Herkes Korkuda – Gençliğin Korkuları

Çok yüksek bir gökdelenden alttaki insanlar, araçlar, kısacası herşey küçük görünür. Ademoğlu kendine yakın olan durumlar, sorunlar, bunalımlar ilişkisinde belirgin korku duyar; ıraktaki çalkantılara çoğu kez kılını bile kıpırdatmaz. Ama terörizmle ilgili olaylar herkesi titretmekte. Korku, Yaratan’ın varlığa koyduğu uyarıcı duygudur. Gong görevini sürdüren çığırtkan gibi korkutucu gelişimleri, tehlikenin ciddiliğini bildirir, kişiyi bunları göğüslemeye çağırır.

Hiç kuşkusuz sağlıklı korku var; bir de sağlıksız, gereksiz korku var. İlki yararlı, ikincisi ise işkence çektirici. Çeşit çeşit işkence bilinir. Öcülerin çektirdiği işkence öbürlerinkinden beterdir. „İnsan korkusu tuzağa düşürür; ama RABBE güvenen güvenlik içindedir“ diye yazılmıştır Kutsal Kitap’ta (Süleyman’ın Özdeyişleri 29:25). Ademoğlunu titreten öcülerin her biri tutsaklık sürgüsüdür. Pek çok kişi bunlarla yaşama uyanır, bunlarla birlikte gözlerini yaşama kapatır. Canavarın olmadığı yerde canavar arayanların kuşkuculuğu, amansız bir öcünün egemenliğinde bocalamaktır. Birçok kişi öcünün işkencesinden özgürlük dileyecek yerde onu nefis, semirici, doyurucu yiyeceklerle sanki besler!

Bir kişinin yaşamda olgunluğa ulaşıp ulaşamadığı, onun korktuğu şeylere bakıldığında anlaşılabilir. Öcü her an köşededir. Ama yaş ilerledikçe öcünün yöntemi, saldırısı, çeşidi de değişir. Bir öcü çekilir, yerini başkasına bırakır. Çocuk doktordan korkar, berberden korkar, yitirilmekten korkar, karanlıktan korkar, annesinin öleceğinden korkar, başka çocuklardan korkar. Zamanla bu öcüler gider, aklın gerisinde başkaları peydahlanır. Bunlar da insana epey işkence çektirdikten sonra buhar gibi dağılır. Öte yandan bazı korkular giderek yoğunlaşan baskıyla işkencesini sürdürür. Bilinen öcüler sanki güngünden gelişir, her an başa çorap ördürür.

Atalarımız Adem’le Havva korktu. Kesin buyruğa karşı gelerek günah işleyince, çıplaklıklarından utanç duydular, çattıkları incir yapraklarıyla kendilerine önlük tasladılar. Yaratan’ın sesini işittiklerinde gizlendiler. Tanrı bunun nedenini sorunca Adem şu yanıtı verdi: „Sesini bahçede işittim ve korktum. Çünkü çıplaktım“ (Yaratılış 3:1-10). Günah atalarımızın içinde korku oluşturdu; korku onları Yaratan’dan gizlenmeye götürdü. Günah, korku, gizlilik.. Bunlar üç yönlü işkence çektiricidir. Öyle kolaylıkla baştan savılamayan.

Suçlu çıkaran günahtır; canı yıpratır, çözümü gizlenmekte gösterir. Bu yüreğin tepkisidir, Hak Yargıç’ın öfkesini ve sert kararını beklemektir. Egemen  Tanrı’nın buyruklarını çiğneyerek O’nu acındıranın derin korkuyla dolması doğaldır. Bahçedeki ağaç tatlı incirlerle dolu. Arkadaşı çocuğa, „Haydi tırmanıp şu incirlerden doyasıya yiyelim“ der. Çocuk olmaz deyince o nedenini sorar. „Çünkü babam komşunun ağacına çıkmamamı buyurdu“ yanıtıyla karşılaştığında, „Baban iyi bir insandır“ der, „Böyle şeylere içerlemez!“ Çocuk, „İşte bunun için ağaca tırmanmıyorum“ der. „Babamın bana el sürmeyeceğini biliyorum. Ama o ağaca tırmanırsam onu acındırmış, utandırmış olurum. Onu neden acındırayım?“ Söz dinlerlik korkuyu dışladı.

Atalarımız Yaratanları’nı acındıracaklarını akıllarının ucuna bile getirmediler. Büsbütün bencil dürtüyle etkilenerek O’nun kutsal buyruğunu çiğnediler. Sonunda korkudan oluşan işkenceyi çektiler. Bencil eylem onları suçladı, korku işkence doğurdu. Tanrı Adem’le Havva’yı cennetten attı. Aynı ataların çocuğu olan sen de Tanrı yüceliğinden, paydaşlığından yoksun kaldın.

O gün bu gün insanlığın korkusu geneldir. Bireyler korkmakta, toplumlar korkmakta, uluslar korkmakta.. Ve korkunun çeşitleri denizin kumu gibi. Kadın erkek her köşede bir öcüyle karşılaşıyor! Bu nedenle günlerini zehir zıkkım ediyor. Bireyler, uluslar terörizmden korkuyor, kişi kişiden korkuyor; parasızlıktan, işsizlikten, hastalıktan, yaşlılıktan, kara talihten, hurafe tehditinden, ölümden, vb! Korku egemen..

İnsanın insana, „Allah’tan korkmuyor musun?“ dediği çok kez duyulmuştur. Bireyin içindeki haksızlık, adaletsizlik, acımazlık, bencillik, sömürücülük, baskıcılık Tanrı korkusuna açık çağrıdır. Buna karşı İncil şu kısa ve özlü çözümü sağlıyor: „Sevgide korku yoktur. Yetkin sevgi korkuyu dışlar. Çünkü korkuda işkence vardır. Korkuya kapılan kişi sevgide yetkinliğe erişmemiştir“ (I Yuhanna 4:18). Tanrımız sağa sola korku saçan bir köle ağası değil seven, koruyan, kayıran Rab’tır. Günahın oluşturduğu her tür korkuyu yürekten kaldırmaya biricik Oğlu İsa Mesih’i haçın üzerinde yerimize kurtulmalık sundu. Kurtarıcı İsa Mesih inanlısından korkuyu dışlar. Terörizm korkusunu bile.. Yerine, dille anlatılamayan güvenliği sağlar.

Mesih inanlısını kesinlikle yüreklendirir: „Bedeni öldürebilen, ama canı öldüremeyenden korkmayın“ (Matta 10:28). Ve kudurgan çağın verdiği güvensizliği tüm ürkütücülüğüyle belirtir: „Dünyayı saran olayların korkusundan ve önsezisinden insanların yürekleri eriyecek… Korkma küçük sürü! Çünkü Babanız size hükümranlığı vermekten hoşnut oldu“ (Luka 21:26; 12:32).

Uyuşturucular şu kudurgan çağın ön belalarından. Cinayetler zinciri yeryuvarlağını sarıyor. Birleşmiş Milletler’e göre her sekiz saniyede bir insan kardeş intihar ediyor. Irkçılık, şovenizm, rasizm insanlığın başına çorap ördürüyor. Ve sahnenin baş oyuncuları genellikle genç kuşak. Psikiyatri uzmanları gençlere bin bir çile çektiren bunalımlar toplamının gerisinde, gelecekten korku etkisi sırıttığını anımsatıyor.

Genç kuşaklarda korku egemen. Yaşam gizinin çeşitli gelişimleri, sorunları, bunalımları genç insanı korkunun eşiğine itiyor, yarına karanlık perde çekiyor: Ailede sevgisizlik, toplumda işsizlik-güvensizlik, akranlarda düzensizlik ve nice tatsız etken genç kadını erkeği korku okyanusunda çalkalandırıyor. Genç kızlar ve erkekler arasında esrar eroin tutsaklığı, giderek yoğunlaşan intihar olayları, satanizme dek giden aşırılık çalkantılarının gerisindeki etken nedir?

Bu çağın sorunları arasında hiç kuşkusuz genç kuşağınkiler başta. Şu huzursuz toplumda genç insana güven ve destek sağlayabilen etken çok az. Gençlik bunalımlarına eğilen ruhbilimciler, gençle daha yaşlı insan arasında sağlıklı bağın koptuğuna değinmekte. Şu hızlı ilerleme çağında birçok koruyucu-savunucu bağ kopmuş! Hiç kuşkusuz, toplum ve aile bir bütündür. Bu parçalanınca genç insanın iç dünyası da parçalanıyor, korku-kuşku egemen kesiliyor.

Pusulanın iğnesi mıknatıs doğrultusunda döner. Genç yaşamın iğnesi nereye yönelik? Yapıcılığa ya da dağıtıcılığa! Gençliği çeken, iştahlandıran, isteklendiren güç ve etkenler nasıl oluşur? Bunlara katkıda bulunanlar ne düşünür? İncil’de şu gerçek belirtilir: „İçimizden hiç kimse kendisi için yaşamaz, kendisi için ölmez“ (Romalılar 14:7). Mesih gence yaşlıya yepyeni, arıtılmış, güvenlik bulmuş yaşam vermeye öldü. Doğruluk, düzenlik, sonsuzluk mıknatısıdır O. Sağlıksız çekişlere rest çekebilen, sağlıklı yöne ileten yaşam göstergesi. Mesih sağladığı yeni yaşamdan her tür bencilliği dışlar. „O herkesin yararına öldü. Öyle ki, yaşayanlar bundan böyle kendileri için değil, onların yararına ölüp dirilen için yaşasınlar“ (II Korintolular 5:15). Budur sağlıklı, kusursuz mıknatıs. Yaşam ibresini bu doğrultuya çevirenin bugünü, yarını, sonsuzu sağlam temeldedir. O insanın başkalarına yararlılığı sınavda geçmiş, parlak not almıştır.

Genç birey Tanrı katında, insan karşısında üstün önem taşır. Onun korkuları aşarak güvenlik sağlayan değerleri aramaya, bulmaya ve uygulamaya gereksinimini her sarsıntıya üstün gelen İsa Mesih karşılar. Gençlere egemen kesilen korkular zinciri onları çeşit çeşit sağlıksız bağlılığa, dayanaksız sığınağa sürüklemekte: Uyuşturucular, alkol, evlenmeden bir arada yaşamak, cezaevlerini boylamak, mafia ağlarına yakalanmak, körpe yaştan yolsuz eylemlerin etkisinde kalmak, vb. Bu tür ilişkilerin korkulu sonuçlar getirmesi doğaldır.

Çağımızda her eylemin, devrimin oluşturucusu genç kuşak. Pek çok genç ciddilikle toplumuna yarar sağlamak istiyor. Ne var ki, ters ve yanlış akımlar sayısız genci yutuveriyor. Özgürlük arayışına öncülük eden genç erkeğin, kadının iç dünyası özgürlüğe gereksinimli. Orada belirgin bir boşluk var. Doğa boşluk tanımaz. Boş sanılan yerleri havayla suyla doldurur. Genç yaşam en sağlam ve kalıcı değerlerle dolsun! Ademoğlunun düzensizlikte çalkalandığı acıklı bir görünüm. Uzaya uydular göndermek çağın başarılarından. Ne var ki, bu başarı uzayda bir sürü tehlikeli uydu bırakmış bulunuyor. Yörüngeden kaymış, yararlılığını yitirmiş uydular. Bunlar korku getiriyor. Tıpkı bazıların korkulu serüvenlere atılması gibi.

Beden yarası acı çektirir. Öte yandan ruh yarasıyla kıvranan gençler var aramızda. Önceki iyi edilebilirken sonraki kangrenleşiyor, ilerleyen yaşı etkiliyor. Tanrı’nın kesin yargısı şu: „İnsan yüreğinin düşüncesi gençliğinden başlayarak kötüdür“ (Yaratılış 8:21). Başına her tür kötülük gelen erdemli insan Eyub bunlarla boğuşurken Tanrı’ya yakınır: „Bana karşı acıklı yargıda bulunuyorsun. Miras olarak bana gençliğimin kötülüklerini veriyorsun“ (Eyub 13:26). Kim ister, videoda gösterilircesine gençliğiyle ilgili o çirkin günahların sergilenişini? En acı, acıklı anıların canlandırılmasını? Katmerli korkuyu oluşturan durum.. Davut şöyle yakarır: „Gençliğimin günahlarını, ayaklanmalarını anımsama, ya RAB! Kayrana göre, iyiliğine yaraşır biçimde an beni!“ (Mezmur 25:27).

Günah hepimize korku çektiren terörizmden de beterdir. Öcü hayali oyalayan bir takıntı ya da kuruntu olmaktan öteye gidemez. Ama günah gerçek nitelikle işkence çektiren egemen güçtür. Tanrı bu nedenle gence yaşlıya güçlü bir kurtarıcı, güvenlik sağlayıcı atadı. İsa Mesih’in arıtması köklü, tüm varlığı sağaltması kesenkes etkindir. Elbette, O’nu değerlendirene, günahından dönene.. Tanrı karşısında Mesih’e iman edene.. Gence ya da yaşlıya tanrısal güvenlik şöyle belirtilir: „Korkma! Çünkü utanmayacaksın. Çünkü gençliğinin utancını unutacaksın… Küçüğünden büyüğüne dek tümü beni bilecek. RAB buyuruyor. Çünkü kötülüklerini bağışlayacağım ve suçlarını artık anmayacağım“ (Yeşaya 54:4; Yeremya 31:34). Böyle kesindir Mesih’ten kaynaklanan yaşam devrimi. O’nu özlemez misin?

Categories: türkisch

Çocuk – Canli Örnek

Yeryuvarlağında çocuklara ilgi az değil! Türkiye’de 23 Nisan Çocuk Bayramı’dır. B.M.K. 20 Kasım’ı ‚Uluslararası Çocuklar Günü‘ olarak atadı, herkese üstelemeyle çocuk haklarını anımsattı. Belki bilinmiyor; ama çocukları ve çocuk haklarını ilkin İsa Mesih vurguladı ve sergiledi. En önde korunması ve desteklenmesi gereken çocuk soyu, ‚Hakkım, hakkım!‘ diye bangır bangır bağırıyor; her yanda eziliyor, istismar ediliyor. Ne denli üzücü!

Hayretlerini her kezinde dile getiren öğrencileri İsa’ya ilginç bir soru doğrulttular: „‚Göklerin hükümranlığında en üstün olan kimdir?‘ O da küçük bir çocuk çağırdı, onu ortalarında durdurup şöyle dedi: ‚Doğrusu size derim ki, durumunuzu değiştirip küçük çocuklar gibi olmazsanız, hiçbir koşulla göklerin hükümranlığına giremezsiniz. Bu nedenle, şu çocuk gibi kendisini alçaltan kişi göklerin hükümranlığında en üstün olandır. Her kim benim adıma böyle bir çocuğu kabul ederse beni kabul eder'“ (Matta 18:1-4). İsa bu düşündürücü yanıtla insansal görüşün tanrısal ilkelere ne denli ters düştüğünü belirtir. Gerçek bu değil mi? „‚Çünkü benim düşüncelerim sizin düşünceleriniz değil, sizin yollanız benim yollarım değil‘ diyor RAB. ‚Çünkü gökler nasıl yeryüzünden yüksekse yollarım da sizin yollarınızdan, düşüncelerim sizin düşüncelerinizden yüksektir'“ (Yeşaya 55:8,9).

Yücelerden insan bedeninde aramıza gelen Tanrı Oğlu Mesih, insansal kavramla köklü çelişki oluşturan tanrısal gerçekleri açıkladı. Öncekilerin geçiciliğini sonrakilerinse kalıcılığını belirtti. Birkaçını okumak bilgiyi genişletir (bkz. Matta 5:39,44,24,28,34,37; 6:6,24b,33; 7:13-15). Akla bir soru gelebilir: İsa neden çocuğu büyüklere örnek kıldı? Hükümranlığına girmek için çocuğa benzer olma gereğini niçin vurguladı? Onlara benzer olma çağrısı nasıl anlatılabilir? Çocuklarla ilgili özelliklerin ön sırasında merakları dikkatimizi çeker. Bir çocuk sormuş: „Baba her şeyi Allah yaptıysa, Allah’ı kim yaptı?“ Çocuk çevresindeki gizemli dünyaya yaklaştıkça bunlar ha babam onun merağını kurcalar.

Çocuğun aklı, soruları-gerçekleri araştırarak bulmanın örneği ve yöntemidir. Yaratan düşünen akla araştırma-bulma yeteneğini koydu. Filozofların babası Sokrates boşuna dememiş: „Dikkatle araştırılmayan yaşam yaşanmaya değmez.“ Her konuyu ve sorunu  enikonu araştırmaksızın uygarlığın, çağdaşlığın böylesi ilerleyişi gerçekleşebilir miydi? Çocuğun aklına-yüreğine araştırma merağını koyan Yaratan, bireyin her tür kalıpçılık ve biçimcilikten sıyrılıp mezara varıncaya dek araştırıcı olmasını buyurur. İlgilenme, çocuğu büyüleyici ufuklara götürdüğü gibi seni de parmağını ısırtan aşamalara yükseltebilir.

Buna ters düşen tutum inanılan Tanrı’nın kişiliğini, niteliğini, düşüncelerini, tasarılarını araştırmaya katlanamayanın hazırlop din katılığına düşüşüdür. Tanrı’ya da, kişiliğe de en büyük haksızlıktır bu. Normal çocuğun araştırması gün geçtikçe yoğunlaşır, yönlenir, yenilenir. Doğa kendini yenilemeseydi durumumuz ne olurdu? Öncesi olmayan diri, seven Tanrı’yla ilişki tazelik ve canlılık getirmezse, insan makineleşmiş bir varlığa, bayat suyla dolu havuza dönüşür. Makinenin dişleri sadece programlaştırıldığı düzende işler. Çocuk hepimize makine benzeri olmamanın anımsatıcısıdır. Ne yazık! Her yanda milyonlarca çocuk tekerlemelerle, ezbercilikle eğitililiyor. İsa Mesih önümüzde yaşam pınarını açtı. Bu çağrı değerlendirilmezse tüm varlık çöl monotonluğunda bocalar ve yol yapmaya çabalar.

Çocuk merak ve hayranlık örneğidir. Bu yüzden Mesih düşünen kişiyi çocuğa benzemeye çağırır. Çocuk alçakgönüllülüğün betimidir. Bencilliğin varlığa egemen kesildiği egotik insan sinirlenir, öfkelenir, hınç taşır, kötü dil kullanır. Gururu zedelenince ne ettiğini bilmez! İnsan soyunun en önemli parçası olan çocuk da elbet günahlılıktadır. Ne var ki, incinmesini hemen unutuverir, güler, sever. İsa’nın çocukluk çağına ilişkin geniş bilgimiz yoktur. Yazar Luka, sadece bir olayı anlatır (bkz. Luka 2:40-52). Bu parçayı okuyan orada örnek çocuğun eğitimini, ilgisini, çekiciliğini görür. Çocuk İsa’dır büyüğü-küçüğü hayranlığa, günahsız insanın özelliğine götüren, herkese olanaklar kapısını açan.

Dilde, çocuk gibi sevinmek sözü çok iyi bilinir. Gelgelelim kudurgan çağımızda ne çocuğun sevinci kaldı, ne de büyüğün. Sevincin yerini hüzün, gözyaşı, korku almış. Oysa Mesih’in kişiliğinde herkese sevgiyle yaklaşan Tanrı, kadını erkeği O’ndan kaynaklanan yaşam pınarına, göksel sevince çağırıyor. Şu karanlık, adaletsiz yeryüzünde hiç son bulmayan barışın ve esenliğin kaynağı salt O’dur. Yürekleri ayna gibi bilen Mesih insanın tasarılarını, orada gelip geçenleri hep tanır: „İsa kendini onların isteklerine bırakmadı. Çünkü hepsini tanıyordu. İnsana ilişkin kimsenin tanıklığına gereksinimi yoktu. Çünkü insan yüreğinden geçenleri biliyordu“ (Yuhanna 2:24,25). Mesih Tanrı hükümranlığına girebilmek için kökten değişmeye gereksinimli insanı küçücük çocuk gibi başka bir doğuşa çağırır. Dikkat edilsin, bu fiziksel doğuş değil ruhtan ve sudan oluşan yeni doğuştur. Yukarıdan doğuşun yersel doğuştan apayrı bir sonuçlama, Tanrı’nın gerçekleştirdiği doğaüstü, fizikötesi bir aşama olduğunu İsa belirgin dille anlatır (bkz. Yuhanna 3:1-8).

Tanrısal gerçekleri fiziksel benzetilerle açıklayan İsa, Tanrı hükümranlığına girme koşulunu küçücük bir çocuğa benzerlikle betimler. Simgeler kullanarak açıklanan gerçekler kafaya daha kolay yerleşebilir. Bu nedenle Mesih güncel hayattan aldığı örneklerle konuşur. Bu ilke gereğince Tanrı hükümranlığına Tanrı kayrasıyla, tanrısal bütünlemeyle girilebildiğini belirtir. Kutsal yaşamını tüm insanlık için kurtarmalık kılan Rab İsa Mesih, tanrısal hükümranlık kapısının kendisine iman eden herkese açık olduğunu kesin dille duyurur.

Hükümranlığın kapısından sadece alçakgönüllü kişi girebilir. Mesih’in herkese anımsattığı köklü gerçek, çocuğun bu özelliğidir. Çocuktan öğrenilebilecek önemli derslerden biri.. Kendisini alçaltmayan, o parlak hükümranlığın dışında kalır. Gururlu, kurumlu ve büyüklenendir o. Nasıl? Dinsel başarıları, uygulanan icapları, ardı arası kesilmeyen sevapları, vb. Bu kişi dışarıda kalmıştır. Hak Tanrı’yla alışveriştedir o: Suçum var ama şunları sunuyorum; gel beni bağışla dercesine! Günaha suç katmaktır bu. Tanrı’nın sonuçladığı arınma ve kurtuluş armağandır, kayrayladır. Mesih’in bağışlamalık kanıyladır.

„Tanrısal Söz beden oldu, kayra ve gerçekle dolu olarak aramızda yaşadı“ (Yuhanna 1:14). Hiç yozlaşmayan, değişmeyen sevgi beden kuşandı özel bebek durumunda yeryuvarlağına indi. Sadece O, kayra ve gerçekle dolu özellikleri taşıyarak insanlara yaklaştı. Görkemli niteliklerinden biri sevgi olan Tanrı bu şaşılacak sağlayışı her cana eliaçıklıkla uzattı. Dünyaya çocuk olarak gelen gelişen İsa bir çocuğu örnek tuttu, Tanrı’yla sonsuz ilişki gereğini insanlara bununla tanıttı. Konuya yüzeysel açıdan eğilen, dikkatini fiziksel sağlık, gürbüz beden, eğitim, iş, evlilik türünden gereklere doğrultur. Bunlar elbette yerine göre gerekli. Ama Mesih çocuğun tüm kişiliğiyle ilgilenir. Soyumuzun Tanrı karşısında ağır yükümlülüğünü omuzlarında taşıyan İsa bilgiyle, iyilikle dolarak büyüdü, örnek çocuğu kendi kişiliğinde insanlığa tanıttı. O hem eğitim gördü, hem de Meryem’in eşi Yusuf’un marangoz tezgahında çalıştı; emekçi kuşakla özdeşleşti.

Yeryüzünde herkese hizmet etmekteyken çocukları dışta bırakmadı. „İsa’nın yanına dokunsun diye küçük çocuklar getirdiler. Ama öğrenciler getirenleri payladılar. İsa bunu görünce kızarak, ‚Çocukları bırakın bana gelsinler‘ dedi. ‚Onlara engel olmayın. Çünkü Tanrı hükümranlığı böylelerindir. Doğrusu size derim ki, Tanrı hükümranlığını bir çocuk gibi kabul etmeyen, ona hiç giremez. Sonra çocukları kolları arasına alıp ellerini üstlerine koydu ve onları bollukla kutsadı… Bana iman eden şu küçüklerden birini kim suça sürüklerse, boynuna iri bir değirmen taşı bağlanıp denize atılması kendisi için daha iyidir“ (Markos 10:13-16; 9:42). İsa onların oyunlarını izledi, hatta sürtüşmelerini konu etti (bkz. Luka 7:3). Bir çocuğun yanında taşıdığı yedi ekmekle birkaç balığı çoğaltarak açık alanda binlerce kişiye tanrısal mucizeyle bol yiyecek sağladı, unutulmayan ziyafeti verdi (bkz. Matta 15;32-39). Bilinmeyeni bilen Mesih çocuğun içindeki gizleri tanıdı. Kuşkusuz, ademoğlu Yaratan’ın en parlak yapıtıdır; ama doğuşta cılızdır, desteğe muhtaçtır. Büyüyen  çocuk bir hayranlık alemidir. Mesih’in öğrettiği betimsel gerçek işte budur: Günahlı insan yeniden (yukarıdan) doğuşla Tanrı hükümranlığına giriş yetkisi alsın, kavuştuğu ruhsal yaşamda hiç duraksamadan gelişsin, herkese yararlı olsun. „Yeni doğmuş çocuklar gibi sağduyuyla uyumlu, katkısız sütü özleyin. Öyle ki, kurtuluşta gelişesiniz“ (I Petros 2:2).

Çocuğun en sevinçli anı bir armağan alışındadır. Onu evirir çevirir, gönencini sağa sola belirtir. Böylelikle armağana sahip olmanın derin coşkusunu hiç çekinmeden herkese gösterir. Göksel Baba da göksel armağanıyla insanı ihya etmek ister, çocuk hayranlığıyla ve imanla buna sarılacak insanı bekler. O’nun karşılıksız armağanı arınma, sonsuz yaşama kavuşmadır. „Çünkü iman ederek kayrayla kurtulmuş bulunuyorsunuz. Bu kendi başarınız değildir, Tanrı armağanıdır“(Efesoslular 2:8). İnsanı seven Tanrı verdiği güvenliği şöyle dile getirir: „Kurtuluş kuyularından sevinçle su çekeceksiniz“ (Yeşaya 12:3).

Çocuk armağanı kucaklar, yüreği sevinçten hoplar. O armağanı verense içinde tatmin olur. Tanrı günahlı cana üstün kayrasını içtenlikle uzatır: „Susayan herkes, parası olmayan; sulara gelin…“ (Yeşaya 55:1). Armağan var gösterişsizdir, başkası da çarpıcı ve pahalıdır. Krallar krallara gözleri büyüleyici armağan verir. Ama Tanrı’nın düşük muhtaç ve mahkum insanlara sunduğu armağan hiçbir değerle ölçülemez. İnsan soyuna bir bebek olarak doğan İsa’nın haçtaki kurtarmalığıyla sağlanan armağan imanla değerlendirilince tanrısal kayra varlıkta yeni doğuşu bütünler, günahları siler, sonsuz güvencesini belirgin eder. „İman nedir? Umulanların güvencesi, gözle görülmeyenlerin kanıtı“ (İbraniler 11:1).

Ama dikkat et. Tanrı’ya inanmak O’nun varlığına şahadet etmek değildir! Buna şeytanla cinleri bile inanır, hatta titrer. Ne var ki, onlar cehennem kütüğüdür. Kutsal Söz şunu vurgular: „Tanrı’ya yaklaşanın kendisini arayanları ödüllendirdiğine iman etmesi gerekir“ (İbraniler 11:6). Tanrı’nın eşsiz armağanına imanla yaklaşıp çocuğun sevinciyle ona sahip çıkmak mı gerekir, yoksa onu tepmek mi? Göksel sunu şüpheyle, acabalarla, direnişlerle, tepmekle karşılaşınca cana yarar getiremez. Tanrı hükümranlığı şüphecileri etkileyemez. Bu ilişkide çocuğun  büyüğe öğretebileceği dersler çoktur. İsa sözüne şunu da ekledi: „Şu küçüklerden birini aşağı görmemeye dikkat edesiniz. Size diyorum ki, göklerde onların melekleri göksel Babamın yüzüne sürekli bakarlar“ (Matta 18:10).

Çocuk verilen vaatlere sarılır. Bireyin sözünü tutmayıp küçüğü düş kırıklığına uğratması üzücü darbedir. Tanrı insana vaatleriyle yaklaşır: „Tanrı’nın tüm vaatleri Mesih’te ‚evet‘ ini bulmuştur“ (II Korintoslular 1:20). O’nun vaatlerine diri imanla sahip çıkılır. O verdiği her vaadi gerçekleştirir. Kişi tutmadığı vaatlerin üzüntüsünü çeker mi? Belki! Tanrı’nın vaatleriyse verildiği anda gerçekleşir. O’nun yalan bilmeyen iyiliği herbirini tümler. Çocuğun büyüğün Kutsal Kitap’a doğrulup vaatleri bulmaya çalışması canı ihya eder. Kızın erkeğin Tanrı karşısında üstün değerini küçük yaştan onlara öğretmeyen görevini yapmıyor.

Suriye ordularının başkomutanı Naaman’ın evinde savaş sırasında tutsak edilmiş bir İsrail kızı vardı. Naaman cüzam illetiyle boğuşuyordu. Kızcağız diri Tanrı’nın bağlısıydı; evin hanımına Tanrı’dan söz etti: „İsrail ülkesinde Tanrı mucizeleriyle bilinen yüce bir peygamber var. Ne iyi olurdu, efendim Elişa peygamberin önünde olsaydı!“(II Krallar 5:3). Putlara tapan başkomutanla eşi etkilendi. Naaman katırlarını eşyalarla, giysilerle yükleyip Elişa’nın yurduna giden yolu tuttu. İlkin direndi ama sonradan peygamberin basit önerisine uydu, Erden Irmağı’na yedi kez daldı, ardından sağaldı. Peygambere ödemede bulunmaya kalkınca Elişa Tanrı armağanının karşılıkla verilmediğini ona vurguladı; hiçbir şey almadı. Naaman Tanrı bağlısı oldu, sapasağlam evine döndü.

Bu olayda imanla yöneltilen bir kız komutana sağlıklı armağanı tanıttı. Göksel sevgi büyüğü küçüğü böyle bir armağanla coşturur. Bu olay seni de yüreklendirsin. Tanrı’ca kurtuluş ve yeni yaşamla donatılan, armağanı değerlendiren, geçerliliğini herkese bildirendir. Göksel sağlayış kendine özgüdür; hem şimdiyi hem de sonsuzu kapsar. Günahtan arıtır, cana özgür kılınmış sürekli güvenliği verir. Kurtarıcı Tanrı bunu İsa Mesih’in kurtarmalığıyla sana da sunuyor. Alçakgönülle, imanla onu kabul etmek sağduyu yöntemidir.

Categories: türkisch

Her şeyin sonu – Sonun sonrası

Geride bıraktığımız yüzyıl, tarihte ilk kez iki ayrı cihan savaşı gördü. II.si sona erdikten bu yana yaklaşık bin yerel savaş koptu ve kopmakta. Her yanda kat kat milyon genç ve büyük telef oluyor. Bu dönemde Ademoğlu atomu parçaladı, bir çırpıda yüz binlerce cana kıydı. Şaşırtıcı boyutlara dayanan bilim pek çok insanın yaşamını kolaylaştırdı, ama dertlerimizi gideremedi; tersine artırdı: Kimyasal silahlar, zehirli gazlar, gaz fırınlarında yok edilen canlar.. Çevre kirliliği de nereden türedi? İklimde aksaklıklar neden ve nereden oluştu? Kuraklık, başta AIDS virüsü her çeşit hastalık, bir milyar aç insanlık ve silah ticaretiyle para kırıcılık.. Terörizm, rehinecilik, kız ve erkek çocuklarının bedeninde mafia ticareti, tüm yeryuvarlağında alarm çektiren uyuşturuculuk.. Genel güvensizlik, dal budak salan terörizm, korku.. Kişiler, aileler, toplumlar, uluslar sürekli korkuda. Yaklaşık iki bin yıl önce Rab İsa Mesih haber verdi: „Dünyayı saran olayların getirdiği korku ve önseziden insanların yürekleri eriyecek. Çünkü göklerin güçleri sarsılacak“ (Luka 21:26).

Kurtarıcı İsa Mesih insan günahına karşı bağışlamalık niteliğinde çarmıhta kanını akıtarak ölmeden önce, gelişimin önsezisiyle içleri sızlayan, derin üzüntüde çalkalanan bağlılarını kanıtlı ve yetkili güvenlik sözleriyle yüreklendirdi: „Sizleri yetim bırakmayacağım. Size geri geleceğim. Kısa bir süre sonra dünya artık beni görmeyecek. Ama siz beni göreceksiniz. Ben yaşıyorum; bu nedenle siz de yaşayacaksınız… Yüreğiniz sarsılmasın“ (Yuhanna 14:18,19,1).

Baba Tanrı nasıl konuşursa O’nun Oğlu Mesih de aynı kesinlikle konuştu. „Ölümümden sonra dirileceğim“ diyen İsa öldü, üçüncü günde görkemle dirildi. Kırk gün sonra göklere yükseldi, Tanrı’nın sağında yararımıza aracılığı üstlendi. Yücelerdeki tahtından şu güvenliği veriyor: „Evet, tez geliyorum“ (Vahiy 22:20). Gelişini gösteren sarsıcı olaylar zincirine şöyle değindi: „Ulus ulusa karşı, krallık krallığa karşı ayaklanacak. Güçlü depremler olacak, çeşitli yerlerde kıtlıklar, bulaşıcı hastalıklar çıkacak. Korkunç görünümler, gökte güçlü belirtiler olacak… Bunların tümü sancıların başlangıcıdır“ (Luka 21:10,11; Matta 24:8).

Bu arada cümbüş yapanlar, biti kanlananlar, bitlerini dökenler kesin güvenlikteymiş tınmazlığında. Tıpkı Titanik’in yolcuları gibi. Rahat rahat, aldatıcı güvenlikle okyanusu aşmaktayken suların altını üstüne getiren, gökleri gürleten bir sarsıntıyla buzlu sulara gömüldü tümü. Nice can namıyla-sanıyla mahvoldu. „Her şeyin sonu yakındır“ diyen tanrısal uyarıya kim aldırış ediyor? (I Petros 4:7). Hiçbir şeyi kurtaramayacağın şu bozukdüzen dünyayla birlikte sona doğru gidiyorsun.

Kurtarıcı İsa Mesih’in hem uyaran, hem de güvenlik sağlayan öğretisi habercilerce şöyle vurgulanır: „Bunlar bizlere öğüt olsun diye yazıldı. Çünkü çağların sonu geldi bizlere dayandı“ (I Kor. 10:11). Şu dünyada korkulu olgular var: Deprem, tayfun, kasırga, volkan, bomba, yangın, vb. Birçoğu uyarısız bastırır, niceleri siler süpürür. Öte yandan, Rab İsa Mesih en önemli gelişime ilişkin hiç kimseyi bilgisiz bırakmadı. Canıyla, sonsuz geleceğiyle ilgilenen bu yetkili sözlere kulak versin: „Çocuklarım, çağın sonundayız. Mesih düşmanı (Deccal) gelecektir, duydunuz. Şu anda birçok Mesih düşmanı belirmiştir. Çağın sonunda bulunduğumuzu bundan biliyoruz“ (I Yu. 2:18; 4:3). Geçmekte olan çağlar, Mesih düşmanı ve Mesih’in gelişi..

Deccal’ın ayartıcı, saptırıcı ruhu şimdiden her yanı yalanıyla bombalıyor, niceleri köstekliyor, bozuk ve çirkin eylemlerini sürdürüyor. İsa Mesih’in önceden haber verdiği olaylar zinciri bir video benzeri gözlerin önünde canlanıyor. Güngünden yoğunlaşan kudurganlıklar zincirini görüp de kişisel günahın bağlarından özgür kılınmayı aramayan, Tanrı’nın eşsiz sağlayışına tövbe ve imanla yaklaşmayan kişi canını ürkütücü geleceğin katı karanlığına bırakıyor. Karanlığın en berbatına.

Kargaşalıkların, sarsıntıların düğüm noktasını çözüp yaşamı belirgin güvenliğe getirebilen yeterlilik tüm evrende tektir: Kurtarıcı İsa Mesih. Ölen, gömülen, dirilen, yücelere giden, orada Baba’ya günahlılar için aracılık eden, yeniden gelişi beklenen tek egemen.. Her sarsıntının temelinde yatan günahı O siler, varlığı erdemle, barışla süsler. O’nun tarihsel yengisi başka yengileri, fetihleri gölgede bırakır: Mesih iblisi kesenkes yendi, inanlısının varlığında günah egemenliğini ezdi, canı baştanbaşa sarsan korkuları kesti. Bin bir kötülükle insanlığı sarsan, her yanı allak bullak eden Deccal’ı da O alt edecek. O somut yengi sonu gelmeyen sevincin habercisidir.

Eninde sonunda geçici olan keyfe ya da sevince kavuşunca, umutlarının yeşerdiğini sanırsın. Bunları yitirince, belki dünyaların yıkıldığını düşünürsün. Ama ne öncekine sevin, ne de sonrakine acın! Kurtarıcı Mesih’in yaşamı parlak yarına yönelttiğini bilmekle bilmemek arasındaki ayrım, güneşin parlaklığında aydınlanmakla, elde mum ışığıyla yol bulmaya çalışmak arasındaki ayrım gibidir. Bu somut bilgi, günahlılığına rest çekerek Mesih’in kurtulmalığıyla yeniden doğuş bulanın, sonsuz güvenliği olanın somut gönencidir. „Her şeyin sonu yakındır.“ Ve Mesih şunu bildirir: „İşte her şeyi yepyeni yapıyorum“ (Vahiy 21:5).

„Ademoğlunun günleri geleceğin gizini sökmeye çalışmakla tükenir“ yolunda yorum yapıyor bir düşünür. İlerideki gelişimlerle, olaylarla kim ilgilenmez! Gizleri anlamaya çalışanların yıldız ve avuç falcılarına, fincancılara, kağıt açanlara bol para akıttığı olagelen çabalardan. Ama öğüdü aranan şarlatanlar vergi kaçakçılığı yapmanın yanı sıra, nicelerin aklını da kaçırmakta, Tanrı’nın vaatlerine set çekmekte.

Bozuktan, sağlıksızdan, düzensizden bıkan ademoğlunun yeniye, içaçıcıya özlemi genel. Yeni dünya, yeni adam, yeni yaşam, yeni düzen kullanımları nice kitaba, dergiye, yapıta başlık olmuş! Yeniyi içtenlikle özleyenlerdensen, her şeyi yepyeni yapabileni, bunu vaat edeni tanımayı istemez misin? Kutsal Kitap’ta şu somut açıklama belirtilir: „Her kim Mesih bağlılığındaysa yeni bir yaratıktır. Eskisi geçip gitti, işte yepyeni oldu“ (II Korintoslular 5:17). Kurtulmalık kanıyla, günahından döneni arıtıp ona taptaze yaşam verebilen Mesih, yeni düzeni kurmak için yeniden geliyor. Tün evrenin, kurulu düzenin sabırsızlıkla beklediği gelişimdir bu.

O’nun ilk gelişini bildiren Tanrı Sözü’nün gerçekleştiği gibi, ikinci kez gelişini haber veren Söz de gerçekleşecektir. Birçok kişinin adını duyduğu Mesih’in tüm dünyaya etkin ve belirgin biçimde açıklanışını kanıtlayacak o parlak dönüş.. O’nun ilk gelişine evrenin akışını değiştiren, yeni bir çağ getiren olay olarak bakan, ikinci gelişine derin özlem duyar. Çarmıha çakıldıktan sonra gömülen ve dirilerek göklere yükselen Mesih; ölmüş inanlıları diriltmek, yaşayan inanlılara ölmeyecek bedeni vermek için parlaklıkla geliyor. Tanrı Sözü’ndeki güvenlik bildirisi şudur: „İşte bulutlarla geliyor. Her göz O’nu görecek. Bedenini delenler de O’nu görecek. Yeryüzündeki tüm ırklar O’nun için dövünecekler, evet. Amin.“ (Vahiy 1:7).

ESKATOLOGYA (son olaylar bilgisi) gizlerini anlayabilmemiz için, Tanrı birçok gerçeğini önümüzde açıkladı. Evrenin egemeni Mesih’in gelişinde tüm düzen baştanbaşa değişecek. Devrim yapanların iyi bilinen bir sloganı vardır: „Bu ortam yıkılacak, yepyeni düzen kurulacak.“ Kuşku olmasın; farklı biçimde bu olay yaklaştı..

Beğenilmeyen ortam silah gücüyle yıkılabiliyor; adaletsizliklere yenileri, belki de beterleri ekleniyor. Birçok haksızlık ve düzensizliğin oradan kaynaklandığı uluslar ortamı  Mesih’in  gelişiyle noktalanacak, insansal yönetimin yerini alacak. Zaman ve mekanda var olan, düzeni sarsan insanın kurduğu bozuk ortam kuşkusuz geçicidir. „Yedinci melek boruyu öttürdü. Gökte gür sesler duyuldu. Şöyle diyordu: ‚Dünyanın hükümranlığı Rabbimiz’e ve O’nun Mesihi’ne geçti. O, çağlar çağı hükümranlık sürecek'“ (Vahiy 11:15).

Şu bozukdüzen dünya ve düzensizliğin kaynağı olan günahlı insan Tanrı’ca kararlaştırılan amaca doğru ilerliyor. Sen de bu yolculuktasın. Yerin o parlayan, esenlik getiren hükümranlığın içinde mi, yoksa dışında mı? İsa Mesih, kendisine iman edenleri ‚hükümranlığın çocukları‘ olarak adlandırır (Matta 18:38). Şimdiki çağın beğenisinde olanlara günahın, adaletsizliğin, karanlığın ve ölümün çocukları demek yanlış olmaz! İsa Mesih gelince durum kökten değişecek; yeni düzen gözle görülür, elle tutulur biçime gelecek. O’nun kurtulmalık ölümü ve dirilişi şeytanın egemenliğini sarstı, ikinci kez gelişi aynı karanlığın egemenliğini yıkacak. Mesih bağlısı kadın erkek O’nun parlak hükümranlığındadır. Güncel yaşam bir sürü acıyla sıkıntıyla dolu olsa bile, kanıtlı bekleyişin ışığı yanmakta: „Öyle sanıyorum ki, içinde bulunduğumuz şu dönemin sıkıntıları bize açıklanacak olan yücelikle karşılaştırılamaz bile“ (Romalılar 8:18). Ayrım doğal ve doğaüstü arasındaki ayrımdır.

Atalarımızın günahlı oluşundan bu yana yalanın, karanlığın hükümranlık tahtına kurulan iblis Deccal’ı sahneye çıkaracak, daha da kötü etkisini doruklayacak. Ama İsa Mesih, ağzının soluğuyla o korkunç Deccal’ı yok edecek (II Selanikliler 2:3-10). Deccal’ın açığa çıkışı, insanlığa görülmemiş acılar çektirmesi, iblisin son kozudur. Deccal’ın gücü ezilince, Tanrı’nın gökten inen bir meleği iblisi bin yıl süreyle bağlayacak. Mesih şanla gelip Yeruşalim’de bin yıllık barış ve birlik hükümranlığını kuracak. Karışık tarihin parlak doruğuna, Mesih’in tüm yeryüzünde kuracağı görkemli yönetimle erişilecek.

Şu geçici yaşamdan O’nun bağlısı olarak ayrılanlar, Mesih’in yeryüzüne dönüşünde ölmez-çürümez yeni bedenle diriltilecek. Yaşamakta olan Mesih bağlıları -şu dönemde O’nun kurtarışını değerlendirenler- ölümsüz bedenle değiştirilecek, Mesih’in hükümranlığında sonsuz uyruklar olacak (bkz.Habercilerin İşleri 1:11; I Selanikliler 4:15-17; Vahiy 20:1-6). „RABBİN yasası Sion’dan, RABBİN Sözü Yeruşalim’den çıkacak. Uluslar arasında yargı saptayacak, birçok halka ilişkin karar verecek“ (Yeşaya 2:3,4). Tanrı’nın tasarladığı, öngördüğü evrensel düzen böy-le parlak ve görkemlidir. Mesih’e sığınanın güvenliği bütündür: „Çünkü doğrulukla donatılmak için yürekle iman edilir, kurtuluş için de ağızla açıklama yapılır. Her kim O’na iman ederse, hiçbir vakit utandırılmayacaktır“ (Romalılar 10:10,11). İncil şu içtenlikli duayla kapanır: „Amin. Gel, ya Rab İsa!“ (Vahiy 22:20).

Categories: türkisch

Gözlerin – Beynin

Göz. Yaratan’ın en ince yapıtlarından biri. Görebilme yeteneği yüz binden ötede farklı noktalara erişebilir. Kafatasında iki deliğe oturtulmuş, içi boş küresel örgen. Çok hassas retina ile döşeli. Yeni doğan yavruya en gerekli pencere. Çocuk başlangıçta 6.3 santim yakınını görebilir. Elli yaşına gelen 40 santimi görebilir; prespitlik güçsüzlüğüyle yeteneğini yitirmemişse. Gözle doğa güzelliğini içimize sindirir, yönümüzü buluruz, vb. Sana böylesi benzersiz bir örgen sağlayan Tanrı’ya bunun için hamt ettin mi hiç? İki gözü kör insan kardeşin durumunu-ihtiyacını duayla andığın oldu mu?

Atalar, „Göz var izan var“ demiş. Yani, olaylar nesneler hem gözle hem akılla anlaşılır. Keşke tüm işlevler sağlıklı, kurucu, yapıcı olsaydı. Ne yazık! Bedenin parçaları arasında sarsıcı ve yıkıcı eylemlere dürten gözler. İlk günah göz itkisiyle işlendi, akıl yoluyla karara bağlandı. „Kadın ağacın güzel, meyvesinin yemek için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü.  Meyveyi koparıp yedi. Yanındaki kocasına verdi, o da yedi“ (Yaratılış 3:6). Üstteki ata sözünün tersi. Günahın niteliğini en doğru biçimde anlatan İsa Mesih şunu belirtti: „Bedenin ışığı gözdür. Bu nedenle görüşün sağlamsa tüm bedenin aydınlıktadır. Oysa görüşün bozuksa tüm bedenin karanlıktadır. Eğer sendeki ışık gerçekte karanlık ise, ne denli korkunçtur o karanlık!“ (Matta 6:22,23). Bunun yanı sıra Mesih şöyle der: „Ne mutlu yüreği temiz olanlara! Çünkü onlar Tanrı’yı görecekler“ (Matta 5:8).

Annemiz Havva gözüyle günaha sürüklendi, eşini de aynı eyleme dürttü. Tanrı’nın benzersiz armağanlarından biri sayılan göz her tür tecavüze her an hazırdır: Cinsel iştahı kırbaçlayan bakışlar, tamah, kıskançlık, göz dikicilik, göz koyuculuk, gözünü hırs bürümek, gözünü kan bürümek, gözlerinde şimşek, gözü aç, gözünü oymak, gözünün yaşına bakmamak.. İşte bu yürek burkucu liste uzadıkça uzar. Fiziksel gözü olmayanlara karşı bunun beteri ruhsal görmezliktir. İsa Mesih insan bedeni üzerinde pek çok mucize sonuçladı. Bu arada birçok köre görüş sağladı. O günün din kuşakları küplere bindi: Biz Yasa’yı harfi harfine uyguluyoruz; ama O mucizeler yapıyor bu ne iş! Şabat (Cumartesi) İsa bir köre görüş sağladı. Şeriatın harfine tutsak dinciler suçlamayı yapıştırdı: „Bu adam Tanrı’dan değildir; çünkü Şabat’ı tutmuyor“ (bkz. Yuhanna 9). Böylece ortalığı patırtıya verdiler; görüşe kavuşanı böyle bir şey olmadı demeye zorlamak istediler. O’nun yanıtı açıktı: „Bildiğim bir şey var. Ben gözleri görmeyen biriydim, şimdi görüyorum.“ İsa din bağlılarına betimli yolla konuştu: „Gözleri görmez olsaydınız günahınız olmazdı. Ama şimdi görüyoruz dediğiniz için günahınız olduğu gibi duruyor“ (Yuhanna 9:41).

O dönemin din bağlıları ruhsal görmezlikte bocalıyor, telkinde bulundukları halkı da zoraki körlüğe itiyordu. İsa onların içini dışını biliyordu; parmağını yaralarına bastı: „Göksel Babam’ın dikmediği her fidan kökünden sökülecektir. Bırakın onları. Körlerin gözü görmez yöneticileridir onlar. Eğer kör körü yöneltirse ikisi birden çukura yuvarlanırlar“ (Matta 15:13, 14). Her yeri her şeyi görebilen diri Tanrı kanıtlı bağlılık özler:“Gözlerimi aç da Yasan’dan gerçekler göreyim…Kurtarışını, adalet sözünü özlerken gözlerim sönüyor“ (Mezmur 119:18, 123). Mesih dirilmişti; ama bağlıları İsa’yı daha ölü biliyorlardı. Oysa O yücelenmiş bedeniyle inanlılarına açıklanmaktaydı. Diriliş günü akşamleyin iki öğrenci kasabalarına dönüyordu. Birisi katıldı yanlarına. Derin hüzünle son günlerin olaylarını tartışıyorlar halen haçlanışın şokunu yaşıyorlardı. Böylesi düş kırıklığında efendilerini tanıyamadılar. İsa onlara Mesih’in bunları çekmesi ve yüceliğine girmesi gerekli olduğunu vurguladı, peygamberlerin sözlerini anlattı. „Bizimle kal“ dediler. „Çünkü akşam bastırıyor, gün de sona eriyor.“ İsa daveti kabul etti. Sofraya oturdular; O şükür sunduktan sonra ekmeği parçaladı onlara verdi. O anda İsa’yı tanıdılar (bkz. Luka 24:13-35).

Mesih onların fiziksel gözleri ötesine gitti, iç gözlerini açtı, İsa’nın mezarda ölü yatmadığını anladılar, hemen Yeruşalem’e geri dönüp Rabbin dirildiğini derin kanışla ilan ettiler. Fiziksel ortamda yaşayanın, tüm ilişkisi bu düzeyde devinenin Tanrı gerçeklerini kavrayabilmesi olanaksızdır. Tanrı Ruh’tur; sadece Kutsal Ruh’un iç varlığa görüş vermesiyle tanınabilir. O’na iman hiç bilinmedik aşamalara yükseltir canı. Sayısız kişinin temel güçlüğü budur. Dinin fiziksel göze gösterebildiği nesnelerle, törelerle, hac seferleriyle Tanrı’yı anlamaya çalışılıyor. Oysa Tanrı Sözü şöyle der: „Mesih dirilmemişse Sözü yaymamız boş çabadır, imanımız da boştur. Üstelik, bizler de Tanrı’nın yalancı tanıkları durumuna düşüyoruz. Çünkü Mesih’i diriltti diye Tanrı’ya tanıklık ettik. Ölülerin dirilmediğini varsayarsak Tanrı Mesih’i de diriltmemiştir“ ( I Korintoslular 2:14,15).

Körlerin gözlerini açan Mesih’in parlak eylemi ruhsal görmezlere Tanrı’yı tanıtmaktır. Öğrencilerinden Filippos, „Ya Rab, Baba’yı bize göster; bu bize yeter!“ yolunda bir dilekte bulundu. İsa ona, „Beni görmüş olan Baba’yı görmüştür; sen nasıl, bize Baba’yı göster diyorsun“ dedi (Yuhanna 14:8,9). İnsan bedeni kuşanan Tanrı Sözü Mesih kefaretiyle canı tanrısal sevgiye yöneltir: O, „Beni gören beni göndereni görür“ diyor. „Bana iman eden karanlıkta kalmasın diye dünyaya Işık olarak geldim“ (Yuhanna 12:45,46). „Yüreği temiz olanlar Tanrı’yı görecekler“ (Matta 5:8). Tanrı kutsaldır; salt kutsal olanlar O’nu görecek. Mesih’in kurtarmalığıyla Tanrı katında arıtılan, şükran dolu canla Tanrı’nın kayrasına kavuşan! Bunlardır başkasına yardımcı olabilenler; seven Tanrı’yı göremeyenlere O’nu sunanlar. Dinli olsun dinsiz olsun günahlıya verilen yargı şudur: „Yaydığımız Sevinç Getirici Haber’in üstü örtülü kalmaktaysa, mahva gidenler için üstü örtülü kalmaktadır. Tanrı’nın benzeri olan Mesih’in yüceliğiyle ilgili Sevinç Getirici Haber’in ışığı onlara doğmasın diye, bu çağın tanrısı imanı olmayanların anlayışını körleştirdi“ (II Kor. 4:3, 4).

Sağlıklı Tanrı bağlılığı din-töre-biçim uygulamalarının ötesindedir. Bu insan uğraşı değil, kutsal Ruh’un gözleri açmasıdır. Değil salt gözlerin, yüreğin de açılması zorunludur. Gece karanlığını başı eğik, küskünlükle geçiren çiçekler güneşin çevreyi aydınlatmasıyla taptaze dinçliğe güzelliğe kavuşur. Ruhsal görüş, yüreğin Tanrı doğrultusunda imanla dolması, evrensel Işık Mesih’in günah karanlığını dağıtmasıyla gerçekleşir. Bırak O içinde çöreklenen karanlığı dağıtsın, hem görüşünü hem de canını açsın, seni Tanrı’nın nuruna kavuştursun.

„Sana şükrederim; çünkü görkemli ve şaşırtıcıdır yaratılışım. Olağanüstüdür işlerin. Canım bunu tümden tanır“ (Mezmur 139:14). Davut bu içtenlikli ilahide gizemli varoluşunu kutlar. Bedenin her bir parçası Yaratan’ın kopyası edilemeyen yapıtı. Beyin de bunlardan. Duyum ve bilinç merkezlerini içeren bu eşsiz hazine zarlarla kafatasında korunur. Omurgayla birlikte sinirsel kuruluşun en önemli kesimi beyin. Ağırlığı 1.3 kilo, pembemsi kül rengi, pelte kıvamında bilgi, buluş, belleme merkezi. Hareket, uyku, acıkma-susama, kısacası etkinliklerin toplamını denetleyen yönetim kulesi. En girift bir fileyi andıran beyin yüz milyarı aşkın damarın barınağıdır. Arterleri ayırıp ipliğe dünüştürebilseydik, 500 milyon kilometre uzunluğunda bir tel oluşurdu. Aya ıraklığın yaklaşık üçte biri..

Sevgi, kin, heyecan, hırçınlık, korku, öfke, sevinç. Bu duyguların tümü beyinde biçimlenir ve buradan yönetilir. Hem bedenden hem çevreden aldığı sayısız mesajı beyin sürekli deşifre eder ve eyleme dönüştürülmesine yönerge verir. Aynı anda birkaç düşünceyle ilgilenebilir. Bireyi duyumlu, duygulu, akıllı kılar. Öte yandan herhangi bir aksaklık çok ciddi sorunlar doğurabilir.  Radar, bilgisayar, tıp gereçlerinin birçoğu beyin örnek tutularak işlerliğe kondu. Beynin bilgisayarı salt gözlerden her gün yaklaşık yarım milyar resim alır; bunları işler, etkinliğe koyar ya da yadsır. Beyindeki hücreler bir trilyon. Ne mükemmellik!

Yaratan insanı kendi benzerliğinde ve öz niteliğinde yarattı. O sınırsız, insansa sınırlı. Tanrı sınırsız özelliklerinin bir kesimiyle hepimizi cömertçe donattı. Beynin eylemleri saymakla tükenmez. Anımsama yeteneği en önemlilerinden. Tanrı’nın anımsama yeteneği sonsuzdur. Değil salt öncesiz çağları anımsar, ama sonsuzu da kesenkes bilir. „Tanrı olmuşları arıyor“ der Kutsal Söz (Vaiz 3:15). İnsanın günahından söz ederken, Tanrı’nın önemli önemsiz her günahımızı teker teker anımsadığı bir kez düşünülmeli. Tüm çağlarda, bütün insanların günahını bir çırpıda bilir O. Ters durumda Tanrı denemezdi O’na. Biz günahlarımızı enikonu anımsarız. Belki önemli bir kesimini unuttuk, ya da akıl ardı ettik. Ama Tanrı en küçük günahımızı olsun hep anımsar, sonunda gün gibi açıklıkla her birini önümüzde sergiler, tüm suçların hesabını ister. Unutulanların hakkını arayacaktır O.

Tanrı’nın hak yargısından kaçabilen olmayacak. O’na inanıyorum diyen bunu akılda tutsun. Günahlarının çoğunu unutmuş olsa da. Günahlı ademoğlu beğenilir ya da hoşlandırır saydığı anıları geviş getirircesine aklında eğleştirir. Bazısı zararsız olabilir; ama unutmamaya çalıştığı kirlilikler zinciri nicelerin aklına sürekli haz getirir: Bir öç alma olayı, dolap döndürme marifeti, külah kapma ya da külah giydirme, kumar masasında tongaya düşürme, hovardalıkta eğlenerek kurtlarını dökme, vb. Niceler bu türden yakışıksız anıları tespih çekercesine kafasında gezdirir. Evrenin hak Yargıç’ı, olan her şeyi bilir ve biriktirir.

Kutsal Söz günahlı bireyi bu konuda sürekli uyarır:“Derin ve gizli şeyleri ortaya çıkarır, karanlıkta neler olduğunu bilir; çevresi ışıkla kuşatılmıştır“ (Daniel 2:22). „Ebedi Tanrı RAB, dünyanın uçlarını yaratan zayıflamaz yorulmaz, anlayışının derinliğine erilmez“ (Yeşaya 40:28). Kim erişebilir o anlayışın derinliğine? Gücü yetersiz, görüşü yeteneksiz ademoğlunun Tanrı bildirisiyle münakaşaya kalkması düpedüz küstahlıktır. İnsanın özgün ve kalıtımlı günahla dünyaya geldiğini ve günahın egemenliğinde çırpındığını kabul etmemek, Tanrı’nın kutsallığına karşı laubali çıkıştır. O’nun insana ilişkin öğretisine yan çizilemez. Hem tanrısal esin, hem de insansal kötülük eylemleri gerçeği doğrular.

İnsanı görkemli niteliklerle yaratan, beyin gibi eşsiz bilgi kaynağıyla donattı hepimizi. Günah akla varıncaya dek tüm kişiliği etkiledi: „…bu çağın tanrısı (şeytan) imanı olmayanların anlayışını körleştirdi“ (II Korintoslular 4:4). Yaratan kendisi gibi kusursuz bir varlık yarattı. Onu paklıkla kuşattı. Aklı-zihni bulaşık şeytan Tanrı’nın şaheserini kıskandı, O’nun kusursuz yaratığını akılda kirletti, bozukluğunu ona aşıladı. Kutsallık yerine kirlilik yapısı dikti. Budur Tanrı’nın günahla ilgili yargısı. Bunu tanımayan, gözler kapalı el yordamıyla yolunu seçmeye didinmekte. Düşüşünü Tanrı’nın açıkladığı kapsamda kavrayansa O’nun sevgiyle sağladığı kurtuluş yöntemini benimser. „Ama biz daha günahlıyken Mesih bizim yerimize öldü. Tanrı bize sevgisini bununla kanıtlıyor“ (Romalılar 5:8).

Yaratan aklı karışmış insana, bilgeliğin kaynağı günahsız Mesihi’ni kurban-kurtarıcı-bilgelik kıldı. „Tanrısal Söz beden oldu, aramızda yaşladı“ (Yuhanna 1:14). Tövbeyle Mesih’e iman eden günahlının aklı O’nun bilgeliğiyle donatılır; kutsalı bayağıdan ayırt eder, kutsal denilebilinen ne varsa onu benimser. Kutsallık kavramına yanlış-yersiz anlamlar takansa onu çelişkili kullanımla soysuzlaştırır. Örneğin, kutsal arkadaşlık, kutsal görev, kutsal iş, vb. Tanrı’nın insana verdiği böylesi parlak bir armağan -beyin- şeytanın cirit attığı miskin tavuk kümesine dönüştürülmüş kirlilik yatağı. Günahlı yürek düşük eylemler enikler, akıl da bunları işlerliğe dürter. O şaheser yapıt böylesi kötülük barınağı kılınmış, her tür çirkin tasarının follandığı yatağa dönüşmüş. Tanrı’nın kendisi gibi pak yaratılan ademoğlu araya günahın girmesiyle Tanrı yörüngesinden iblis yörüngesine kaymış. Bu yüzden uygunsuz-sağlıksız eylemlerin bini bir paraya. Her gün tanığı olduğumuz buluşların kaynaklandığı akıl yürekleri burkan yıkıcı eylemlerin yatağı. İnsanın aklı başından bir karış yukarı. Aklın sağlıksız özelliklerinden biri de alçakgönüllüğe yer bırakmaması.

Kusal Söz’ün yargısı kesin ve belirgindir: „Tanrı’nın önünde hiçbir yaratık gizlenemez. Kendisine hesap vermekle sorumlu olduğumuz kişinin gözünde her şey tüm çıplaklığıyla be-lirgindir“ (İbraniler 4:13). „Çünkü eğer yüreğimiz bizi suçlu çıkarıyorsa, Tanrı yüreğimizden üstündür ve her şeyi bilendir“ (I Yuhanna 3:20). Tanrı’nın eşsiz armağanı beyin-akıl, kurtaran Mesih’in tüm varlığı arıtmasıyla O’nu hoşnut eden aşamaya getirilir. „Sana güvendiği için düşüncelerinde sarsılmaz olanı tam bir esenlik içinde korursun“ (Yeşaya 26:3). Aklın sağlıksız,  yıkıcı düşünceleri kendiliğinden püskürtebilmesi olanaksızdır. Hiç kimse ona saldıran şeytandan daha güçlü sayılamaz. Akla doğaüstü savunucu gerekir. Bu konuda İncil’in yüreklendirmesi vurgulamalıdır: „Tanrı’nın insan kavrayaşını aşan barışı Mesih İsa bağlılığında yüreklerinizi ve akıllarınızı kale gibi koruyacaktır“ (Filippililer 4:7).

Categories: türkisch

Geçmis Olsun

Bugünü güvensiz, yarını belirsiz yaşamın üzücü çalkantılarından biri de hastalık. Hepimiz onu geçirdik ya da geçirmekteyiz. Hastanın yanına gelen ona usulden ‚Geçmiş Olsun‘ der, tez elden şifa diler. Doktor, hastabakıcı bakımla, ilaçla, iğnelerle hastayı iyi etmek ister. Sigorta hastanın masraflarını öder. Bu yoksa, hasta başkalardan acıma, destek bekler. Birçok hasta aşırı acıyla inler, yaşamı üzüntü dehlizine düşer, günlere kara perde iner. Bu arada yoksul aileler inler.

Tanrısayar biri olan Hezekiya, İ.Ö. 750 dolaylarında Yahuda kralıydı. Ağır bir hastalığa tutulmuştu. Tanrı onu sağlığa kavuşturdu, yaşam süresini on beş yıl uzattı. Bunun üzerine o şu içtenlikli ilahiyi yükseltti: „‚Ölüler ülkesinin kapılarına inmek üzereyim‘ dedim. ‚Günlerimin tam öğle vaktinde yıllarımın kalan kesiminden yoksun kaldım; RABBİ diriler ülkesinde görmeyece-ğim, yeryüzünde yaşayanlar arasında artık insan yüzüne bakmayacağım‘ dedim. Konutum kalktı gitti; bir çoban çadırı gibi yanımdan çekildi. Yaşamımı bir dokumacı gibi sardım. O beni dokuma tezgahından kesiyor… Kırlangıç ya da turna nasıl cıvıldarsa, öyle cıvıldadım. Kumru gibi inledim, gözlerim yukarı bakmaktan zayıflıyor. Ya RAB, baskıdayım; Sen ol bana kefil… Beni iyi et, beni yaşat. Kuşkusuz, derin acılar çekmem esenliğim içindi. Canımı sevdiğinden beni çürüme çukurundan kurtardın. Çünkü bütün suçlarımı sırtının ardına attın…Yaşayan insan, bugün benim yaptığım gibi Sana hamdedecek… RAB beni kurtarmaya hazırdır. RABBİN konutunda, tüm yaşam boyunca ezgilerimizi sazlarla yükselteceğiz“ (Yeşaya 38:9-20).

Eyub peygamber katmerli acılarda kıvranırken haykırdı: „Miras olarak bana sefillik ayları düştü, payım olarak da sıkıntı geceleri. Yattığımda, ne zaman kalkacağım, derim… Günlerim dokuma tezgahından daha tez umutsuzlukta tükenmekteler… İnsan nedir ki, onu böylesi önemli sayarsın, onunla ilgilenirsin, düşüncen onda odaklanır“ (Eyub 7:3,4,6,17). Yaşam boyu hastalığa açık varlıklarız. Ne var ki, biraz da tınmazlıkla gün tüketiyoruz. Eyub da sapasağlam, varlıklı saygılı biriyken hastalık tayfun hızıyla bastırıverince dünyaları çöktü.

Ne denli duygulandırıcıdır öncekine koşut tutulabilecek başka bir dua: „Ya RAB, Seni yardıma çağırdım. Sabahleyin duam Seni karşılar. Niçin ya RAB, canımı kendinden atıyorsun? Niçin yüzünü benden gizliyorsun? Düşkünüm, gençliğimden bu yana ölümle burun burunayım..“ (Mezmur 88:13-15). Hasta yatağında düşüncelere dalanın çaresizliğinden kopup gelir böyle içtenlikli bir yakarı. Bu tartılı dua yaşamın korkularına, sarsıntılarına, acılarına eğilir; varlığın gelip geçiciliğine değinir. Ölümün bir nefes bırakma olduğunu kişiye anımsatır, her şeyin vericisi Tanrı’yla sanki tartışır. Kaderi, kısmeti, tecelliyi bir yana bırakıp bu düşünceyle dua etmenin yararı kendine özgüdür.

Yaşamı her tür dertle, üzgüyle, çalkantı ve günahla beliren Davut peygamber, çok iyi bilinen bir Mezmur’da şu canlı tanıklığı verir: „RAB Çobanım’dır, hiçbir eksiğim olmaz. Canıma taze güç katar“ (23:1,3). İyi Çoban diye betimlenen Tanrı’nın apayrı özellikleri hemen ışığa çıkar: Sınırsız sevgiyle sevdiği kişiye yakınlığı, ilgiyle ona acıması, her dertte güçlükte yardım sunması.. Çobanın elindeki asa güttüğü koyuna destek ve yeterlik sağlayan, güçsüzlüğe güç katan güvencedir, kanıtlı iman simgesidir. Buna Mesih’in kayrası denir.

Hastanın desteğe, şefkate, avuntuya gereksinimi belirgindir. Benimsenecek sağlıklı tutum, hiç yozlaşmayan göksel yardıma imanla sarılmaktır. Temel gereksinim, her tür bakımın ötesinde bulunan gücedir. İsa Mesih yeryüzündeyken çok sayıda hastayı sağlığa kavuşturdu, nice dertli cana esenlik verdi. O, şifa kaynağıdır. Tanrı’nın yüce adlarından biri şudur: RAB Şifa Veren (Çıkış 15:26). İnsan bedeni kuşanarak aramızda yaşayan Mesih insanı uğraştıran her derdi giderebilir. İncil’in her sayfası bu tanrısal eylemlerin ışın ışın yanan belgesidir.

Yaratan sağlıklı, yaşam doluluğuyla donatımlı insan yarattı. Ne var ki araya sokulan günah birçok düzensizlikle birlikte hastalığı da getirdi. Günümüzde ulusları uğraştıran çevre kirliliği, insansal bozukluğun en çirkin uzantılarındandır. Çevre hasta, insan hasta, her varlık hasta. Kral Hezekiya ağır hastalığının ortasında şöyle seslenir: „Çünkü bütün günahlarımı sırtının ardına attın.“ Ademoğlu dinç ve sağlamken belki günahlılığını pek düşünmez. Öyle ya, her iş tıkırındayken yaşamda çöreklenen düzensizlikler zinciri akla getirilmez. Ama kişi hasta yatağındayken, dertlerle boğuşurken günahlılık sırıtmaya başlar.

İsa Mesih sağlığa kavuşturduğu insanların günahını da af etti. Onlara günah boyunduruğundan özgürlük verdi, dertle kavrulan insanlardan her ağırlığı giderdi. Rab hastayı iyi edebilir. Daha da güzeli, canı günah yükünden sadece O arıtabilir. Bu Mesih’ten arıtma dilemek, kurtarıcılığına iman ederek güvenliğe kavuşmak yaşam-sonsuz gönencidir. İsa’nın bir adı da ‚Esenlik Başkanı‘ dır (bkz. Yeşaya 9:6). O’nun sevgisinden kaynaklanan sağaltma tümdür, kesindir.

„Ey canım, RABBİ kutsa,
İçimde bulunan varlığın her parçası, O’nun kutsal adını kutsasın!
Ey canım, RABBİ kutsa,
Ve iyiliklerinin toplamını unutma..
Bütün kötülüklerini bağışlayan, Bütün hastalıklarına şifa sağlayan..
Yaşamını çürüklük çukurundan kurtaran,
Sana kayra ve lütuf tacını giydiren..
Özlemlerini iyilikle karşılayan O’dur.
Gençliğini kartalınki gibi O yeniler“ (Mezmur 103:1-5).

Yaşamında hiç unutamayacağın, unutmaman gereken iyilikler dizisi ne olabilir? Bir sürü görgüyle çalkalanırken her olayı ve olguyu anımsayabilmek olanaksızdır. Davut’un en içtenlikli bir Mezmur’undan aktarılan bu ilahide, unutulmaması gereken köklü yararlar sıralanmakta. Yaratanı’yla sağlıklı ilişkide ola-nın zamanda ve sonsuzda akıldan silemeyeceği iyilikler zinciri şöyle sıralanır: Af, şifa, kurtuluş, kayra ve lütuf tacı, doyurulma, sürekli yaşam yeniliğine kavuşma.. Bunlarla donatılanın elbette hiçbir eksiği olmaz.

Dinçliği oluşturan kutluluklar zinciri nasıl anlatılabilir? Nam, san, onur, orun, güzellik, dinsellik, eğitimde-fizikte tanınmışlık, sporda üstünlük, taşkın varlık mı? Bunlara ve daha bir sürü bolluğa sahipken, dinçlik ne olduğunu bilemeyenler çok. Varlığı bolluklarla donatan Tanrı sağlayışını Davut üç bin yıl geride Mezmur konusu yapıyor, güngünden yenilenen iyilikleri saymakla tüketemiyor. Din-töre icapları ötesinde bilinemeyen yaşam kısır döngüdedir.

İnanıyorum dediği Tanrı’dan bu armağanlara kavuşan, onlardan yararlanan hasta ya da sağlam kişi gönençtedir. Kutlulukların diri kaynağı olana sürekli hamt sunmaktadır. Günahlıyı, hastayı, yoksulu, susuzu, acı karşılıksız iyilikleriyle donatan Tanrı’ya ne ödemeli? Teşekkür ve hamt.. Her kutluluğun kaynağı olan göksel Baba yaratığına ufak tefek hayır sevapla, din icaplarıyla, ahlak kurallarıyla karşılık vermez, kutluluk getirmez. O’nun bunlara gereksinimi yoktur. İyilikleri sınırsız sevgisinden, kayrasından kaynaklanır; herkese uzanan eli ‚al‘ der.

„İçimde bulunan varlığın her parçası, O’nun kutsal adını kutsa!“ Bu Tanrı, hiçbir yolla ödenmeyen suçlu-luk borcumuzu, Mesih’in kurtarmalık kanıyla ve kayrasal affıyla arıtır. Ruh-can hastalığından özgür kılın-mak herkesin temel gereksinimidir. Düzensiz varlığın sayısız belirtilerinden biri olan hastalığa da Mesih yardım elini uzatır. Günahın açtığı çürüklük çukurundan suçluyu çeker, başını taçla donatır. Güçsüzlüğü-müzü kendi gücüyle giderir. Ve hastanın-sağlamın böylesi göksel desteğe kesin gereksinimini belirtir.

Hastalık, dengesi bozulmuş kurulu düzenin sarsıntılarından bir bakla. Acıklı ortam Kutsal Söz’de şöyle dile getirilir: „Tüm yaratılışın şu ana dek birlikte inlediğini ve doğum sancısı çekercesine birlikte kıvrandığını biliyoruz. Hem yalnız yaratılış değil! Ruh’un ilk ürününe sahip olan bizler de evlatlığa alınmayı ve bedenimizin kurtuluş bulmasını gözleyerek içimizde inliyoruz. Çünkü bu umutla kurtuluş bulduk. Ama umut bağlanan şey görünseydi ona umut denmezdi. Çünkü gördüğü şeye kim umut bağlar? Oysa görmediğimiz şeye umut bağlarsak, onu katlanışla gözleriz“ (Romalılar 8:22-25).
Hasta insanın gereksinimi pek çoktur. Kuşkusuz sabır-katlanış ön sırada gelir. Hastalık geçiren birçok kişi, bu üzücü görgünün bir eğitimci olduğuna tanıklık eder: „Düşkünlüğe uğramadan önce yoldan sapmıştım; ama şimdi Senin Sözü’nü tutuyorum“ (Mezmur 119:67). Ve bunun yanı sıra Kutsal Kitap’ta şu Söz belirtilmekte: „Keder çekmek gülmekten iyidir, çünkü yüz üzüntüsü yürekte sevince yol açar“ (Vaiz 7:3). Sevinçli, gönençli anlarımız tez unutulur; öte yandan geçmişin acısı kederi hem unutulmaz, hem de somut anılar bırakır. Sevinç eğitimci olamaz. Tersine, acı ve keder eğitimcidir. Onu böyle karşılayabilene.

Yoğun acı çeken, bedeni hastalık barınağına dönüşen Eyub peygamber şöyle dua etti:“Tuttuğum yolu O bilir; beni denediğinde, altın gibi çıkacağım“ (28:10). Hasta yatağını eğitim basamağı kılarak Tanrı’nın sesini duyan, O’nun egemen gücüne ve Baba sevgisine sığınarak İsa Mesih’in kayrasını şifasını arayan sonsuzlar sonsuzu güvendedir. Bu bilgi aşamasına gelenin yaşam ve sonsuz görüşü sağlıklı yörüngededir: „Çünkü şu gelip geçici acılar, bizde ne sınırı ne de kısıtlaması  olan  sonsuz  yücelik  doluluğunu  oluşturmaktadır“ (II Korintoslular 4:17). İşkenceler çektikten sonra ölen gömülen ve yeniden dirilen Mesih yücelerdedir. O’nun yeterliliğiyle donatılan kadın erkek sonsuz dinçliğin güvenliğindedir. Bu insan yüceliğin sevincindedir, bilgiyle sonsuzu beklemektedir: Hastalıksız, gözyaşsız, ölümsüz, iblissiz hükümranlığı.. Mesih tehlikelere açık bedenimizi kendi diriliş bedeninin benzerliğine yükseltecek. Böyle güçlü bir kurtarıcıya imanla bağlanmak, Tanrı’nın güncel desteğine kavuşmaktır.

Categories: türkisch

Benim Seçtiğim Oruç

Size Ramazan ve özellikle oruçla ilgili birkaç düşünce sunmak istiyoruz. Bildiğiniz gibi Ramazan, Arap takviminin dokuzuncu ayı olup İslam inancına göre Kurân’ın yeryüzüne inmeye başladığı kutsal ay sayılır. Şehri Ramazan boyunca Müslümanlar güneşin doğuşundan batışına kadar yememek, içmemek ve cinsel ilişkide bulunmamak anlamına gelen oruç ile yükümlüdürler. Oruç;

Lütfi Ekinci – Oruç Üzerine Bir Sohbet

Size Ramazan ve özellikle oruçla ilgili birkaç düşünce sunmak istiyoruz. Bildiğiniz gibi Ramazan, Arap takviminin dokuzuncu ayı olup İslam inancına göre Kurân’ın yeryüzüne inmeye başladığı kutsal ay sayılır. Şehri Ramazan boyunca Müslümanlar güneşin doğuşundan batışına kadar yememek, içmemek ve cinsel ilişkide bulunmamak anlamına gelen oruç ile yükümlüdürler. Oruç; İslamiyet’in beş temel zorunluluğundan biridir ve bu emri yerine getirmeyen kişi (hasta ve yolculuk haricinde) İslam’dan çıkmış sayılır. Nitekim Kurân’da şöyle buyurulur:

„Ey inananlar! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, Allah’a karşı gelmekten sakınasınız diye, size sayılı günlerde farz kılındı (boynunuza borç oldu)… Ramazan ayı, ki onda Kur’ân, insanlara yol göstererek – yol gösterici ve doğruyu yanlıştan ayırıcı belgeler olarak – indirildi. Sizden bu ayı idrak eden onda oruç tutsun.“ (Bakara 2:183-182)

Peki, oruç tutmanın amacı nedir? Günümüzde kimi orucun amacı sağlıktır der, kimi ise işte ibadetimizin bir parçasıdır der. Halbuki esas amacı Ebû Hüreyre’nin naklettiği şu hadiste açıklanır:

„İnanarak ve bilerek Ramazan ayını ihya edenin (dirilten, canlandıran – oruç tutarak, sadaka vererek, terâvih kılarak vb.) geçmişteki bütün günahları bağışlanır.“

Demek ki sonuçta oruç, tıpkı diğer bütün dini yükümlülükler gibi, günahların karşılığına verilen bir bedel niteliğindedir. İşlenen bir günahın bağışlanması için yapılması ya da verilmesi gereken şeye kefâret denir. Müslüman inançlarına göre, Tanrı ancak bir kefâret karşılığında günahı bağışlar. Bu kefâret çoğunlukla oruç tutmak, sadaka vermek, kurban kesmek, iyilik yapmak vb. gibi işlerle gerçekleştirilir.

Bu inanca göre Tanrı katında aklanmak isteyen insanlar bu işleri yerine getirmek için sürekli çalışırlar. Ama insan bunların birçoğunu yerine getirmekte eksik olduğu için hep Tanrı’dan af dilemek zorunda kalır. Birçok dindar kişi de yüreğinde, yaptıklarım yeterli mi değil mi diye endişe duyar.

Acaba yüce Tanrı, bizim tuttuğumuz oruçlara ve yaptığımız diğer sevaplara nasıl bakıyor? Gerçekten hoşlanıyor mu dersiniz? Oruç tutmamızı günahlarımıza yeterli kefâret olarak kabul eder mi? Bu konuda size birkaç söz sunmak istiyoruz.

Dikkat ederseniz, yukarıdaki Kur’ân ayetinde „sizden öncekiler“ ifadesi geçer. Bununla Tanrı’nın Sözü olan Tevrat, Zebur ve İncil’e inananlar (Ehli Kitap) kastedilir. Bu kitapların tümü olan Kitab-ı Mukaddes (Kutsal Kitap) Tanrı’nın oruçla ilgili isteği açıklanır. Tevrat’tan ve İncil’den bazı ayetler aktararak Tanrı katında aklanma konusuna ışık tutalım. Bu konularda yanılmamak çok ama çok önemlidir. Nitekim bizim sonsuz utancımız veya sonsuz mutluluğumuz söz konusudur.

TANRI KİMDEN HOŞNUT OLUR?

Önce şunu söylemek gerekir ki, Kutsal Kitap boyunca gerçekten Tanrı için tutulan oruç iyi ve makbul bir iştir. Bu yazıda oruç hakkında söyleyeceklerimizin hiç kimsenin oruç tutmasına engel olmasını istemeyiz.

Aynı zamanda, kimsenin oruç tutmakla günahlarım bağışlanacak diye yanılmasını da istemeyiz. Çünkü Kutsal Kitap’ta şöyle yazılıdır: „Hiç kimse Kutsal Yasa’nın gereklerini yapmakla aklanamaz.“ Sevgi olan Tanrı herkesin kurtulmasını ve gerçeğin bilincine erişmesini ister. Bu nedenle O, yaptığımız dini işlerden bağımsız olarak günahlarımızın bağışlanması için bambaşka bir kurtuluş sağlamıştır. Kutsal Yazılar’da Tanrı’nın, Yasa’dan bağımsız olarak insanı nasıl aklayacağı açıklandı. İzninizle bunu açıklamak istiyoruz.

İlk olarak Tevrat’ta oruçla ilgili Yeşaya Peygamber’in yazdıklarına bakalım. Okuyucumuzun dikkatle okumasını rica ederiz:

„Avaz avaz bağırın, çekinmeyin,
Sesinizi boru sesi gibi yükseltin;
Halkıma başkaldırılarını,
Yakup soyuna günahlarını bildirin.
Bana her gün danışıyor,
Yollarımı öğrenmekten zevk duyuyorlarmış!
Doğru davranan,
Tanrısı’nın buyruğundan ayrılmayan bir
ulusmuş gibi…
Benden adil yargılar diliyor,
Bana yaklaşmaktan zevk alıyorlarmış.
Diyorlar ki: ‚Oruç tuttuğumuzu neden görmüyor,
Benliğimizi yendiğimizi neden fark etmiyorsun?‘
„Bakın, oruç tuttuğunuz gün keyfinize bakıyor,
İşçilerinizi eziyorsunuz.
Orucunuz kavgayla, çekişmeyle,
Şiddetli yumruklaşmayla bitiyor.
Bugünkü gibi oruç tutmakla
Sesinizi yükseklere duyuramazsınız.
İstediğim oruç bu mu sanıyorsunuz?
İnsanın benliğini yenmesi gereken gün böyle
mi olmalı?
Kamış gibi baş eğip çul ve kül üzerine mi
oturmalı?
Siz buna mı oruç, RAB’bi hoşnut eden gün
diyorsunuz? Benim istediğim oruç,
Haksız yere zincire, boyunduruğa vurulanları
Özgür kılmak, tutsakları salıvermek,
Her türlü boyunduruğu kırmak değil mi?
Yiyeceğinizi açla paylaşmak değil mi?
Barınaksız yoksulları evinize alır,
Çıplak gördüğünüzü giydirir,
Yakınlarınızdan yardımınızı esirgemezseniz,
Işığınız tan gibi ağaracak,
Çabucak şifa bulacaksınız.
Doğruluğunuz önünüzden gidecek,
RAB’bin yüceliği artçınız olacak.
O zaman yardım çağrılarınıza RAB yanıt
verecek, Feryat ettiğinizde, ‚İşte buradayım‘ diyecek.
„Eğer boyunduruğa, kaba işaretler yapmaya,
Kötücül konuşmalara son verirseniz,
Açlar uğruna kendinizi feda eder,
Yoksulların gereksinimini karşılarsanız,
Işığınız karanlıkta parlayacak,
Karanlığınız öğlen gibi ışıyacak.
RAB her zaman size yol gösterecek,
Kurak topraklarda sizi doyurup güçlendirecek.
İyi sulanmış bahçe gibi,
Tükenmez su kaynağı gibi olacaksınız.
Halkınız eski yıkıntıları onaracak,
Geçmiş kuşakların temelleri üzerine
Yeni yapılar dikeceksiniz.
‚Duvardaki gedikleri onaran,
Sokakları oturulacak hale getiren‘ denecek
sizlere. „Kutsal günümde dilediğinizi yapmaz, Şabat
Günü’nü çiğnemezseniz, Şabat Günü’ne ‚Zevkli‘,
RAB’bin kutsal gününe ‚Onurlu‘ derseniz,
Kendi yolunuzdan gitmez,
Keyfinize bakmayıp boş konulara dalmaz,
O günü yüceltirseniz,
RAB’den zevk alırsınız.
O zaman sizi yeryüzünün yüksek yerlerine
çıkarır, Atanız Yakup’un mirasıyla doyururum.
Çünkü bu sözler RAB’bin ağzından çıktı.“
(Tevrat – Yeşaya 58:1-14)

Bu güzel bölümün bazı gerçekleri üzerinde birlikte düşünelim. Gerçekler ortadadır:

1. Halk oruç tuttuğu halde yine de günahlıydı.

Rab, „halkıma günahlarını bildir“ dedi. Halk dindardı, ama dini işlerinden Tanrı tiksiniyordu. Yasa’nın bazı gereklerini yapmaları onları Tanrı katında aklamamıştı. Hâlâ suçluydular. Halk aslında Tanrı’ya karşı ruhen isyan etmişti, ama farkında değillerdi. Kendi suçlarını göremiyorlardı. Dinin gerekleri için vicdanları uyuyordu, onları suçlamıyordu. Halbuki Tanrı karında suçluydular.

Onlar oruç tutarken işçilerini sıkıştırıyorlar, kavga ediyorlar, çekişiyorlardı. Aslında onları kirleten ağızlarına giren değil de ağızlarından, yüreklerinden çıkandı. Çünkü İsa’nın dediği gibi,

„Çünkü kötü düşünceler, cinsel ahlaksızlık, hırsızlık, cinayet, zina, açgözlülük, kötülük, hile, sefahat, kıskançlık, iftira, kibir ve akılsızlık içten, insanın yüreğinden kaynaklanır.“ (İncil – Markos 7:21-22)

Gerçek anlamda „oruç“ kendimizi bazı iyi ve yararlı şeylerden geçici olarak alıkoymak demektir. Doğal benliğimizi denetleyerek kendimizi Tanrı’ya adamak demektir. Ama her şeyden önce insanın denetlemesi gereken şey içinden kaynaklanan kötülüklerdir. Bu asıl öz denetim olmadan yiyip içmede şu ya da bu yolda kimi kısıntılar yaparak Tanrı’ya gösterilen kulluk ne derecede doğrudur!?..

2. Oruç tutarak sözde alçalmaları onlar için bir gurur kaynağına dönüşmüştü.

„Oruç tuttuk, canımızı alçalttık“ diye övünüyorlardı. Sanki Tanrı’ya rüşvet vermiş gibi! Yaptıkları iyi işlerin karşılığı olarak O’nun beğenisini hakketmiş olacaklar!.. Nitekim çalışana verilen ücret lütuf değil hak sayılmaz mı?

Durumları İncil’de yer alan şu örneğe benzer:

„Kendi doğruluklarına güvenip başkalarına tepeden bakan bazı kişilere İsa şu benzetmeyi anlattı: „Biri Ferisi, öbürü vergi görevlisi iki kişi dua etmek üzere tapınağa çıkmış. Ferisi ayakta dikilip kendi kendine şöyle dua etmiş: `Tanrım, diğer insanlar gibi soyguncu, hak yiyici ve zina edici olmadığım için, hatta şu vergi görevlisi gibi olmadığım için sana şükrederim. Haftada iki gün oruç tutuyor, bütün kazancımın ondalığını veriyorum.‘ Vergi görevlisi ise uzakta durmuş, gözlerini göğe doğru kaldırmak bile istemiyor, ancak göğsünü döverek, `Tanrım, ben günahkâra merhamet et‘ diyormuş. Size şunu söyleyeyim, Ferisi’den çok, bu adam aklanmış olarak evine dönmüş. Çünkü kendini yücelten herkes alçaltılacak, kendini alçaltan ise yüceltilecektir.“ (İncil – Luka 18:9-14)

Acaba bizler bazen bu Ferisi’de kınadığımız düşüncelere kapılmaz mıyız? Kendi doğruluklarımıza güvenip başkalarına (kötüler dediklerimize) tepeden bakmaz mıyız? Örneğin dindarsak, „Çok şükür, ben bu sözde müslümanlar gibi ikiyüzlü değilim. Orucumu tutarım, namazımı kılarım…“ Yoksa dindar değilsek, „Çok şükür bu ikiyüzlü yobazlar gibi değilim. Ben dar kafalı değil, açık fikirli çağdaş bir müslümanım, bütün insanları severim. Kimsenin hakkını yemem. Her insanı eşit sayarım“ diyerek övünmez miyiz?

İsa bunun başka bir boyutunu şöyle açıkladı:

„Dikkat edin! Yapmanız gereken doğru işleri gösteriş için insanların gözü önünde yapmayın. Öyle yaparsanız, göklerdeki Babanızdan ödül alamazsınız…“ (İncil – Matta 6:1)

„Oruç tuttuğunuz zaman, ikiyüzlüler gibi surat asmayın. Onlar oruç tuttuklarını insanlara belli etmek için kendilerine perişan bir görünüm verirler. Size doğrusunu söyleyeyim, onlar ödüllerini almışlardır. Siz oruç tuttuğunuz zaman, başınıza yağ sürüp yüzünüzü yıkayın. Öyle ki, insanlara değil, gizlide olan Babanıza oruçlu görünesiniz. Gizlilik içinde yapılanı gören Babanız sizi ödüllendirecektir.“ (İncil – Matta 6:16-18)

İnsan olarak biz hep başkalarının hakkımızda düşündüklerine önem vermeye meyilliyiz. Fakat aslında tek olan Tanrı’dan korkmalıyız, O’nun övgüsünü kazanmaya çalışmalıyız, değil mi? Dikkat edelim, Tanrı gösteriş için insanların gözü önünde yapılana değil de, gizlilik içinde yapılana bakılıyor. İnsan hep yüze bakar, fakat Tanrı yüreğe bakar.

Yine bu bölümde önemli bir gerçek daha var:

3. Tanrı’nın esas aradığı, gerçek doğruluktur:

Bu da ancak eylemde görülür. Ayetlerde okuduğumuz oruç tutanlar yaptıkları yanlışlıklardan çok yapmadıkları yüzünden suçludurlar. Örneğin, kendi ekmeğini aç olanla paylaşmıyor, yurtsuz düşkünleri kendi evlerine getirmiyor, çıplağı görünce üstünü örtmüyor ve kendi etinden olan diğer insanlar arasında ayrım yapıyorlardı. İşte oruç tutmaları veya kurban kesmeleri bu belirgin açıkları kapatamadı, kapatamazdı da.

Hangimiz bu ölçüye göre affediliriz? Biz kendi canımızın çektiği şeyi aç olana veriyor muyuz? Kutsal Yasa’nın buyurduğu gibi komşumuzu kendimiz gibi seviyor muyuz? Sokaktaki düşkünleri evimize alıyor muyuz?

Ya da On Emir’in ilki olan „Tanrın olan RAB’bi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün aklınla ve bütün gücünle sev“ buyruğu. Bunu sürekli yerine getiren var mı? Tanrı’nın insandan istediği ve ödün vermeyeceği doğruluk, gerçek iç temizlik ve karşılıksız sevgidir. Belirlemiş olduğu doğruluk standartları oldukça yüksek, hatta erişilmezdir. Diğer insanlara pek iyi görünebiliriz ama kutsal olan Tanrı’ya „Hepimiz murdar olana benzedik, bütün doğru işlerimiz kirli âdet bezi gibi.“ diye peygamber itiraf ediyor (Tevrat – Yeşaya 64:6).

Bu nedenle Tanrı bütün insanların durumunu Tevrat, Zebur ve İncil kitaplarında hep şöyle değerlendirir:

„İnsan yüreğindeki eğilimler çocukluğundan beri kötüdür“ (Tevrat – Yaratılış 8:21)

„Akılsız içinden, „Tanrı yok!“ der. İnsanlar bozuldu, iğrençlik aldı yürüdü, iyilik eden yok. RAB göklerden bakar oldu insanlara, akıllı biri, Tanrı’ya yönelen biri var mı diye. Hepsi sapmış, çürümüş sanki, iyilik eden yok, bir kişi bile!“ (Zebur – Mezmur 14:1-3)

„Hiç ayrım yoktur. Çünkü herkes günah işledi ve Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kaldı.“ (İncil – Romalılar 3:22-23)

Bu değerlendirme, hem dindarı hem de günahkârı içerir. Acı sonuç şudur: Her birimiz kendi yolumuza döndük ve günah işledik. Tanrı’nın önünde bizim sevap dediğimiz şeyler bizi asla aklamaz. Günahlarımıza kefâret olamaz. Ama öyleyse sonumuz ne olacak? Tanrı bizden yerine getiremeyeceğimizi mi istiyor? Hayır. Kurtuluş bizden değil, Rab’dendir.

„İŞTE BENİM SEÇTİĞİM KULUM, CANIMIN HOŞNUT OLDUĞU SEVGİLİ KULUM“

Bütün dünya tarihinde bir tek Kişi günahsız bir yaşam sürdürmüştür. Tanrı, Kendisini eksiksiz hoşnut edecek olanı bulmak için çok bekledi. Sonunda, İncil’in ifadesiyle „zaman dolunca“ Tanrı Sözü’nü gönderdi. O, her yanı dolaşarak iyilik yapıyor, İblis’in baskısı altında olanların hepsini iyileştiriyordu. Aç olan binlerce insanı doyuruyor, cine tutsak, çıplak olarak dolaşanları özgür kılıyor, ta ki, giyinmiş, aklı başına gelmiş olarak O’nun ayakları dibine oturdular. En kötü günahkâr sayılanlardan hiç çekinmedi.

Tanrı’nın bütün isteklerini yerine getiren bu kişi, bütün peygamberlerce vaat edilen „Mesih“, yani seçilmiş, meshedilmiş olan İsa’dır. Tanrı’nın Ruhu’nun gücüyle babasız olarak doğdu, kimliğini mucizeler, harikalar ve belirtilerle kanıtladı ve eşsiz, tümüyle hatasız, günahsız bir yaşam sürdürdü.

Görevine başlarken İsa çölde kırk gün kırk gece oruç tuttu ve İblis tarafından her bakımdan denendi. Ama bütün dünyayı saptıran o eski yılanı, ikinci Adem olarak yendi. Tanrı’nın Ruhu’nun gücüyle donanmış olarak çölden Celile’ye dönüp görevini şöyle ilan etti:

„Rab’bin Ruhu benim üzerimdedir. Çünkü O beni, müjdeyi yoksullara iletmek için meshetti. Tutsaklara serbest bırakılacaklarını, körlere gözlerinin açılacağını duyurmak için, ezilenleri özgürlüğe kavuşturmak ve Rab’bin lütuf yılını ilan etmek için beni gönderdi.“ (İncil – Luka 4:18-19)

İsa Mesih’in gücü ve lütfu sayesinde körlerin gözleri açılıyor, kötürümler yürüyor, cüzamlılar temiz kılınıyor, sağırlar işitiyor ve hatta ölüler diriliyordu. Ama bütün bu fiziksel iyiliklerin çok ötesinde İsa ruhsal açıdan yoksullara hizmet etmeye gelmişti. Şöyle dedi:

„Ey bütün yorgunlar ve yükü ağır olanlar! Bana gelin, ben size huzur veririm. Ben yumuşak huylu ve alçakgönüllüyüm. Boyunduruğuma girin ve benden öğrenin, böylece canlarınız huzur bulur.“ (İncil – Matta 11:28-29).

Günahlı insanları temiz kılıp onlara sonsuz yaşam vereceğine söz verdi:

„Yaşam ekmeği ben’im. Bana gelen asla acıkmaz, bana iman eden hiçbir zaman susamaz.“ (İncil – Yuhanna 6:35)
„Dünyanın yaşamı uğruna vereceğim ekmek de benim bedenimdir.“ (İncil – Yuhanna 6:51)
„Oysa benim vereceğim sudan içen sonsuza dek susamaz. Benim vereceğim su, içende sonsuz yaşam için fışkıran bir su kaynağı olacak.“ (İncil – Yuhanna 4:14)
„Diriliş ve yaşam ben’im. Bana iman eden kişi ölse de yaşayacaktır. Yaşayan ve bana iman eden asla ölmeyecek.“ (İncil – Yuhanna 11:25-26)
„Yol, gerçek ve yaşam ben’im.“ (İncil – Yuhanna 14:6)

Peki bu vaatleri nasıl gerçekleştirecekti? İsa Mesih, her şeyden önce günahsız canını günahları bağışlatan bir kurban olarak feda etmeye gelmişti. O’nun ölümü dünyanın günahlarını ortadan kaldıracak değerde kefâret niteliğindeydi. Nitekim Mesih bizleri Tanrı’ya ulaştırmak amacıyla doğru kişi olarak doğru olmayanlar uğruna, günahlara kurban olarak ilk ve son kez öldü. Bu kefâret Tanrı’nın önceden belirlemiş amacı ve önbilgisi uyarınca verildi ve iman eden herkesi kendisiyle barıştırmak için kurban Tanrı tarafından yeterli kabul edildi. Bunun kanıtı olarak da Tanrı, üçüncü gün Mesih’i ölümden diriltti ve daha sonra O’nu dünyanın Kurtarıcısı olarak kendi yanında yüceltti.

Eğer orucun esas anlamı kendini denetlemek ve canını alçaltmak ise, Mesih çarmıhında, başka hiç kimsenin yapmadığı şekilde „oruç tuttu“. İyi olan her şeyden yoksun kaldı ki biz zengin olalım. Orada uğrumuza acı çekerken Mesih çok susadı, çünkü bizim hakkettiğimiz cehennem azabına uğradı. Kurtarıcı İsa, çok sevdiği insanları kurtarmak sevinci uğruna utancı hiçe sayıp çarmıhtaki ölüme katlandı.

İMAN YOLUYLA AKLANMAK

Yukarıda açıkladığımız gibi Tanrı’nın isteği uyarınca Mesih’in bir doğruluk eylemi bütün insanlara yaşam veren aklanmayı sağladı.Doğal insan benliğimizden ötürü güçsüz olan insanın yapamadığını Tanrı yaptı. Aklanmak için yapmamız gereken tek şey O’na tek Efendimiz olarak iman etmektir.

Önümüzde iki yol var:

1) Birincisi; kendi iyi işlerimizle, veya din yasasının gereklerini yapmakla biriktirdiğimiz sevaplardan dolayı günahlarımızın bağışlanacağı ümidiyle gitmekte olduğumuz yol. Ama bu durum için Tanrı’nın Sözü bizi açıkça uyarıyor:

„Yasa kitabında yazılı olan her şeyi sürekli yerine getirmeyen her insan lanetlidir. Açıktır ki, hiç kimse Tanrı katında Yasa’yla aklanmaz.“ (İncil – Galatyalılar 3:10-11)

2) İkinci yol ise; atamız İbrahim’in (ve aslında kurtulan herkesin) aklandığı yoldur. İMAN YOLU. Kutsal Yazılar’a göre İbrahim, Tanrı’nın Mesih vaadine iman ettiği anda aklandı:

„İbrahim Tanrı’ya iman etti ve böylece aklanmış sayıldı.“ (Tevrat – Yaratılış 15:6; İncil – Galatyalılar 3:6)

Bu yola kendimizi gerçekten günahlı kabul dip tövbe etmekle başlarız. Kendimizi Tanrı katında aklamaya yönelik çabalarımızdan vazgeçmemiz gerekir. Günahlarımıza karşılık olarak oruç tutmak, namaz kılmak, sadaka vermek, kurban kesmek vb. gibi işlemlerle gerçekleştirilen „kefâretler“ yerine İsa Mesih’in yerimize olan ölümüyle gerçekleştirilen tek bir kefâreti benimsemek gerekir. Tanrı’nın, kendi vaadini yerine getirecek güçte olduğuna tümüyle güvenmek gerekir. İman eden herkes Tanrı tarafından tamamıyla aklanır. Tanrı’nın karşılıksız armağanı olarak sonsuz yaşam alır. Bu konuda Tanrı’nın vaadi şöyledir:

„Peygamberlerin hepsi O’nunla ilgili tanıklıkta bulunuyorlar. Şöyle ki, O’na inanan herkesin günahları O’nun adıyla bağışlanır.“ (İncil – Elçilerin İşleri 10:43)

„İnsanın yüreğini bilen Tanrı, Kutsal Ruh’u tıpkı bize verdiği gibi onlara da vermekle, onları kabul ettiğini gösterdi.“ (İncil – Elçilerin İşleri 15:8)

Son olarak değerli okuyucumuz, size şunu sormak istiyoruz. Bu iki yolun hangisinden gideceksiniz? (1) Dinsel „iyi işler“le aklanmak yolundan mı? Yoksa (2) Mesih’in lütfuna imanla aklanmak yolundan mı? İkisi birden doğru olamaz.

ÖYLEYSE MESİH’İ İZLEYENLER ORUÇ TUTMAZLAR MI?

Yukarıda yaptığımız açıklamaların hiç kimseyi yanlış düşündürmesini istemeyiz. Daha önce söylediğimiz gibi Kutsal Kitap boyunca Tanrı için oruç tutan kişilerin kendisi tarafından ödüllendirileceğini görmekteyiz. Mesih İsa, öğrencilerinin yapmaları gereken doğru işleri arasında oruçla ilgili şöyle buyurdu:

„Oruç tuttuğunuz zaman, ikiyüzlüler gibi surat asmayın. Onlar oruç tuttuklarını insanlara belli etmek için kendilerine perişan bir görünüm verirler. Size doğrusunu söyleyeyim, onlar ödüllerini almışlardır. Siz oruç tuttuğunuz zaman, başınıza yağ sürüp yüzünüzü yıkayın. Öyle ki, insanlara değil, gizlide olan Babanıza oruçlu görünesiniz. Gizlilik içinde yapılanı gören Babanız sizi ödüllendirecektir.“ (İncil – Matta 6:16-18)

Bu çarpıcı sözlerden iki gerçeği öğrenebiliriz: (1) İsa’nın öğrencileri oruç tutacaklar: Tıpkı bundan önceki ayetlerde fakirlere sadaka verdikleri ve dua ettikleri gibi oruç tutacakları zamanlar olacaktır. (2) Oruç tutmalarının ana prensibi şudur: „insanlara değil, gizlide olan Babanıza oruçlu görünesiniz.“

İncil’de şu veya bu şekilde oruç tutacaksınız diye her hangi bağlayıcı buyruklar bulunmamaktadır. Kilise tarihi boyunca çeşitli Hristiyan mezheplerde değişik gelenekler ve uygulamalar oluşmuştur. Ne var ki bu küçük yazıda bunları incelememiz mümkün değildir. Bunları öğrenmenin en faydalı yolu herhalde kilise yetkililerine çekinmeden soru sormak olacaktır. Yalnız Mesih İsa’nın adını taşıyanların uygulamalarını değerlendirirken İncil’in şu temel ayeti unutulmamalıdır:

„Mesih’le birlikte ölüp dünyanın temel ilkelerinden kurtulduğunuza göre, dünyada yaşayanlar gibi niçin, „Şunu tutma“, „Bunu tatma“, „Şuna dokunma“ gibi kurallara uyuyorsunuz? Bu kuralların hepsi, kullanıldıkça yok olacak nesnelerle ilgilidir; insanların buyruklarına ve öğretilerine dayanırlar. Kuşkusuz bu kuralların uydurma dindarlık, sahte alçakgönüllülük ve bedene eziyet açısından bilgece bir görünüşü vardır; ama doğal benliğin düşkünlüğünü önlemekte hiçbir yararları yoktur.“ (İncil – Koloseliler 2:20-23)

Yani imanlıların oruç tutmaları kuralcı ve şekilci dindarlıktan uzak olmalıdır.

Bununla birlikte Kurtarıcı Mesih’in geri dönmesini beklediğimiz bu sıkıntılı çağda imanlı kişilerin ve imanlılar cemaatinin (yani kilisenin) Tanrı’ya olan ibadeti içerisinde oruç tutacağı durumlar olacaktır.

„Bu arada Yahya’nın öğrencileri gelip İsa’ya, „Biz ve Ferisiler oruç tutuyoruz da, senin öğrencilerin niçin tutmuyor?“ diye sordular. İsa şöyle karşılık verdi: „Güvey hâlâ aralarındayken, davetliler yas tutar mı hiç? Ama güveyin aralarından alınacağı günler gelecek, onlar işte o zaman oruç tutacaklar.“ (İncil – Matta 9:14-15)

Bu söz aynen öyle gerçekleşti ve hala gerçekleşmektedir. Zaman zaman kendilerini duaya ve başka ruhsal hizmetlere adamak için Mesih’in halkı oruç tutarlar. İşledikleri bir günahı Tanrı’ya itiraf ederken üzüntüden oruç tutabilirler. Önemli kararlar vermek üzereyken Tanrı’dan gerekli anlayışı almak ve doğru yolu göstermesi için yardım dilemek için oruç tutup dua ederler. Özetle; Mesih inanlısı, çeşitli sebeplerden dolayı Tanrı’nın önünde alçalıp kendini O’na adamak için oruç tutar.

Bir iki örnekle bu kısa açıklamayı sonuçlandıralım. İncil’in Elçilerin İşleri bölümünde şunu okumaktayız:

„Antakya’daki kilisenin önderleri; Rab’be tapınıp oruç tutarlarken Kutsal Ruh kendilerine şöyle dedi: „Barnaba’yla Saul’u, kendilerini çağırmış olduğum görev için bana ayırın.“ Böylece oruç tutup dua ettikten sonra, Barnaba’yla Saul’un üzerine ellerini koyup onları yolcu ettiler.“ (İncil – Elçilerin İşleri 13:1-3)

İşte bu, oruç tutmanın tipik bir örneğidir. Yine aynı bölümde bu misyonerlik yolculuğunun sonucu olarak oluşan yeni imanlı cemaatleri ruhça pekiştirdikten sonra, elçiler;

„İmanlılar için her toplulukta ihtiyarlar seçtiler. Dua ve oruçla onları, inanmış oldukları Rab’be emanet ettiler.“ (İncil – Elçilerin İşleri 14:23)

Son olarak Mesih imanlıları, tutacakları orucun süresi ve şeklini kendileri saptarlar. Tek başına, gizlilik içinde ya da bir grup veya cemaat olarak tutabilirler. Her şeyden önce, oruç zorunluluktanmış gibi değil, ama gönüllü, içtenlikle tutulmalıdır. Sonuçta Tanrımız bize şunu sorar:

„Oruç tuttuğunuzda gerçekten benim için mi oruç tuttunuz?“ (Tevrat – Zekeriya 7:5)

 

Lütfi Ekinci

Categories: türkisch

Ateizm – Teizm

Çelişkili savlarıyla tanınmış filozof Friedrich Nietzsche (1844-1900) şöyle demiş: „Tanrı nerelere gitti? Bak, dinle; sana söyleyeyim: Biz onu öldürdük. Senle ben! Onun katili biziz… Tanrı ölüdür ve ölü kalacaktır.“ Ateizm tarihin çok öncelerine uzanır. Davut (İ.Ö.yalaşık 1000) Mezmurlar’da şunu belirtir: „Akılsız kişi yüreğinde, ‚Tanrı yoktur‘ dedi.“ Ardından, Davut bunun nedenine gider: „Bozuldular, iğrençlik işlediler; iyilik eden yok!“ (Mezmur 14:1 7; 53:1 6). Çeşitli görüşler, felsefeler, yorumlar, Tanrı inancını enikonu eleştirenler Tanrı denen bir varlık yoktur sonucuna varmanın ardından sorunun daha derinine hiç eğilmeden tüm savı noktalayıveriyor. İnsanın bozukluğu, kudurganlığı iyiye değil kötüye belirti.. Bunlar nereden kaynaklanıyor, insanlığın başına nasıl çorap örebiliyor, temeldeki düzensizlik hangi ana noktada odaklanıyor? Bu sıradan bir sürü düğüm noktası bilerek ya da bilmeyerek yanıtsız bırakılıyor. Üstelik, Tanrı diye biri yoktur diyen bazıları düpedüz tanrı kesiliyor, dağlardan yüksek sorunları kendi çözüm yöntemiyle çözebildiğini düşünüyor.

Önceki yüzyılın son elli yılında bazı genç filozoflar bu çağda artık Tanrı’ya yer ve gerek kalmadığını varsaydı. Ademoğlunun şaşırtıcı başarıları hızla akan zamanda beliriyor dendi: Teknoloji, atom, uzay, fizik, elektronik gereçler, bilgisayar, kitlesel iletişim ve bu sıradan bir sürü buluş insanın kesin egemenliğini kanıtlamakta. Evrim kuramının etkinliği akıllarda büsbütün oturmuştur.. Bu çağdaş düşünürlere göre kişinin Tanrı kanışı bilinçaltı, hatta bilinçdışı kuramlardan kaynaklanmakta.

Ateizmin Türkçesi tanrıtanımazlıktır. Çeşidi pek çoktur. Bunu esinleyen görüşler: Yeni Çağ felsefesi, Derin Düşünce Erişimi (TM), Panteizm (tümtanrıcılık), Fatalizm (kadercilik), Nihilizm (hiççilik), Varoluşçuluk, Darwincilik, Marxizm, bilimsel hümanizm, bilimsel doğacılık, Ampirizm (deneycilik) ve daha birkaçı.. Görüldüğü gibi madalyanın ters tarafında ayrı bir çeşit tanrı inancı oluşturma çabaları fokurdamakta. Ademoğlu Tanrısız yaşayamıyor. Sizin bildiğiniz Tanrı yok ama şöylesi var diyerek derindeki ihtiyaca kendi icatlarını sunuyor.

Charles Darwin (1809-1882) kurulu düzende vahşet öğesine değinerek Tanrı’ya inancı dışladı. „Biyolojik varlıkların yok olmamak için savaş sürdürdüğü bir ortamda Tanrı kavramı düşünülemez“ dedi. Karl Marx (1818-1883) Tanrı inancını acıları yatıştırmaya yarayan insan buluşu afyon diye nitelendirdi. „Bununla yaşama ölüme belirli bir anlam konularak sınıfların savaşını etkisiz kılma amacı kovalanıyor“ dedi. Sigmud Freud (1856-1939), „Ana babanın çocuklar üzerinde bir tür avutma, uyutma yolu aramasının çocukça bir çabasıdır inanç konusu“ dedi. Sav ardına sav uçuşuyor, her kafadan bir ses çıkıyor. Elbette bütün bu düşüncelerin bağlıları çok.

Çoktanrılığı, İmparator tapınışını temel zorunluluk kılan Roma düzeni Mesih bağlılarını ateizmle suçladı! Onlarsa bunu tek Tanrı’ya karşı günah sayarak kesinlikle kınadı, birçokları aslanlar çukuruna atıldı. Kutsal Söz’de ateizmin hem tanımı, hem de kökeni şu çözümleme diliyle sergilenir: „O’nun göze görünmeyen nitelikleri —başlangıcı sonu olmayan gücü ve tanrılığı— dünyanın yaratılmasından bu yana yapılan işlerden anlaşılmakta ve açık açık görülmektedir. Onun için hiç özürleri yoktur… Tanrı’yı bilme aşamasına gelmeyi onaylamadıklarından, Tanrı onları uygunsuz işler yapmaları için onaylanmayan düşünceye teslim etti. Onların varlığında her tür bozukluk, aşağılık, açgözlülük, kötülük doldu taştı. Çekememezlik, adam öldürücülük, kavgacılık, düzenbazlık, bayağılık onları tepeden tırnağa dek sardı. Dedikoducular, başkalarını çekiştirenler, onu bunu aşağı görenler, büyüklenenler, ana baba sözü dinlemeyenler, düşüncesizler, sözünde durmayanlar, sevgi nedir bilmeyenler, sevecenlikten yoksun kişiler“ (Romalılar 1:20,28 31).

Tanrı’yı dışlamak çetin iş değil. Ama O’nu yok saymanın sonuçları değinilen kesimde belirtildiği gibi, tehlike göstergesidir. Tanrı yok diyerek O’nun yasalarını hiçe sayalım, böylece kargaşa dünyasına bir fol da biz yerleştirelim. Ateizmin nedenleri arasında bir sürü bozukdüzen din ve dinsellik uygulaması da sırıtmakta. Filozofların babası Sokrates şöyle diyor: „Dikkatle araştırılmayan yaşam yaşanmaya değmez!“ Bu özdeyişi şu düzgüyle koşutlamak yanlış olmaz: „Dikkatle araştırılmayan inanç inanmaya değmez!“ Maddesel, zamansal, dinsel kavram ötesindeki gerçeklere kafası kapalı durmak, temel konulara ilgisiz kalmaktır.

Öncesiz-sonsuz çağlar Tanrısı insan yorumlarıyla bilinemez, din uygulamalarıyla O’na erişilemez. O’nu herkese tanıtan, tanrısal doluluğun O’nda konut kurduğu biri geldi yeryüzüne: „Hiçbir vakit, hiç kimse Tanrı’yı görmedi. Ancak Baba’nın bağrında olan biricik Oğul O’nu bildirdi“ (Yuhanna 1:18). Ve Mesih kesin yetkiyle vurguladı: „Gerçeği bileceksiniz ve gerçek sizi özgür kılacaktır“ (Yuhanna 8:32). Tanrı’yı bilmek özgürlüktür. Biçimsel-töresel çabalar ötesinde, elle tutulur sevgisi ilişkisinde diri Tanrı’yla tanışmanın gönenci bambaşkadır.

Teizm

Teizm ateizmin tersidir. Kendisini ateist nitelendirenin aklını kurcalayan bir sürü takıntı var. Düşünen kişinin sorunlara birer soru işareti çekmesi doğaldır. Soruların bir kesimi sağlıklıdır; kişiyi kanışlı bilgiye götürebilir, sağduyulu teizme iletebilir. Birkaçına değinmek bu çetin konuya ışık saçabilir: Tanrı olsa ne olur, olmasa ne olur? Bu hiçbir şeyi değiştirebilir mi? Tanrı varsa şu dünyanın, doğanın, insanlığın haline baksın da yarattığı allak bullak ortama sıkılsın! Tanrı’nın varlığını nereden bilebilirim? Tanrı inancı körü körüne bir atılım değil mi? Aklın, mantığın çaresizliğini kim özler? Aklın kabul edemediği şeye YOK denir. Kendimi çok zorluyorum, ama inanamıyorum. Var dersem kendimi kandırmış sayılmaz mıyım? Çevrem Tanrı’ya inananlarla dolu. İnanıyorlar da ne değişiyor sanki? Onlar benden iyi mi? Allah-ü-ekber bağırışlarıyla adam öldürenlere ne denecek? Allah adı birçokların ağzında bir silah değil mi? Tanrıcı’ya göre O iyiyi onaylıyor, kötüyü de yargılıyor. Oysa neyin iyi, neyin kötü olduğunu kim söyleyebilir? Hangi inancın ölçüsüyle ölçülebilir bunlar?

Bu tür soruların ardı arkası kesilmez. Tümünü yanıtlamak çok uzun çaba. Hiç kuşkusuz ardından yenileri belirecek. Soruların bazısı iyi düşünülmüş; hem de haklı. Ne var ki, bunlar konunun can damarına basmıyor; çünkü kusurlu, kişisel uslamlamalı, zamana mekana kısıtlı, ölümlü yaratık aklından kaynaklanıyor. Ateizmi esinleyen sorunların birkaçına eğilebiliriz: Bu kanışı taşıyan ya da yayan belki küskünlük duygusuyla bocalıyor. Beyin jimnastiği yapıyor. Canını sıkan kalıp-laşmış Tanrı pekiyiciliğine rest çekiyor, çevresindeki acı ıstırap onu sarsıyor, vb.

Ateistim diyene doğrultulacak sorular da var: YOKTUR dediğiniz Tanrı düşüncenizde nasıl biridir? Bir kuram ya da savlama ürünü mü? Kişiliği olmayan, ne olduğu belirsiz bir din önderi mi? Ademoğullarına keyfi şeriat kuralları veren mi? Milliyetçilik duygularını okşayan, düşmanına düşman kesilen yanlı bir varlık mı? İnsanlara kitap gönderen bir üstat mı? Varlıklının yanında yer alan maddeci bir sermayeci mi? Zayıfın savunmasızın ezilmesini onaylayan mı? Öncekiler gibi bunlar da uzayabilir. Şaşırtıcı çelişkiler zinciri durmadan karşımızda sırıtıyor: Kısıtlı kısıtsızı nasıl anlayabilir? Zamana mekana sınırlı sınırsız olanı nasıl bilebilir? Yaratılan Yaratan’ı nasıl çekiştirebilir? (bkz. Eyub 38:4).

Tüm arayışa karşın dinler kesin bir bilgi sağlayamıyor. Kimisi Tanrı’yı kişilikten yoksun, niteliği bilinmeyen kaderci, çok yüksek bir varlık olarak tanıtıyor; kimisi binlerce yersel tanrıda belirdiğini söylüyor; kimisi en sonunda bütün ruhları içine çeken evrensel ruh olduğunu varsayıyor. Kimisi çok ırakta kabuğuna çekilmiş salt kendini düşünen, hükmünde haksız yaşlı birini tasarlıyor..

Bütün din kurucularından apayrı özellikle, güçle, yaşam vermekle insanlığa gelen İsa Mesih şöyle tanıtılır: „Her şeyin başlangıcından önce Tanrısal Söz vardı. Tanrısal Söz Tanrı’yla birlikteydi ve Tanrı neyse Tanrısal Söz O’ydu. Başlangıçta Tanrı’yla birlikteydi… Tanrısal Söz beden oldu aramızda yaşadı. O’nun yüceliğini Baba’dan gelen biricik Oğul’un yüceliği niteliğinde gördük“ (Yuhanna 1:1,2,14). Mesih, „Ya Rab, Baba’yı bize göster“ diyen bir öğrencisini şöyle yanıtladı: „Beni görmüş olan Baba’yı görmüştür… Ben Baba’dayım, Baba da bendedir… Ben ve Baba biriz“ (Yuhanna 14:9,10; 10:30). O, insan bedeni kuşanan tek Tanrı’dır; Tanrı’nın öncesiz-sonsuz biricik Oğlu.. „Oğul’u Baba’dan başka kimse bilmez. Baba’yı da Oğul’dan başkası bilmez. Bir de Oğul’un kendisine Baba’yı açıklamak istediği kişi Baba’yı bilir“ (Matta 11:27).

Tanrı kimdir? „Tanrı sevgidir“ (I Yuhanna 4:8,16). Bunun kanıtı, Mesih’in biz insanların öz niteliğiyle dünyamıza gelip acılarımızı, ıstıraplarımızı, günahımızı, yargımızı kendi üzerine yüklenerek yerimize ölmesidir. Aynı kesimde şu düşündürücü söz vurgulanır: „Sevgi Tanrı’dandır ve seven kişi Tanrı’dan doğmuştur, Tanrı’yı bilendir“ (7). Sevgi insan başarısı değildir. Kaynağı sevgi olan Tanrı’dandır, O’nun armağanıdır. Tanrı en kötü günahlıyı sever, kayrasıyla onu arıtır. O kişi yeniden doğar, Mesih’in buyruğunu sayar: „Sen de git, düşmanını sev!“ Tanrı’yı bilmenin sonuçları doğaötesidir.

Günahsız olan günahlılar için öldü. Evrensel Yargıç yargılanarak öldü. Ölümsüz, ölümlüler yerine öldü. Seven, herkesin kinini üzerine topladı; sevgi nedir bilmeyenlerin elinde kanını akıttı. Ama mezarda kalamazdı. Ölümü ne kaza, ne tecelli, ne de suikast idi. Üçüncü gün diriliş bedeniyle, tanrısal görkemle, apaçık yengiyle dirildi. Kırk gün sonra öğrencilerinin gözü önünde, oradan geldiği yücelere ayrıldı, inanlılarına Kutsal Ruhu’nu gönderdi. Askeri, siyasal, ümmetçi bağlılıklar ötesinde bulunan inanlılar topluluğunu oluşturdu. Bu yüzden Tanrı’yı kanıtlı güvenlik-le tanımak tek yolladır: „Tanrı Oğlu’nun geldiğini ve Gerçek Olan’ı bilmemiz için bize anlayış verdiğini biliyoruz. Biz Gerçek Olan’ın bağlılığındayız: O’nun Oğlu İsa Mesih bağlılığında. Bu, gerçek Tanrı’dır ve sonsuz yaşamdır“ (I Yuhanna 5:20). Mesih çağırıyor: „Ey bütün yorulanlar ve ağır yük altında yıprananlar! Bana gelin. Sizleri dinlendiririm“ (Matta 11:28).

Categories: türkisch

Tanrı Sevgidir

„Tanrı sevgidir“ (I Yuhanna 4:8,16). Tanrı öncesiz çağlardan beri var olduğundan sevgi O’nun ezeli niteliğidir. Akla çok doğal bir soru gelir: Kurulu düzen ve olan varlıklar yaratılmadan önce var Olan Tanrı bu sevgiyi kime doğrultabilirdi? Nesnesi olmayan bir eylem eylem sayılamaz! Kısacası, Sevgi olan Tanrı öncesiz çağlarda sevgisini acaba kime gösteriyordu? Allah’ın vahid özelliğini sürekli olarak vurgulayanların bu sorunda güçlüğü belirgindir. Tanrı’nın yanında her zaman sevebileceği biri olmadan O’nun sevgi niteliğinden söz edilemez. Bu çelişkide Allah, herhangi bir varlık yokken sevgisiz bir kuramdı. Çünkü sevilecek biri olmaksızın sevgi bir varsayımdan öte gidemez. Ne var ki, ezellerden bu yana var olan Tanrı aynızamanda ezellerden beri sevgidir, sevendir.

Evet, Tanrı öncesiz çağlardan bu yana sevendir. Öyleyse kimi seviyordu? Bu köklü sorunun doğal yanıtını Yeşua (İsa) Mesih’in Baba’ya yükselttiği hamttan ve duadan öğrenelim: „Çünkü Sen beni dünyanın kuruluşundan önce sevdin“ (Yuhanna 17:24b). Yeşua Mesih aynı dua konuşmasında Baba’ya içtenlikli dileğini yükseltti: „Şimdi, ey Baba, dünya olmadan önce yanında taşıdığım yücelikle katında beni yücelt“ (17:5). Bu belirgin sözle Mesih’in zamansız öncelerden -daha doğrusu öncesizlikten- Baba Tanrı’yla birlikte varlığı apaçık kanıtlanır. Tanrı Sözü’nün birçok kesiminde belirtildiği gibi, Yeşua Mesih zaman-mekan kavramı olmayan çağlarda daima Baba Tanrı’yla birliktedir. O’nunla bir arada yücelenmektedir. Baba Tanrı tarafından kusursuz sevgiyle sevilmekte, O da Baba Tanrı’yı kusursuz sevgiyle sevmektedir. Bu ezeli Baba-Oğul ilişkisinde sevgi olarak bilinen bağlantının karşılıklı, aralıksız kararlılığını, özgülüğünü, inişi olmayan doruğunu görmekteyiz. Sevgi sorumluluğunda falsolu davranışlarla bocalayan adamoğulları somut ve işlerlikli sevgiye bakarak mest olsun!

İncil bu canlı konuyu sürekli geliştirir: „Baba Oğul’u sever. Her şeyi O’nun eline vermiştir“ (Yuhanna 3:35). „Baba tüm yargılamayı Oğul’a vermiştir“ (5:22,27). „Ne diyeceğimi ne konuşacağımı beni gönderen Baba buyurdu“ (12:49). Görünüşünün değiştiği metamorfoz (başkalaşma) dağında İsa Musa’yla, İlyas’la buluşunca, buluttan gelen bir ses şöyle konuştu: „Sevgili Oğlum budur; O’ndan hoşnutum. O’nu dinleyin“ (Matta 17:5). İsa’nın yeryüzündeki yaşamı, hizmeti her an Baba’ya taşıdığı kopmaz-değişmez sevgiyle belirlendi: „Ama dünya Baba’yı sevdiğimi anlasın diye, Baba’nın bana verdiği buyruk uyarınca iş görüyorum“ (14:31). İsa Tanrı yetkisiyle konuştu: „Her şey bana Babam tarafından verildi. Oğul’u Baba’dan başka kimse bilmez. Baba’yı da Oğul’dan başkası bilmez. Bir de Oğul’un kendisine Baba’yı açıklamak istediği kişi O’nu bilir“ (Matta 11:27). „Ben Baba’dayım, Baba da bendedir“ (Yuhanna 14:10).

Tanrı’yla Oğlu Mesih arasında ezellerden bu yana süregelen özel bağlantı kavranmazsa egemen Tanrı’yı tanıyabilme çabası havanda su dövmekle eşittir. Sadece Baba Oğul’u insanlığa açıklar, öte yandan da Oğul Baba’yı dileyene açıklar (11:25, 26). Tanrı bilgisine erişmek ancak Oğul’u bilmekle gerçekleşebilir. Oğul’u bilmek de sadece Baba’nın bunu bireye açıklamasıyla aydınlığa çıkabilir. Ne Baba, ne de Oğul din öğretileriyle, felsefe araştırmalarıyla, kutsal sayılan yerlere koşmakla, tasavvuf (gizemcilik) yoluyla bulunabilir. Din yorumcularının Baba Tanrı ve Oğul Tanrı bilgisini kavrayamaması bu eksiklikten kaynaklanır (bkz. Yuhanna 6:57). Baba’yla Oğul arasındaki ezeli-ebedi sevgiyi tanımamak, bireyi sevgi gönencinin bütünlüğünden yoksun bırakır. Aynızamanda o kadını ya da erkeği sevilmeyen birer yetim durumuna getirir.

Baba’nın Sevgisini Oğul Getirdi

Baba’yla Oğul arasında sürüp giden sevgi, sevgisiz insan soyuna aktarılmasaydı sevgi bir varsayım olmaktan öteye gidemezdi. „Hiçbir vakit hiç kimse Tanrı’yı görmedi. Ancak Baba’nın bağrında olan Biricik Oğul O’nu bildirdi“ (Yuhanna 1:18). Oğul’un Baba’yı insana bildirmesi uygulamalı, işlerlikli sevgiyledir. „Biz daha günahlı iken Mesih bizim yerimize öldü. Tanrı bize sevgisini bununla kanıtlıyor“ (Romalılar 5:8). Tanrı’nın insana sınırsız sevgisini yaşam deneyimiyle bilmek O’nun Oğlu Mesih’in günahımıza karşılık kefaret niteliğinde öldüğünü kabul etmekle gerçekleşir. Bunun dışında, „Tanrı beni sever“ demek felsefi bir kuram olmaktan öteye gidemez. Zaten İsa’yı tanımadan Tanrı sevgisinden söz edilemez.  „Sevgi bundadır. Biz Tanrı’yı sevmedik. Doğrusu O bizleri sevdi ve günahlarımızı gidermesi için bağışlamalık olarak öz Oğlunu gönderdi“ (I Yuhanna 4:10).

İncil’in belki de en iyi bilinen, sayısız insan tarafından bellenen ve benimsenen bildirisi şudur: „Çünkü Tanrı dünyayı o denli sevdi ki, biricik Oğlu’nu verdi. Öyle ki, her kim O’na iman ederse nahvolmasın. sonsuz yaşama kavuşsun“ (Yuhanna 3:16; bkz. I Yuhanna 4:9). Tanrı katında en tiksindirici yaratık eylemi günahtır. Hiç kimse din yoluyla, hayır-sevapla, kişisel uğraşlarıyla günahından arıtılamadı şimdiye dek. Canın kurtuluşu sadece Tanrı’nın şaşırtıcı sevgisinden kaynaklanır. Günah tutsaklığında çırpınan insan soyuna İncil’in değişmez müjdesi budur. Canın günahtan arıtılışı Tanrı kayrasıyladır (inayet), Tanrı’nın salt İsa Mesih aracılığıyla bize erişen sevgisi yoluyladır. Tanrı’nın insana karşı o görkemli sevgisi İsa Mesih olmadan bilinemez, bunun gönencine gelinemez: „Bizleri karanlığın egemenliğinden Tanrı kurtardı ve çok sevdiği Oğlu’nun hükümranlığına aktardı“ (Koloseliler 3:13).

İsa Mesih inanlılarına bu sevginin sınırsızlığını sonsuzluğunu şöyle tanımladı: „Baba’nın beni sevdiği gibi ben de sizleri sevdim. Sevgimde kalın“ (Yuhanna 15:9). Baba’nın Oğul’a taşıdığı sevgi, Oğul’un inanlısına taşıdığı sevginin örneğidir. Bu sevgide yaşamayan, yeryüzü çöllüğünde yitik, yetim bir yolcudur. Hem de sonsuzu karanlık! Çünkü insana bollukla açıklanan Tanrı sevgisini tatmamıştır. O’ndan sürekli sevgi kaynayan Mesih’i muhtaç yaşamının Baş’ı yapmamıştır. „Bedenin -kilise topluluğunun- Başı’dır O. Her şeyin başlangıcıdır, ölüler arasından ilk-doğandır. Öyle ki, her şeyin en önde bulunanı olsun“(Koloseliler 1:18).

İsa Mesih Baş’tır. Bilindiği gibi ademoğlunun her işi uğraşı, eylemi baştan kaynaklanarak yönetilir. Ne var ki. günahlı insanın başı çok kez yanlış ve zararlı, hatta yıkıcı kararlar verir. Günahsız, kutsal Mesih topluluğunun Başı olunca, o Baş’tan hiçbir bozuk-düşük yöntem çıkamaz. „O’nun sağlayışıyla bedenin değişik parçaları birbirine uymakta ve tüm beden eklemlerle bağlantıda tutulmaktadır. Böylece her değişik parça kendine düşen işi yaparken bedenin büyüyüp gelişmesine ve bir yapı gibi kendisini kurmasına sevgi aracılığıyla katkıda bulunmaktadır“(Efesoslular 4:16). Bu Baş günahlı insan için yaralandı, hak etmediği ölüme yargılandı. Bunu seni sevdiğinden yaptı. Böyle bir Baş’ın yönetimine gelmek varlığı besleyen sevginin kanatlarıyla uçmak, sürekli sevinçte ve gönençte mest olmaktır.

Yeryüzünde sevgisiz, babasız, Başsız bocalayan ademoğullarına Tanrı’nın belirgin sevgisi ‚Beden kuşanma‘ olgusunda erişti: „Tanrısal Söz beden oldu, kayra ve gerçekle dolu olarak aramızda yaşadı. O’nun yüceliğini Baba’dan gelen biricik Oğul’un yüceliği niteliğinde gördük“ (Yuhanna 1:14). Öncesiz çağlardan bu yana Tanrı’da barınan sevgi beden aldı, erden kız Meryem’den doğdu, insan olarak yaşadı: Günahsız bozuksuz yaşam. Sevgiyle dolu yaşam. Sağa sola koşarak mucizeleriyle insanın yardımına koşan yaşam; çobansız ademoğluna Çoban, yetime Baba, yitik insana Baş olabilen egemen.

Sevgi Kitabı İncil

İncil sevgi belgesidir. Kinle, öç alıcılıkla oluk oluk kanla, savaşla, cihatla, terörizmle, sen sen, ben ben çatışmalarıyla nefes alamayan şu günahlı soya İncil’in sevinç ulaştıran müjdesi biricik panzehirdir. Tanrı’nın sevgisi O’nun biricik Oğlu İsa Mesih aracılığıyla tüm insanlığa kurtuluş sağlayışıyla belgelendi. İnsan kavramını aşan sevgi yaşam sağlayan, sonsuz güvenliğini kanıtlayan sevgidir. Tanrı İsa Mesih’i ‚günahlıların dostu‘ kıldı (bkz. Luka 7:34). İnsan sevgisi ayrım yapıcı, seçicidir; Tanrı’nın sevgisi her soydan her boydan herkesi kucaklayandır. Bunu değerlendiren ‚Tanrı çocuğu‘ yetkisiyle donatılır (bkz. Yuhanna 1:12). Buna karşı Tanrı sevgisini yadsıyan ‚tanrısal öfkenin çocuğu‘ dur (bkz. Efes. 2:3), ‚iblisin çocuğu‘ dur (bkz. Yuhanna 8:44). Tanrısal kucaklamayı tepen ve yeniden doğuşu değerlendirmeyen, Tanrı düşmanıdır, kincidir. Budur ademoğlunun doğal durumu. Yeniden doğan can Tanrı sevgisinin kavramına ve kıvancına gelir. İsa Mesih’in sevgisiyle donatılan, insan kardeşini kendisi gibi sever. Düşman olarak bilineni, kendisine baskıda bulunanı sever. Sevgiyi gösterirken İsa’nın bağlısı olduğuna tanıklık eder, eylemiyle bunu sergiler (bkz. Yuhanna 13:35).

Budur İsa’ya bağlılığın göstergesi. Ne törecilik ne de biçimcilik; tersine tanrısal sevgiyi işlerliğe koyuculuk. Din kitaplarında, insanlık edebiyatında sevgiyle ilgili en gerçekçi ve düşündürücü tanıtma İncil’dedir (bkz. I Kor. 13). Bu, din şartlarının, şeriat icaplarının toplamını solda sıfır bırakır, bunların karşısında Everest zirvesi gibi yükselir. Bu belgede Mesih’in öz varlığı, Tanrı’nın temel niteliği O’na iman edene aktarılır; Mesih bağlısının mülkü ve gönenci olur. Tanrı sevgisi ayrıntılı din kuralları değil, bütünüyle insanın varlığında kişileşmedir. Tanrısal Söz beden oldu, aramızda yaşadı. Mesih’in sevgisi O’na iman edende beden olur; et, kan, deri alır, insanlar arasında yaşar. Bu tür parlak gelişimi özlemeyen düşünülebilir mi? „Mesih İsa bağlılığında olana ne sünnet edilmenin, ne de edilmemenin bir yararı vardır. Önemli olan, sevgi yoluyla etkisini belirten imandır“ (Galatyalılar 5:6).

İncil Sevgi Kitap’ıdır; çünkü İsa Mesih’i insanlığa tanıtan tanrısal yazıdır. İsa Mesih’in temel özelliği ve niteliği, insanların kurtuluşu ve sonsuz esenliği için kutsal canını seve seve kurban etmesidir. „Kimsede insanın dostları yararına canını vermesinden daha üstün sevgi yoktur“ (Yuhanna 15:13). Mesih’in kayıp insan yararına canını vermesi anlaşılamayan gizemli sevgidir. Olabilir ki, ademoğlu insan kardeşi için ölümü göze alır. Yakınını tehlikeden, belki de ölümden kurtarmak için canını gözden çıkarır. Ama bu eylem insan kardeşi Tanrı yargısından, gelecek başka saldırılardan kurtaramaz. Yine ayrı bir insanın vatan sevgisiyle canını vermesinden de söz edilebilir. Ne var ki, bununla o vatan sarsılmaz, kesin güvenliğe oturmuş sayılamaz. Mesih her günahlıyı dostu yerine kor. Kimse, „Aman bir kurtarıcı çıksa da suçlarımı ödemek için ölse!“ demeden Mesih öncesiz sevgisiyle günahlıyı kurtarmaya geldi, öldü, dirildi. Buna karşın, bazı kuşaklarda İsa Mesih’in ölümü, dirilişi bile yadırganmakta, yadsınmakta!

Ademoğulları bu tür çelişkili, aldatıcı tutumla Tanrı’ca sunulan inanılmaz sevgiyi tepmekte. Tanrı sevgisini dışlayanı Tanrı yargısı bekler. İsa Mesih bu günahın Kutsal Ruh’a karşı sövgü olduğunu, o insana bağışlama olanağı kalmadığını anımsatır (bkz. Luka 12:10). Mesih’in sevgisinden kaynaklanan tanrısal kurtuluşu geri çevirenin tanrısal yargıyla çok nahoş bir buluşması ileridedir.

Tanrı’nın sevgisini tatmayan Tanrı’yı anladığını savunamaz. İncil’de açıklanan Tanrı sadece sevgisi ilişkisinde bilinebilir. Bunun dışında din yoluyla Tanrı’yı kavramaya çalışan, dökme suyla değirmen döndürmeye çabalar. İncil’de insana tanıtılan Tanrı, sevgiyle herkese yaklaşan, yaralarımızı sevgiyle sarandır. Buna karşı, Allah-ü-ekber çığlıklarıyla kanlı eylem yapanların kendisini İncil’de açıklayan Tanrı’dan zerre kadar haberi yoktur. Bunlara sevgiyle, acımayla, İncil’deki sevgiyi işlerliğe koyan diri Tanrı’yı tanımakla yaklaşılsın! İsa Mesih’in öncesiz-sonrasız Babası.. Baba’nın bağrından yeryüzüne inen Tanrı Sözü, Tanrı sevgisi İsa Mesih’in insanlığa açıkladığı Tanrı’dan başka Tanrı yoktur. O’nu tanımak sonsuz yaşamı görmektir (bkz. Yuhanna 17:3).

Dinsel eylem yapanlar, canlı bombalar suçsuz insanlara ölüm getirir, işkence çektirir. Öte yandan, seven Tanrı’nın eylemi suçlu insanlığın kurtuluşu-esenliği yararına işkenceler çeken öncesiz-sonsuz Mesih’in haçta canını vermesidir. Varlığında taşıdığı sevgiyi ve yaşamı kurtardığı canlara bollukla sağlayan.. Sevgi Tanrı’nın öz niteliğidir. Annenin evladına beslediği sevgiden çok daha derindir bu (bkz. Yeşaya 49:15, 66:13). „Evet, seni ebedi sevgi ile sevdim“ der O (Yeremya 31:3). İncil’de tanıtılan Tanrı sevdiği kişide herhangi bir dinsellik, iyilik, geçerlilik, yararlılık arayıp bulduğu için değil, doğallıkla kendiliğinden sever. En değersiz insana değer biçip onu sever, kurtarır, seven-sevilen biri kılar (bkz. Yasanın Tekrarı 7:7).

Öz niteliği sevgi olan Tanrı’nın karşısına beraberindeki günah-kin çıkınıyla çıkamazsın. O’nun sevgi sunusu Tanrı Kuzusu Mesih dururken niçin çıkasın? Tanrı sevgisi ötesinde hiçbir barınağa bel bağlama. Varlığını sınırsız sevgiyle dolduramayan yeteneksiz icaplara, törelere, kişisel meziyetlere umutlanma, seni sevgiyle kucaklamak isteyen Mesih’in yaralı ellerine imanla teslim ol! O seni arıtır, kurtarır sonsuz yaşama kavuşturur.

Categories: türkisch

Affedilenler – Affedilmeyenler

Tufandan önce en önde beliren günah neydi? „Yeryüzü bozulmuş, kan akıtıcılıkla dolmuştu“ (Yaratılış 6:11,13). O günahlı soyu kurtarma doğrultusunda ne yaptı Tanrı? Yüz yirmi yıl boyunca Nuh’u doğruluk sözünün yayıcısı kıldı; yalvarırcasına herkesi tövbeye çağırdı (bkz. Yaratılış 6:3; II Petros 2:5). Ama o küstah kuşak kötülüğünde direndikçe direndi, Tanrı’nın bağlısı Nuh’la sanki alay etti. Sonunda Tanrı’da katlanış kalmadı. Dünyaya sayısız kuşak geldi o günden bu yana; ademoğlunun bozukluğunda bir değişiklik olmadı.

Tarihin doruğunda Tanrı’nın diri Sözü insan oldu; öldü ve dirildi, kefaretiyle günahlılara af sağladı. Tanrı’nın hak edilmeyen kayrasını değerlendirenler affedildi. Bu sunuyu teperek günahında direnenler Hak Yargıç’ın sonsuz yargısına uğradı. İnsanlık bu iki kesime ayrılıyor. Nuh’un kuşağında işlenen kötülükler biteviye sürüp gidiyor. Günah fokur fokur kaynıyor, öz niteliği kutsallık olan Tanrı sanki dışlanıyor. Gerçi, dinler ve dinsel uygulamalar bol. Ne var ki, bunlar günahı affettiremiyor. Ademoğlu kaba kuvvetin çeşitlerini soğukkanlılıkla bütünlüyor. Neydi, binlerce insanla birlikte o yüksek binaları uçaklarla, yolcularıyla yerle bir eden hunharlık? Bedene gizlenen patlayıcılarla nice kişiyi öldüren, sakat eden canlı bombalar kimin buluşudur? Suçsuz kişileri rehine yapıp ocakları söndürenlere bu ilhamı veren kimdir? Tümü taş yürekli, affedilmemiş helak yolcusu.

Kendisini bu türden aşırı zorba yerine koymayan, belki de daha az günahlı sayan insan içinden sorsun: Ya ben, affedilen biri miyim? Ruhumda bu güvenliği bilen, kutsal Tanrı katında esenlik-barış gönencine eren, günahtan arıtıldığıma kesenkes tanıklık edebilen, sonsuz güvenliğiyle sevinen. Ve çok önemli bir aşama: Kinden öç alıcılıktan özgür müyüm?

Günah diye bilinen o yedi başlı ejderhanın en katı saldırısı Golgota tepesinde belirdi. Orada İsa’yı haça mıhladılar, kanını akıttılar. Ne var ki, hak ve adaletli Yargıç Mesih’in kutsal kanını affetme gereci yaptı, panzehir kıldı. O’nun acımazlıkla öldürülmesini ölümden dirilişin yöntemi ve temel güvencesi olarak saptadı. Ölen Mesih haçtan şu çarpıcı duayı yükseltti: „Baba, onları bağışla; çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlar!“ (Luka 23:34). İsa çarmıhta kanını akıtırken günahın egemenliği son haddine dayandı. O’nun kanı günaha gereken kefareti sağladı, en kötü günahlıya kayrasal af kapısını açtı. Buna iman edene.. Kurbanlık koyun ne olduğunu kavrayamaksızın bilgisizlikte ölür. Ama kurtarıcı İsa tüm gelişimi bilerek, isteyerek öldü; kurtulmalık ölümü kendisine sevinç verdi.

Egemen Tanrı isteseydi affedilmemiş günahlıları çarpıp belirli bir inancın varsaydığı gibi Mesihi’ni göklere alabilirdi! Böyle bir eylem insan soyunu afsız bırakırdı. Hak Tanrı bu tür mucizeden daha köklü eylemi bütünledi çarmıhta: Affedilenler topluluğunu oluşturdu. „Kan dökülmeden günah bağışlanması yoktur“ (Levililer 17:11; İbraniler 9:22) diyen Tanrı biricik Oğlu Mesih’in kutsal kanını günahlıya kefaret kıldı. O’na iman eden kadını erkeği arıttı, affetti. Din şartlarından değil, Tanrı kayrasından kaynaklandı bu af. O’nun insana sevgi dolu inayeti oldu. Bu gizemin boyutu okyanuslardan daha derindir. Onun karşısında insan beyni bocalar, şaşkın şalkın sorar: İsa nasıl ölebilir? Doğru! Ölüm günahlının yargısı. Günahsız İsa da yargılı mı? „Çünkü Mesih bizleri Tanrı’ya kavuştursun diye günahlara karşı bir kez öldü. Doğru kişi doğru olmayanlar için öldü“ (I Petros 3:18).

Doğru olanın kanıyla, doğru olmayanların affedilmesini Davut peygamber Tanrı esiniyle olaydan bin yıl önce kutladı. O’nun yakarısı şöyle yükseltildi: „Bu eylemimle aşırı suça düştüm. Dilerim, ya RAB, kulunun günahını sil; çünkü çok akılsızlık ettim“ (II Samuel 24:10). Ve ardından kutlayışı: „Ne mutlu isyanı bağışlanan, günahı örtülen insana! Ne mutlu RABBİN ona günah saymadığı kişi… Ey canım, RABBİ kutsa. Ey öz varlığımda her parça, O’nun kutsal adını kutsa! Ey canım, RABBİ kutsa ve iyiliklerinin toplamını unutma. Tüm kötülüklerini bağışlayan, bütün hastalıklarını sağlığa dönüştüren. Yaşamını çürüme çukurundan kurtaran, sana kayra ve merhamet tacını giydiren“ (Mezmur 32:1,2; 103:1-4).

Günahlının affedilmesi melekleri sevindirir. Buna karşı günahlının kutsal affı tepmesi şeytanla cinleri mutlandırır. Affedilen büyüklenmeyi, övünmeyi, hayır-sevaptan karşılık beklemeyi ve bu sıradan daha her ne meziyet düşünülebilirse tümünü dışlar. Tanrı yargısını hak etmişken kayrayla affedilmiş bir günahlı durumunda, haçlanan Mesih’in önünde diz çöker, affedilmesinin tek etkeni olana şükranlarını sunar; affın sevincini, müjdesini herkese yayar. Bu güvenlik canı dinçleştirir, başkalarının da aynı gönence gelmesini amaç edinir. Kayıpken bulunan koyun çobanına nasıl bağlanırsa, affedilen can da İyi Çoban’a öylece bağlanır, O’nun adımlarını izler. Bu adımlar affedileni cennete götürür.

Affedilen büsbütün özgürdür. Çünkü kinden, öçten, nefretten arıtılmıştır. Düşman bildiklerinin selameti için dua eder, onların affedilmesini kayra Tanrısı’ndan diler. Bu kişinin yaşam ilkesi şöyle çizilir: „Biribirinize karşı iyi yürekli olun. Mesih bağlılığında Tanrı’nın sizleri bağışladığı gibi, siz de sevecenlikle birbirinizi bağışlayın“ (Efesoslular 4:32). Bazıları zor affeder, yarım ağızla şöyle der: „Affettim, ama unutamam!“ Öte yandan, Tanrı affettiği kişilere şöyle der: „Günahlarınızı anmayacağım“ (Yeşaya 43:25; Yeremya 31:34).

Uyuşturuculara tutulup evden kaçan bir genç sarsıcı çalkantılardan payını almış, bıkmış usanmış durumda babasına eve döneceğini bildirir. Tren hattı evinin yakınından geçmekte. Yolculukta tanıştığı birine acıklı yaşam öyküsünü anlattıktan sonra, „Babama mektup yazdım“ der. „Beni kabul edecekse yüksek ağaca beyaz bir çarşaf asmasını diledim. Öyle heyecanlıyım ki, ben bakamayacağım. Şu evin önündeki ağaca bir göz atıp durumu bana bildirir misin?“ Derin merakla gencin dileğini yerine getiren adam sevindirici müjdeyi verir: „Ağaçta bir değil, birçok çarşaf asılı.“ Düşük yaşama rest çeken genç babanın açık kollarına atar kendini. Tanrı’nın affı atadığı tek kurtarmalığa, İsa Mesih’in kefaretine dayanır. O, günahlıda ne iyilik görür, ne dinsellik, ne de yararlılık. Hiç kimse affedilmek için Tanrı’ya tek karşılıkta bulunamaz. Baba Tanrı’nın affı kesinlikle karşılıksızdır.

Spor alanında birbirine rakip iki koşucu. Biri daima öbüründen ileri. Karşıdaki bükemediği eli öpecek yerde, ona diş biliyor. Çekemediği rakibi kansere yakalanarak kısa zamanda ölüyor. Başarılarını yengilerini unutamayan kenti meydana gencin güzel bir anıtını dikiyor. Sağken ona kin taşıyan sporcu büsbütün küplere biniyor; ölüyü bile affedemiyor. Bir gece gizlice o meydana sızıyor, anıtın dibine onu yıkabilecek patlayıcıyı koyuyor. İşin erbabı olmadığından patlayan madde anıtı tuzla buz ederken, rakibinin başarılarını hazmedemeyen sporcuyu da birlikte götürüyor. Tanrı Sözü’nde yazılmaktadır: „Gecinden öfkelenen çok anlayışlıdır; ama tez huylu insan akılsızlığı yüceltir… İnsanın sağgörüşü öfkeyi geciktirir. Suçu bağışlamak onun onurudur“ (Süleyman’ın Özdeyişleri 14:29; 19:11).

Düşünce ve eleştiri özgürlüğüyle yöneltilen Salman Rüşdi adlı biri dünya çapında önemli bir kitap yazmış. Bazı din bağnazlarının ayranı kabarmış. Günahlılıklarından affedilmemiş bulunan bu kinciler yazarı affedememiş, affedilmesini de engellemiş. Avukatlığını yaptıkları dinin yasaları uyarınca yazarı ölüme mahkum etmiş. Adam şimdiye dek gizlilikte. Affedilemeyenin oluşturduğu zehirleyici etkiler her alanda sırıtıyor: Kincilik, kargışçılık, sevgisizlik, öç alıcılık, yaşama-özgürlüğe saygısızlık, insan haklarını çiğneyicilik, ilkel çağların karanlık dehlizlerinde pinekleyicilik, hem Yaratan’la hem de yaratıkla sürtüşmecilik. Bunlarla birlikte affedilmeyenin derinindeki çalkantılar sanki savaş alanı: Huzursuzluk, korku-kuşku, alnın karayazısına, kadere kısmete düpedüz uşaklık. Sırat köprüsü, kapkaranlık sonsuz. Affedilmeyen, affedemeyen.. Çok acı!

Öç hırsıyla kavrulanın sinirleri, beden bezeleri, duyguları, kan dolaşımı normal işlerliğini yitirmiştir. Aklı tek istekte, yüreği tek erekte odaklanmıştır. Bunun duyulmuş bir de adı vardır: VANDETA. Affedilmeyen düşmanın hakkından gelmek çok tatlı bir duygudur. Ama bir davanın öcünü çıkarmanın kovalayışından edinilen keyf, kincinin bağrında çöreklenen, onu kemiren engerektir; cehennemden alevlenen ateştir. Haksızlığı affedememek, kin beslemek, öç alıcılık, özü düşük doğal varlığın tutumudur. Onun af bulması, iç yaşamında değişmesi, ruhsal şifaya kavuşması temel gereksinimdir. İnsanlığa yücelerin mesajını getiren İsa Mesih „Sen yeniden doğmalısın!“ diye vurgular.

Bilgelik kaynağı Kutsal Söz’de günahlıyı uyaran, onu sağduyuya çağıran dürtü bireyi sarsar: „Suçlarını gizleyen başarı bulamaz; ama onları bırakan merhamete kavuşur“ (Süleyman’ın Özdeyişleri 28:13). Her yanda için için işkence çeken insanlar var. Ne olabilir dertleri? İkrar edilmeyen, affa kavuşmayan günahlar. Onları Tanrı kayrası beklemekte.

Affedilmemek, işkence çektiren ruh sarsıntısıdır. Bundan doğan sıkıntı beden acısından beterdir. Onu ne din, ne töre, ne de sevap giderebilir. Tanrı kayrasından kaynaklanan affı kabul etmeyenin derininde huzursuzluğun kurtçukları eniklenir. İnsan kardeşten af dileyememenin, bunun yanı sıra da Tanrı affının gönencini tanımamanın oluşturduğu ruh-can ağırlığı büyük bir yüktür. Bunlar ön sırada beliren bunalımlar zincirini oluşturur. Bir sürü günah silinmezle çizili lekeler bırakmıştır bireyin iç dünyasında. Bu insan şifaya, arıtılmaya muhtaç bir hastadır. İşlenen günahların Tanrı ve insan önünde ikrarı, alçakgönüllülükle itirafı gerçekleşmedikçe o kişi sürekli sarsıntıdadır.

Göksel öğretmen İsa Mesih öğrencilerine önemli bir dua öğretti. Kendi sözleriyle dua etmesini bilmeyene örnek olabilecek bir yakarı. Günahlı insanı kutsal Tanrı’ya şöylece dua etmeye çağırır İsa: „Bize karşı suç işleyenlerin suçunu bağışladığımız gibi sen de bizlere bağışla!“ (Matta 6:12). Kayra Tanrısı’ndan af gönencini almak en sevindirici ve kalıcı mutluluktur. Sen başkasının günahını içten affettin mi? Varlığında kin, buğz düşmanlık duyguları barınmaktayken Tanrı’dan af dilemek ataklığında bulunmak suça suç katmaktır.

Günahının affını dilemeyen, bunun yanı sıra da düşmanını affedemeyen kişi ağır zincirlerle kenetlenmiş bir tutsaktır. Günahı su içercesine işleyebilirsin, bundan zevklenebilirsin; gelgelelim onun içerde açtığı yaralar hiç giderilemez. Tek kurtuluş yöntemi günahın işlendiği mağdur insana koşup ondan af dilemek, gerekli onarımda bulunmaktır. Ve daha önemlisi, üzündürülen Tanrı’ya ikrarla yaklaşmak, O’nun kayrasına sığınmak. Günahlıyı sevgiyle bekleyen Tanrı onu kabule hazırdır. Kurtarıcı İsa Mesih’in günahtan arıtan kan kefareti aracılığıyla. Bunun dışında kalan günahlı affedilemez, günahına sünger çekilemez.

Kurtarıcı İsa’nın sunduğu kayrasal affı tepen dinsel kuşaktan bazıları, cinsel yolsuzlukta yakaladıkları zavallı bir kadını getirip İsa’nın karşısına dikiverdiler. Şeriatları gereğince onun taşlanması zorunluluğunu savunuyorlar, böylece İsa’yı deniyorlardı. Kadınıysa hiç affedemiyorlardı. İsa özlü ve anlamlı konuştu: „Aranızda kim günahsızsa, kadına ilk taşı o atsın!“ Süt dökmüş kedi gibi, süklüm püklüm çekilip gittiler; affetmeden, affedilmeden. İsa kadına, „Seni affediyorum, git bundan böyle günah işleme“ dedi. Günahlıya af sevincini veren İsa şöyle der: „Düşmanlarınızı sevin, size kin besleyenlere iyilik edin. Sizi lanetleyenlere kutluluk dileyin. Size kötülük edenler yararına dua edin“ (Luka 6:27,28). Yüreğine seslenen Tanrı kayrası günahtan çok daha etkin güçle işler: „Şimdi gelin de davamızı görelim; suçlarınız kırmız gibi olsa da kar gibi beyaz olacaktır; Kırmız böceği gibi kızıl olsa da, yapağı gibi olacaktır“ (Yeşaya 1:18).

Koyun uzmanları, yünü en etkin biçimde temizleyebilen deterjan kardır, diyor. Hayvanın yününe sürtülen kar onu bembeyaz edebiliyor. Arıtma yeterliği-yeteneği kendine özgü. Her sorunun çözümünü bizden çok iyi bilen Tanrı, kendi katında suçluyu günahtan arıtıp affetmek için İsa Mesih’in kefaret kanını sağladı. Amacı seni günahın egemenliğinden, çektirdiği işkenceden, yenilgiden çıkarmak, sonra da affedebilen bir insan aşamasına getirmektir. „Günahımız yoktur dersek kendi kendimizi kandırırız ve gerçek bizde barınmaz… Tanrı’nın Oğlu İsa Mesih’in kanı bizleri her günahtan arıtır“ (I Yuhanna 1:8, 7b).

Categories: türkisch

… hoş geldiniz, değerli okucularımız.

Sizi çok bekletmeden bu ayın konusuna geçmek istiyoruz:

Batı (hristiyan olarak adlandırılan uluslar) ülkelerinde ahlak ve manevi değerler neden o denli bozulmuş durumdadır?

Şüphesiz Batı ülkelerinde yaşayan ve idrak yeteneğine sahip her birey bu ulusların ahlaksal düşüklüğünü tanımakta gecikmez. Sarhoşluk, zina, eşcinsellik, pornografi, uyuşturuculara bağımlılık ve her tür kirlilikler zinciri belirgindir. Basında ön sayfalarda ve televisiyonlarda geç saatlere dek yayınlanan edepsizlikler bol izleyici buluyor. Evlilik dışı doğan çocukların sayısı gün günden artmakta. Eşcinseller sokaklarda sapıklıklarını sergileyerek bu tür ilişkileri doğal kılma çabasında. Tüm bunlar Batının ahalk durumunun genel göstergesi.

Sağtöre aktöre ilişkilerinin Batıdaki bozukluğuna ilişkin söylememiz gereken bazı noktalar var.

Bilinmesi ya da yanlış anlaşılmış bir konunun akıllardan silinmesi gerekli ilkin: Dünyada ne bir hristiyan ülke vardır ne de geçmişte olmuştur. Gerçek hristiyanlar (Mesih İnanlıları) her zaman küçük bir azınlığı teşkil etmişlerdir. Bugün hristiyan alemi diye tanınan Batı ülkeleri insanlarının Kutsal Kitapla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Bugün kiliselere sokulmuş birçok adet ve öğretiler İncilde onaylanmayan boş ve batıl uygulamalardan ibarettir. Hristiyan olmak kişilerin İsa Mesihe olan kşisel imanlarından kaynaklanır. Bu nedenle hiç kimse hristiyan ana babadan doğmakla hristiyan olamaz. Kutsal Kitapın hristiyan diye tanımlamadığı bu kişilerin yaptıkları da bu nedenle Kutsal Kitaba maledilmez. Çünkü her tür bozukluk düzen Tanrısının istemine aykırıdır.

Yeşu (Isa) Mesih inancının Batıda değil Doğuda başladığı akılları çağrılsın. Tevratın peygamberleri de İncilin elçileri de Batılı değil Doğulu kişilerdir. Bunların en ileri gelenlerinden biri olan Pavlos Tarsuslu idi, Türkiyede doğmuştu. Yüzyıllardan bu yana birçok değerli Kutsal Kitap öğretmeninin Mesih inancına verdikleri yüce hizmet bir gerçektir, ancak bunlardan hiç biri inancı Batıya maletmeye kalkışmadı.

Her tür ahlaksızlık ve yolsuzluk Kutsal Kitapla bağdaşamaz. Kutsal Kitabın Tanrısı şöyle der: „Kutsal olacaksınız, çünkü ben kutsalım.“ Tanrının yalnızca yüce olduğu değil, aynı zamanda adil ve kutsal olduğu da kendi Sözünde açıklanır. Tanrı katında sarhoşluk, yalan, zina ve her tür cinsel ahlaksızlık günahtır ve yargıyı hak ede. Batı ülkelerinde yaygın bu türden bozukluklar zinciri, onların Tanrının kutsal isteminden ne denli uzakta olduklarının birer göstergesidir.

Batı ülkeleri din ve inanç konularını tümden özgürlüğe bağlamıştır. Hiç kimse bazı dünya ülkelerinde olduğu gibi belirli bir din istemez benimsemek zorululuğunda değildir. Evrim teorisi, hümanizm, komunizm ve benzeri öğretişler Batıda yaygın! Batıda görülen sağtöre aktöre dışlıklar hristiyan olmaktan değil, inançsızlıktan veya boş inançlardan kaynağını almakta. İncildeki İsanın şu sözlerine göz atalım: „İnsanın içinden çıkan şey, işte budur insanı kirleten. Çünkü içerden, insan yüreğinden kötü tasarılar çıkar: Rasgele cinsel ilişki, hırsızlık, adam öldürme, evlilik dışı cinsel bağlantı, açgözlülük, kurnazlık, düznbazlık, soysuzluk, kıskançlık, sövüp sayma, kendine beğenme, akılsızlık. Bu kötülüklerin tümü içerden çıkar ve ınsanı kirli kılar.“

Batıdaki ahlak bozukluğu bir ruhsal hastalığın işaretidir. Kutsal Kitapta kendisine isyan eden insana verilen yargı şöyle duyurulur: „Tanrı onları yüreklerinin tutkusunda iğrençliğe teslim etti; bu işlerle kendi aralarında bedenleri aşağılansın diye.“ Kültür adı verilen, göze kulağı hoş gelen ve insanların hoşlandığı birçok şeylerden Tanrı iğrenir. Kutsal Kitapta dü

şük ve günahlı insanlara verilen Tanrı yargısı ve onları yok edişi çeşitli kez tüm acılığıyla bize bildirilir. Tanrının kızgınlığı gökten açıklanmıştır tüm bunlara karşı.

Kutsal Kitabın Tanrısı kutsaldır. Öylesi bir kutsallıktır ki, O her tür kötülüğün ve suçun karşısındadır. Fakat, Tanrı aynı zamanda hiç kimsenin öfkesi altında yok olmasını da istemez. Aksine, herkesin günahtan dönmesini özler. Yirmibeş asır önce kayda geçen Tanrı sözü şöyle der: „Ben kötü adamın ölümünden mi zevk duyarım? Daha ziyade yollarından dönüp yaşamısından değil mi?“

Evet, değerli okucularımız, Tanrının isteği bizlerin günahtan dönüp yaşama kavuşmamızdır. O, tüm insanların kurtulmasını ve gerçeğin bilincine erişmesini ister. Bu nedenle Kutsal Kitaptan Tanrı Sözlerini okumamız büyük önem taşır. Onun sayfalarında günah egemenliğinden nasıl ve kim aracılığıyla kurtulabileceğimiz, Tanrının kurtuluş planı açıklanır bizlere. Onu okuyan Davut gibi seslenebilir: „Sözün bir meşaledir adımların önünde, bir ışık yolum üzerinde!“

Dilerseniz Türkçe İncili bizden armağanımız olarak isteyebilirsiniz.

Yeniden görüşmek üzere, şen ve esen kalın.


Almanca çeviri (deutsche Übersetzung)

Categories: türkisch