Kurtuluş nedir? Kurtuluşun farklı türleri vardır. Ne tür bir kurtuluş bahsediyoruz? Mesela, genç bir kız çocuğu yanan bir binadan itfaiyeci tarafından kurtarılırsa hayatının kurtarıldığını söyleyebiliriz. Bir adamın işi kötü gidiyorsa ve bir yatırımcı gelip oraya çok ihtiyaç duyulan parayı enjekte ederse, o’nun işi kurtuldu diyebiliriz. Birinde bir hayat kurtarıldı, diğerinde bir işletme. İtfaiyecileri ve iş yatırımcıları alkışlayabiliriz ama bunlar bizim kastettiğimiz türden kurtuluşlar değil. Çok farklı bir kurtuluştan bahsediyoruz – günahlarımızın suçluluğundan ve utancımızdan kurtuluş demek istediğimiz şey. Evet, bu tam da hepimizin ihtiyaç duyduğu kurtuluş türüdür. Ve şükürler olsun ki, tam bu kurtuluşu için Tanrı Kendisi yolu açtı ve yarattı. Aşağıdaki örnekle bu kurtuluşun nasıl mümkün olduğunu göstermeye çalışacağız.
Bir adam denizin derin derin sularında boğuluyordu. Derin denizde umutsuzca çırpınıyor, suyun üstünde kalmaya çalışıyordu. Neyse ki tam zamanında, üzerinden uçan helikopter tarafından göruldu. Hızla yerine uçup ve bir hayat kurtarma halkasını boğulan adama indirdi. Ama tam bu sırada çok garip bir şey olur. Boğulan adam kendisini kurtarmak için suya indirilen simitine aldırış etmemeyi tercih etti. Belki de kendi yeteneğine güvenerek kıyıya ulaşabileceğini düşünüyordu. Ama ne yazık ki, yanılmıştı. Zavallının artık gücü kalmamış ve can simidini kendi eline almayı reddedince, tek bir sonuç olabilirdi. Denizin derin sularında hayatını kaybetti.
Sorulması gereken basit ve aynı zamanda apaçık soru şudur. Bu adam neden boğulmak zorundaydı? Boğulan bu adam, kendisine yukarıdan sunulan yardımı neden reddetti? Acaba kendisi kötü bir adam olduğu için mi ölmek zorundaydı?
Belki ahlaksız, yolsuz hayat yaşadığı için, belki de yalancıydı, aldatıcıydı, hırsızdı, belki de kendinden başka kimseyi sevmeyen bir adamdı. Belki de bunların hepsiydi. Peki, ama ölmesinin sebebi bunlar muydu? Kesinlikle hayır. Bu adamın ölmesinin kesin ve tek sebebi, kedisine yukarıdan sunulan kurtuluşu kabul etmeyip reddetmesiydi. Ve tek başına bu yüzden öldü.
Kutsal Kitap’ta şöyle yazılıdır: ‚herkes günah işledi ve Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kaldı‘. Ve bu tam da insanin en büyük sorunudur. Bu yüzden bir gün ölecek ve mezara yatırılacaktır. Bizi Tanrıdan ayıran şey günahlarımız ve isyanlarımızdır. Günahkâr insanın mutlak kutsal olan Tanrı ile barıştırılması gerekir. Tanrı’da ve Tanrı’dan yaşama ihtiyacımız vardır, ve ne kadar uğraşırsak uğraşalım, kendimizde bu yok. Ama Tanrı’ya şükürler olsun kı, en harikası şey budur: Tanrı’nın bize vermek istediği şeyin tam da budur.
Tanrı’nın kendisı, bizim kurtulmamız için yolu yarattı. Tanrı’nın yaşayan Kelam beden olup ve İsa Mesih’in kişiliğinde dünyaya girdi. O’nun dünyaya gelişinin açık bir amacı vardı. O, yukarıdan gelen günahsız kişidir, günahkarlar için ölmeye geldi. Ve tam da bunu yaptı. Günahlarımızın kefareti için gerekli olan kurban oldu. Tıpkı İncil’de yazıldığı gibi: ‚Ama Tanrı biz daha günahkârken Mesih bizim için öldü. Bu da Tanrı’nın bizi ne kadar çok sevdiğini gösteriyor‘. Mesih, hepimizi boğulduğumuz günah denizinden kurtarmak için yukarıdan geldi. Denizde boğulan adam gibi, yardımın yukarıdan gelmesi gerekiyordu. Evet, insanlar eninde sonunda günahları yüzünden ölürler, ‚çünkü günahın ücreti ölüm, Tanrı’nın armağana ise Rabbimiz Mesih İsa’da sonsuz yaşamdır‘. (İncil de Romalılar 6:23) Evet,değerli okuyucularımızö sadece bir kez öleceğiz. Be nedenle bizim ölmemiz mübarek bir ölüm olması gerekiyor.
Peki, ama bu mübarek ölüm nasıl mümkün oluyor? Ebedi hayatı kazanabilmek için ve Tanrı ile paydaşlığa sahip olacaksak, gerekli olan tek bir şey var – gökten inen, ölen, ve ölümden dirilen İsa Mesih’e iman etmemiz gerekecek. Tıpkı İncil’de yazıldığı gibi, ‚İnsanoğlu (İsa Mesih kendisi) kaybolanı aramaya ve kurtarmaya geldi. (İncil’de Luka 19:10).
Her birimizin aklında kalan soru şudur: Tanrısal yaşamı ruhumuza aldık mı? Bunun Tanrı’nın bize vermek istediği şey olduğundan emin olabiliriz. İncil’de öyle okuyoruz: ‚Bir kimse Mesih’teyse, yeni yaratıktır; eski şeyler geçmiş, her şey yeni olmuştutu.‘ (İncil’de 2 Korintliler 5:17).