mesih İsa bağlılığında yüreklerinizi ve akıllarınızı kale gibi koruyacaktır“ (Filippililer 4:7). Yeşaya peygamber O’ndan yaklaşık yedi yüz yıl önce peygamberlikte bulundu; İsa Mesih bunu anımsatarak insanlara hizmetine başladı: „RABBİN Ruhu üzerimdedir. Çünkü beni yoksullara Sevinç Getirici Haber’i yaymam için meshetti. Tutsaklara özgürlüğü, gözü görmezlere gözlerinin açıldığını bildirmem için beni gönderdi; baskı altında ezilenleri özgür edeyim. RABBİN kutlu kıldığı bağış yılını bildireyim diye“ (Luka 4:18,19; Yeşaya 61:1-3). O’na imanın etkisi kesindir.

Yüreğe işleyen acılar zinciri her yanda giderek uzanıyor, insan kardeşi bir dertten öbürüne götürüyor. Trajedilerin önde geleni, insanın kendini öldürmesidir demek pek de yanlış olmaz! Şu bunalımlı, karışık çağda ürkütücü bir intihar salgını var. Her ulustan, her soydan her boydan, kadın ve erkek yaşam bunalımlarının çözümünü intiharda buluyor. Her sekiz saniyede bir kişi intiharla telef oluyor. Bunlar sarsıcı duygular, sağlıksız tepkiler ve çelişkiler okyanusunda boğuşuyor: Yalnızlık, işsizlik, yoksulluk, hastalık, madunluk, umutsuzluk, başarısızlık, hak çiğnenişi, acıdan ağrıdan doğan bunalım, yanıtsız haykırı, düş kırıklığı, çeşitli hastalıklar zinciri, cezaevleri katlanamazlığı, alkol-uyuşturucu tıkanıklığı, intikam, öfke, korku, şüphe, utanç, depresyon, kapkaranlık dört yol ağzı, hiç dinmeyen gözyaşı, vb.

Şu bunalımlı, kudurgan çağın acı cilvelerinden biri, intihar olaylarının her ülkede, her kentte yaygınlığıdır. Avusturya, Danimarka gibi ekonomik düzeyin üstte bulunduğu ülkelerde intihar oranı çok yüksek! Bu olgu çarpıcı bir gerçeği kanıtlamakta: Parasal, konutsal, eğitimsel olanakların yerinde olması mutlu, sevinçli bir yaşamın anahtarı olamıyor! Bu insan kardeşlerin bunalımı yaşamdan bıkkınlık, çeşitli katlanılmazlık, günlerden usanganlıktır. Sıradan kişinin yanı sıra her aşamadan insan kardeş bunalımın çalkantısında: Ruhbilimciler, doktorlar, dişçiler, avukatlar, büyük iş sahipleri, yüksek eğitimliler, homoseksüeller. Bazı yerlerde 18-35 yaşında genç bayanların zorla; daha yaşlı ve evli kişilerle evliliğe zorlanışı bu oranı yüzde seksene götürüyor.

Çeşit çeşit intihar var. Örneğin bir okulda bazı öğrenciler art arda intihara başvurur. Kopyecilik intiharı: Önemli birini örnek yapar. Grup intiharı: Yüzlerce insanın bir tarikata bağlılığından doğar. Her yıl yaklaşık beş milyon kişi sigaradan kaynaklanan hastalıklar sonucu ölüyor. Bile bile intihar! Giderayak seks ilişkilerinden fokurdayan AIDS virüsü. Karayollarını yarış alanına dönüştürenlerin ölümü. Başkalarını da yakarak..

Yaratan, pul para güvenliğinden önce yoksul olsun varlıklı olsun herkese yaşam yönteminin anlamını, şimdiki dönemin amacını sağlamakta ve bunu göstermekte. Kaptansız gemi kayalara ya da başka bir gemiye bindirir. Tanrı herkese en güçlü ve etkili kaptanı atadı. İsa Mesih’in yetkili, güvenlikli çağrısı şöyle duyurulur: „Ey bütün yorulanlar ve ağır yük altında yıprananlar! Bana gelin. Sizleri dinlendiririm. Boyunduruğumu takının, benden öğrenin. Çünkü ben yumuşak huylu ve engin yürekliyim. Böylece, canlarınıza dinlenme bulacaksınız“ (Matta 11:28,29).

Çok  kişiye  dertlerle  yaşam  yükleri kaldırılamaz türden.. Baskılar okyanusun dalgaları gibi. Ama diri Tanrı sevgiyle, sevecenlikle, kayrayla doludur. Ölümü alt eden İsa Mesih’ten her tür yardım, destek, umut aranabilir. Bunun gönencine gelenlerin sayısı pek çoktur. İntihar işkencesiyle çalkalanana şu güven dolu tanıklık duyurulur: „Bu düşkün insan bağırdı ve RAB işitti; onu tüm sıkıntılarından kurtardı“ (Mezmur 34:6).

Toplum içinde bir bütünüz. Özellikle yeryuvarlağının büsbütün büzüştüğü şu çağda. İçinde acıma duygusu bulunan kişi insan kardeşinin esenliğinden, güvenliğinden sorumludur. Bir ruhbilimci, hemen hemen herkese belirli bir zamanda intihar düşüncesi gelmiştir diyor. Ama bu itkinin işkencesi altında çalkalanmayanın kendinden sorması gereken bazı köklü sorular vardır: Intihar kışkırtısıyla çalkalanana nasıl yardımcı olabilirim? Böyle biriyle karşılaşırsam yarasına melhem olabilir miyim? Dayanılmaz çalkantılarla yıpranan insan kardeşe masmavi gökyüzünü gösterebilir miyim? Ben başkalarına ruhsal yardım sunabilecek biri miyim? Bin bir çeşit baskıyla ezileni acımaktan başka ne yapabilirim? Tesellinin, avuntunun kaynağını tanıdım mı?

Büyük bir kentte bir İncil öğütçüsü haftanın bir akşamını bu genel bunalımı içeren konuşmalara, ön çalışmalara ayırır. Toplantı kadın erkek, genç yaşlı, okumuş çok okumamış herkese açık. Herhangi biri kimliğini  belirgin etmeden, çevresindekilerden kuşkulanmadan, yersiz bir soruyla karşılaşmadan bu yere gelir, konuşanı dinler: İntihara götüren bunalımlar zinciri nedir? Bunlar nasıl göğüslenebilir, nasıl atlatılabilir? vb. Her hafta başka başka kişiler bu ilginç toplantıya katılır. Hiç kimseden içerletici, korkutucu soru sorulmaz. Konuşma sonunda oldukça kabarık sayıda erkek kadın, öğütçüyle özel görüşme için gün ve saat ayırır. İşin ilginç yönü, pek çok kişinin bu köklü bunalımla boğuştuğu, yardım aradığı belirir. Böylece birçokların intihar eğilimi önlenir. Ve en önemlisi, bu insanlar yaşamın, sonsuzun gerçek anlamı ve niteliğiyle yüzleşir.

İntihar yaşam israfıdır. Önlenebilen trajedi. Çoğu kez intiharı tasarlayan kişi sevilmeme, dışlanma duygusuyla kavrulur. Bazı yerlerde Mesih inanlılarının ‚Sıcak telefon hattı‘ dedikleri bir bağlantı merkezi vardır. İntihar duygusu eğleştiren, telefonla destek arayabiliyor, yıkım önlenebiliyor.  Kurtarıcı Mesih’in sevgisi bunları yaptırıyor.

Ailelerde intihar olgusuyla çalkalananlara nasıl yardım sunulabilir? Örneğin, babanın intihar ettiği ailenin bunalımı.. Bu da, yoğun çabayı gerektiren sorumluluk. Yalnızlık, kayıtsızlık, dört yol ağzında kalmışlık intihar tasarısını yanardağa dönüştürüyor. Intihar adayını bunalımlar zinciri sarmış. Mahva götüren zincirler nasıl kırılabilir? Rab İsa kendisini insanla özdeş kılar. İlgisizliği yargılayacağını belirtir: „Açtım, bana yiyecek vermediniz; susuzdum, susuzluğumu gidermediniz. Yabancıydım, beni içeri almadınız. Çıplaktım, beni giydirmediniz. Hastaydım, cezaevindeydim, beni görmeye gelmediniz“ (Matta 25:42,43). Soruna sevgi dolu yürekle gelir Mesih. İblis kincilik yıkıcılığıyla saldırır. Kahredici denge yerimize ölen, dirilen Mesih’in insan kavramı ötesinde sevgisiyle kırılır. Bu sevgiyi değerlendiren sonra da canları kurtarır.

Categories: türkisch