Kurban Üzerinde Bir Sohbet

Kurban, tarih boyunca çeşitli kültürlerde uygulanan bir ibadet şeklidir. Bunun yanı sıra kurban, Allah’ın birliğine inanan ve dünya çapında tanınan Yahudi, Hristiyan ve Müslüman dinlerinde her imanlının temel inançlarından birini oluşturur.

Yahudilerin inancında kurban kesmenin gereği insanın günahıdır. Her gün kesilen kurbanlar günahların bağışlanmasını sağlamak içindir. (Nedense Yahudiler eski tarihlerinde olduğu kadar artık hayvan kesimi uygulamazlar). Hristiyanların kurban anlayışı Yahudilerinkinden kaynaklandığından onunla ortak yönleri vardır. Ancak Hristiyanlar, “Fısıh” diye tanınan Yahudilerin kurban bayramındaki ruhsal amacın İsa Mesih’in gelişiyle tamamlandığına inanırlar. Bu nedenle hayvanların kurban edilmesine son vermişlerdir. Müslümanlıktaysa, kurban dinin gereği olduğundan hayvanların kesilmesi sürdürülmektedir.

Müslümanlardan bazıları, kurban kesilmesinin günahların affolunması için değil, Allah’ın verdiği nimetlere şükretmek için yapıldığını ileri sürerler. Bu da çok rastlanan bir fikir olmakla birlikte yazılı öğretilere ters gelmektedir. “Kurban kanının ilk damlasının yere düşmesinde kurban sahibi affolunur.” (Bkz. Kurban ve Faziletleri, Feridun Yılmaz Yüceler, basım 1985, Türkiye Diyanet Vakfı Dizgi Tesisleri, s. 10). “Kurbanlarınızı büyük ediniz. Onlar sıratta bineklerinizdir.” (Yüceler, s. 12). “Kim sevabını kastederek ve arzulayarak kurban keserse: O kurban sahibini cehennem ateşinden saklar.” (Yüceler, s. 11). Bu öğreti, kurban kesmekle günahların bağışlanacağı ve kişinin cennete gideceği ümidini dile getirir.

İncil ise, hayvan kanının akıtılmasıyla günahların affolunma yolunun simgelendiğini öğretir. Hayvan kanı ancak simge niteliğini taşıdığından günahların bağışlanmasını sağlayamaz. Allah’ın, Halil İbrahim’in oğlunun yerine verdiği koç gelecek olan kurbanın bir simgesiydi.

Hayvanların özde kutsal olmaları söz konusu olamaz. Özde kutsal olan tek varlık Allah’tır. Bir de ruhsal yönden O’nun benzerliğinde yaratılan günahsız insan kutsal sayılabilir. (“Benzerlik” denince insanın fiziksel anlamda değil, ruhsal niteliklerinde Allah’a benzeyerek yaratıldığı vurgulanır). Kesilen hayvanın simgelediği kurbanın kutsal olması şarttır. Allah bunun nasıl gerçekleşeceğini İbrahim’e, oğlunun canına kıymasını buyurmakla açıkladı. Bu buyruk boş ve anlamsız değildi. Allah bununla gelecek bir çağda ne yapacağını, simge niteliğinde, imanımızın atası İbrahim’e gösterdi.

İbrahim, büyük iman ve Allah sevgisiyle kendi canı olan oğlunu Allah’a vermeye nasıl hazır idiyse, Allah da dünyanın günahını kaldırmak için birini vermeye hazırdı. İbrahim’in oğlu nasıl kendi soyu idiyse, gelecek kişi de İbrahim’in soyundan olacaktı. Koç nasıl İbrahim’den gelmeyip Allah tarafından verildiyse, gelecek olan bu kişi de Allah tarafından verilecekti.

Gerçekten, İbrahim’in dağın tepesinde oğlunu feda etmek için bıçağı indirmek üzereyken Allah tarafından durdurulması harika ve dikkat çekici bir olaydır. Ama Allah’ın ileri bir tarihte yaptığı, bu olayla simgelenen iş çok daha mükemmel ve şaşırtıcıdır. Nasıl İbrahim’le ilgili olaya inanıyorsak, İsa Mesih’le ilgili olaya da inanmalıyız. Çünkü İbrahim’in inançla dolu hareketi ne kadar büyük de olsa yine bir insanın, Allah’ın sözüne itaat etmesiydi. Oysa İsa Mesih’in ölümü ve dirilişi Allah’ın insana yönelik hareketi, girişimiydi!

Allah, İbrahim’in sınırlı, insansal öyküsünün simgelediği gerçeği, İsa Mesih’in kurban edilmesiyle tüm çağlar ve sonsuzluk için yerine getirmiştir. İbrahim, oğlunu feda etmeye hazır olmasıyla Allah’ı ne denli çok sevdiğini gösterdi.

İsa Mesih, Musa’nın yaptığı gibi insanlığa şeriat getirmedi. Tam tersine, aynı şeriatın mükemmel ve zor buyruklarını yapmakta hep başarısızlık gösterip günahlılıklarını anlayan insanlara Allah’ın yüce merhametini, sevgisini ve adaletini açıkladı. İbrahim dağa çıkarken nasıl korkunç acı çektiyse, Allah da aynı şekilde kurtuluşumuz için İsa’yı ölüme verirken derin acı duydu. Elbette insan, Allah’ın kurtuluşumuz için böyle acı çektiğini düşünemez; “Böyle işe kimin aklı erer?” der. Ama insanın kavrama zayıflığı Allah için bir sorun mu olur? Allah bunu yapmaya karar vermişti. Allah’ın insana yönelik planı ve girişimiydi bu. Biz buna, aklımıza geldiğinden değil, Allah’ın onu yaptığı ve bize açıkladığı için inanıyoruz. Kutsal Kitap’ta şöyle yazılıdır: “Benim düşüncelerim sizin düşünceleriniz değil, sizin yollarınız benim yollarım değil, RAB diyor. Çünkü gökler nasıl yerden yüksekse, yollarım sizin yollarınızdan ve düşüncelerim sizin düşüncelerinizden öyle yüksektir.” (Yeşaya 55:8-9).

Bunlara inanıyor musunuz? İki olay zaten bağlantılıdır. Önceki olay ruhsal olan değil, doğal olandı; ruhsal olan İsa’yla gerçekleşti. “Birine inanırım, öbürünü önemsemem” denilemez. Üstelik İsa günahlarımızın affı için ölmediyse, Allah’ın İbrahim’e çocuğunu kesmesini buyurması ne anlama gelebilir?! Bütün Kutsal Yazılar’da Allah’ın bu kadar olağanüstü bir buyruğuna başka yerde rastlanmıyor. Allah bunu sadece İbrahim için mi, yoksa bütün insanlar için mi yaptı? Bütün insanlar için yaptığına inanırız. Bu nedenle bu olay Allah’tan büyük bir esinleme olarak kabul edilmelidir.

Kurban keserken elde etmek istediğimiz sonuç, İsa Mesih’in kurban edilmesiyle gerçekleşmiştir. Her çağda yaşayan insanlar için gerçekleşmiş olduğuna göre, neden Allah’ın rızasını kazanmak için hâlâ hayvan kesmeyi sürdürüyoruz? Elbette buna karşılık olarak “İbrahim’in Allah için yaptığını anmak, hatırlatmak ve simgelemek içindir” diyenler çıkar. Gerçi bu olayı anmak ve üzerinde düşünmek iyidir; bu olay sonsuzluklar boyunca anılacaktır. Çünkü Allah kurban kavramını sonsuzlaştırmıştır. Bu nedenle nasıl İbrahim’in kurban etmesi İsa’nın dünyaya gelişini önceden belirttiyse, İbrahim’in kurbanını andırmak için yapılan her kurban da Allah’ın İsa Mesih’le sunduğu bağışlamaya dikkat çeker. Günahlarımızın affı, sadece İsa Mesih’e ve akıtılan kanına iman etmemize dayanır. Çünkü kutsal olan hayvan değil, İsa Mesih’tir! İsa Mesih’in müjdesiyle kutsal olmaya çağrılan bizlerin günahlarının affolunmasına bir hayvanın kanı çok az gelir; sayısız hayvanın kanı olsa bile. Hayvan kanıyla affolunmak mantığa da ters düşer; hayvanda kutsallık bulunduğu anlamına gelirdi.

İbrahim dağa tırmanırken kendi kendine şunu sorduğunu sanırız: “Oğlumu kesmem isteniyor; nedeni ama ne olabilir?” Allah insanı öldürmek mi ister? Hayır, istemez. Allah yaratır ve yaşatır. Allah, İbrahim’e ve—peygamber olduğu için onun aracılığıyla—tüm insanlığa günah işlemenin ne kadar pahalıya mal olduğunu bildiriyordu. Türkçede “Namus insanın kanı pahasındadır” diye bir deyim vardır. Namussuzluk, insanın ahlak kurallarına karşı beslediği bağlılık duygusunu çiğnemek demektir. Allah’ın kendisiyle insanlığın arasına koyduğu kuralları vardır (eski İbranicedeki kullanılışa uygun olarak “kurallar” yerine “ahit” ya da “antlaşma” sözcüğünü koyabiliriz). Allah ile insanlar arasındaki antlaşma bağlılığı bozulmuş durumdadır. Bu antlaşmayı yenilemek için bir kan pahası vardır. Kutsal ve kusursuz bir kurbanın kanı gerekliydi.

İbrahim de günahlıydı, yetişkin oğlu da; hepimiz de… Kendimizi samimi bir şekilde gözden geçirirsek günahlı olduğumuzu kabul etmek zorunda değil miyiz? Kutsal Yasa’ya göre günahın cezası ölümdür. Allah bu olayla insanın—kim olursa olsun—ölüm cezasını hak ettiğini İbrahim’e ve bütün insanlara gösteriyordu. İstenen kurbanın çok sevdiği oğlu olmasının yanı sıra bu gerçek, İbrahim’in ta yüreğine işliyordu. Ama her insanı temsil eden genç, hak ettiği cezayı en sonunda yemedi. Allah onun yerine bir bedel verdi. “Bedel”, Türkiye’de kolaylıkla anlaşılan bir kavramdır. Örneğin bazıları, yapacakları askerlik yerine devlete para bedeli öder; bedel, askerlik görevini yapmış olmalarıyla eşdeğer sayılır. Oysa insanlığın günahlarının affolunmasının bedeli bir hayvanın kanı olamaz. (Hayvan, Allah’ın önünde insanla eşdeğer tutulabilir mi?) İbrahim’e verilen koç, dünyanın günahını ortadan kaldırabilecek değerdeki güçlü ve kutsal Kişi’yi ancak temsil ediyordu. Bu da İbrahim’in soyundan doğan İsa’dır.

Neden birçokları İsa’ya bağlanmaya ihtiyaç duymaz? Çünkü O’na değil, kurban ettikleri hayvanlara güvenirler. Doğal ve simgesel olaydan sonra gerçekleşen ruhsal olayın yerine öncekini koyarak Allah’ın insana esin tarihi geriletilircesine geçmişte kalanı tutarlar. Bizler sizi, yaratık olan ve kanında bizi günahlardan kurtaracak hiçbir özelliği bulunmayan hayvanlar yerine, yukarıdan gelen Kutsal Kurban ve Kurtarıcı olan İsa’ya iman etmeye davet ederiz. Bu davet kesinlikle herhangi bir ülke, dil, ırk, kültür, hatta bir “din” ile ilgili değildir. Bizler, Allah’ın İbrahim’in öyküsüyle insanlığa neyi bildirmek istediğini araştırarak Allah’ın verdiği son ve gerçek Kurban olan İsa’ya bağlandık.

İbrahim Allah’a öyle iman ediyordu ki, öz oğlunu kesseydi bile (çünkü bıçağı kaldırdığında ne olacağını bilemiyordu), yine de Allah’ın onu ölüler arasından dirilteceğine inanıyordu. Kutsal Kitap’ta şöyle yazılıdır: “İbrahim, iman ettiği Allah’ın—ölülere yaşam veren, var olmayanı varlığa çağıran Allah’ın—katında hepimizin babasıdır… Allah’ın, kendi vaadini yerine getirecek güçte olduğuna tümüyle güvendi. Bunun için aklanmış sayıldı.” (Romalılar 4:17, 21-22). Allah, İbrahim’in iman ettiği şeyi yaklaşık iki bin yıl sonra gerçekleştirdi. İsa Mesih’i ölümünden üç gün sonra dirilterek O’nu yüceliğe kavuşturmuştur. Kurtarıcımız ölü değil, yaşayan Kurtarıcı’dır! Her gün O’na güvenebiliriz. İsa’ya yalvaran herkes kurtulacaktır.

İmansızlığımız yüzünden İsa’nın bizim için sağladığı kurtuluştan yoksun kalırsak, bizi suçlayacak kişi İsa değil, Allah’ın Halili İbrahim’dir. Çünkü “İbrahim’in yaptığına inanıyoruz” dediğimiz hâlde, gerçekten İbrahim’in iman ettiğine inanmamış bulunuyoruz! Çünkü İbrahim, İsa doğmadan iki bin yıl önce, oğlunu kurban etme olayında Allah’ın insanlığa kutsal bir bedel sağlayacağını görmüş ve inanmıştı. Oysa bugün biz de bu kutsal bedel olan İsa hakkında bilgi almış durumdayız. İsa’dan iki bin yıl sonra, Allah’ın sağladığı kutsal bedeli imanla görüyor muyuz? İsa’ya inanmazsak başka hiçbir kurbanın O’nun yerine geçemeyeceğini bilmeliyiz.

Sorular:

  1. Hangisi daha önemlidir: doğal olan mı, ruhsal olan mı? Simge mi yoksa gerçek mi? Hangisi sonra gelir: doğal olan mı, ruhsal olan mı? Cevabınızı açıklayınız.
  2. Hayvan kanının bizi ruhsal yönden temizleyecek bir özelliği var mıdır? Kutsallık niteliği taşımayan kurbanın simge olmaktan başka bir faydası var mıdır? Buna ne dersiniz?
  3. İsa bakire Meryem’den doğmuş, büyük mucizeler yapmış, eşsiz öğretilerde bulunmuştur ve dünyadaki yaşayışından iki bin yıl sonra tüm dünyada tanınmaktadır. Bunlara rağmen Türkiye’de İsa’dan az söz edilir. Bunu nasıl açıklayabiliriz?
  4. İsa’nın gerçek ve son kurban olduğuna inanıyor musunuz? Cevabınız “evet”se neden evet, “hayır”sa neden hayır?

Yukarıdaki sorulara verdiğiniz cevapları ve varsa sorularınızı adresimize gönderiniz: www.Incil.de

Not: Bu yazıyı “Sağlam Temel”in iyi kalpli izniyle kullanıyoruz.

Categories: türkisch

Paskalya

İsa Mesih dirilmiştir, şimdi diridir, yücelerde egemendir, yeniden gelişi çok  yakındır. O’nun bağlısı somut ve sağlam gönençtedir. Dirilip göklere giden Mesih günahlı insanı kurtarır; hem yeniliğe kavuşan, hem de sonsuz güvencesiyle dolan yaşamı gerçekleştirir. Durgun, durağan su birikintisine karşı coşkunlukla akan ırmak neyse, diri Mesih’e iman da töreci, biçimci, kalıplaşmış inanç karşısında öyledir. Tanrı’ya binlerce şükür. „İsa Mesih bizim suçlarımız için ölüme verildi ve doğruluğumuz için ölümden dirildi“ (Romalılar 4:25).

Günahsız canını günahlı insan yararına kurtulmalık olarak sunmaya, ölmeye ve yeniden dirilip kurtarıcımız olmaya gelen Mesih şunları söyledi: „Size önemle belirtirim: Yere düşüp de ölmeyen buğday tanesi tek başına kalır. Ama ölürse bol ürün getirir. Canını seven onu yitirir. Bu dünyada canını  hiçe sayan ise onu sonsuz yaşam için saklar… Canını kurtarmaya çalışan herkes onu yitirecektir; ama yitiren onu koruyacaktır“ (Yuhanna 12:24,25; Luka 17:33).

Çok iyi tanıdığın, sevdiğin, ilgilendiğin birinin öldüğünü, gömüldüğünü gördükten sonra üçüncü gün kendisini dipdiri olarak görsen, o seninle konuşsa oturup yemek yese, sana belirli görevler verse herhalde tepen uçar. Kuşkusuz, doğaüstü bir durumla karşılaşmakta olduğunu bilir, aklın düşüncen insan gücü ve yeterliliği ötesinde bir olguya giderdi. İsa Mesih’in öğrencileri böyle bir gelişimle yüzyüze geldiklerinde ilkin buna inanamadılar. Doğal bireyler olarak doğaötesi bir olayın önemini hemen kavrayamadılar, ama Rab İsa’yı yeniden görüşte O’nun dirildiğini anladılar, bunun peygamberlerce bildirildiğini anımsadılar.

Eski Antlaşma’da Tanrı esiniyle bildirilen peygamberlik sözlerinde, Mesih’in öleceği ve mezarında bırakılmayacağı defalarca belirtilmemiş miydi? İşte bunlardan birkaçı: „Çünkü sen canımı ölüler ülkesine, Kutsalın’ı da çürüme görmeye bırakmazsın… Çünkü bana karşı lütfun yücedir; canımı ölüler ülkesinin derinlerinden kurtardın… Ya RAB, canımı ölüler ülkesinden çıkardın; mezara inmeyeyim diye beni yaşattın… Ama Tanrı ölüler ülkesinin gücünden canımı kurtaracaktır; çünkü beni kabul edecektir… Ama O’nu
ezmek RABBE hoş göründü; O’nu eleme düşürdü; O’nun canı günah sunusu kılınınca soyunu görecek, yaşamının günlerini uzatacak ve RABBİN amacı O’nun elinde ilerleyecek. Canının emeği ürününü görerek doyacak. Doğru uşağım kendi bilgisiyle  birçoklarını  doğru  kılacak,  kötülüklerini  de  kendisi  yüklenecek… Ben ise bilirim ki, Kurtarıcım diridir ve sonunda toprağın üzerinde dikilecektir… Daha şimdiden, işte şahidim göklerdedir ve benim için şahadet eden yücelerdedir“  (Mezmur 16:10; 86:13; 30:3; 49:15; Yeşaya 53:10,11; Eyup 19:25; 16:19).
Peygamberler Rab İsa’nın erden bir kızdan, Beytlehem kasabasında doğacağını önceden bildirdi. Tıpkı bunun gibi, ölüler arasından dirileceğini de bildirdi. Doğuşunu gökyüzünde melekler ilahi sesleriyle kutladı. Dirilişini boş mezarın başında iki melek orayı ziyarete gelen kadınlara sordukları bir soruyla kanıtladı: „Diri olanı neden ölüler arasında arıyorsunuz?“ (Luka 24:5). Bunun gibi, göklere yükselen dirilmiş Mesih’in yeniden geleceğini iki melek, şaşkınlıkla göğe bakan öğrencilere açıkladı: „Sizin aranızdan göğe alınan bu İsa’nın göğe gittiğini nasıl gördünüzse, O öyle gelecektir“ (Habercilerin İşleri 1:11). Mesih göklerde günahlılar için aracılık etmektedir.

Tanrı Sözü’nde İsa’nın dirilişi ‚Ölülerin ilk turfandası diye betimlenir. Acımasız mezarın gücünü alt ederek dirilen kurtarıcı İsa Mesih, günahtan arıttığı insan yüreğine girerek onu kutsal Tanrı’yla barıştırır. İlerideyse onun ölü bedenini yepyeni bir bedenle diriltir. Bu müjdeyi yayan haberci Pavlos günün en aydın ve gelişmiş kenti olan Atina’ya gelince, düşünürlere İsa Mesih’in dirilişinden söz etti. Bu bilgin insanlar şaşırıp kaldı. Her savı her düşünceyi evirip çevirerek tartışan  aydın kişiler, İsa Mesih’in dirilişini hiç duymamıştı, O’nun ileride bütün ölüleri dirilteceğini de bilmiyordu. Diriliş doğaüstü Tanrı işidir, sadece doğaüstü kavramla ve anlayışla bilinebilir. Mucize’nin anlamı, ademoğullarını aciz bırakmaktır. Oğlu Mesih’i ölüler arasından dirilten yüce Tanrı ölümlü insanları aciz bıraktı, biz acizlere diriliş gücünü verdi.

Mesih inancının siyasetsiz, savaşsız, kılıçsız bir yöntemle yükselmesi, yeryüzünün her yanına yayılması tek açıklayışla anlatılabilir: O’nun bağlıları dirilen Rableri’ni gözle gördü, diriliş olgusunu tümden yeterli Tanrı kanıtı olarak tanıdı, O’nun Eski Antlaşma peygamberleri tarafından bildirilen kurtarıcı-hükümran Mesih olduğuna inandı ve bu kesin gerçeği her yanda herkese güvenle yaydı. İsa Mesih’in haça çakılışı tüm tarihin dönüş noktası, dirilişiyse aynı tarihin doruğudur.

Mesih’in dirilişine inanlıları da, O’na iman etmeyenler de tanıklık etti. İnanlıların tanıklığı pek çoktur. İman etmeyenlerin istemeye istemeye buna tanıklıkta bulunmasıysa eşit oranda ilginçtir. Yahudiler’in dinsel-ulusal kurulu Sanhedrin, mezarı beklemeye koyulan askerlerin dirilişe ilişkin tanıklığını kabul etmekten başka hiçbir şey yapamazdı. Bunu yalanlamanın uydurma yollarını kurnazlıkla düzenledi. Bundan başka, kendi aralarından biri olan, dincilikte herkesten ileride bulunan Tarsus’lu Saul, Mesih’in adına ve bağlılarına saldırmaktayken birgün yücede dirilmiş İsa Mesih’i gördü, buna tanıklık etmeye başladı. Bu gelişim tüm Sanhedrin’i sarsmış olmalı ki,  sözbirliğiyle Tarsus’lu Saul’u öldürmeyi kararlaştırdılar.
Dirilişin tarihsel gerçek olduğunu yalanlayabilecek güç ve yetki yoktur. Asıl yalanlanan kuşak buna iman etmeyenler, doğal düzeyden bir santim yukarıya, ruhsal aşamaya erişemeyenlerdir. İsa Mesih’in dirilişi olmadan insanlık tarihi can sıkıcı, ruh bıktırıcı, yarını korkutucu bir olaylar zinciri olmaktan ileriye gidemeyecekti. Tüm tarihe anlam veren, heyecan getiren, imansızları derin derin düşündüren tümleme İsa Mesih’in ölüler arasından dirilişidir. „Ama gerçekte Mesih ölüler arasından dirilmiştir; uyuyanların ilk ürünüdür O. Çünkü ölüm insan aracılığıyla geldi, ölülerin dirilmesi de insan aracılığıyla oldu. Çünkü nasıl tümü Adem’e bağlılık yüzünden öldüyse, tümü de Mesih’e bağlılık yüzünden yaşama getirilecektir“ (I Korintoslulara 15:20-22).

Mesih’in yeniden doğmuş bağlısına O’nun dirilişi ileride bilinebilecek bir gizem değil, şimdiyle ilgili olgudur. İnanlı her gün, her an dirilen Mesih’le paydaşlıktadır. Mesih dirilmemişse her şey boştur, aldatıcıdır: İman da, umut da, sonsuz güvenliği de, kilise topluluğu da, dirilişi bekleme de.. Vaiz’in bildirdiği gibi, „Her şey boşun boşu!“ Ama sevinçle coşalım, Mesih dirildi. O gerçekten dirildi. Şu anda kesin dirilikle yücelerde egemendir. İnanlı dirilip yücelere giden Mesih’ten Kutsal Ruh armağanını aldı. Mesih’in inanlılarına gönderdiği Kutsal Ruh, Paraklit’tir: (Avutucu). O şu anda gördüğümüz çalkantılı dünyada Mesih’in inanlısını destekliyor, inanlıyla birlikte hergün şu duayı yükseltiyor: „Amin. Gel ya Rab Isa!“

Mesih’ten başka hiç kimse kendi isteğiyle ölüler dünyasına gitmedi, ne de hiçbir kimse kendi gücü ve yeterliliğiyle ölüler dünyasından ayrılabildi. O’nun ölüler dünyasına gidişi ölümün korkunç zincirlerini koparmasıydı; oradan ayrılışı da kendisine iman eden her cana, ölüme karşı yengi kazanıldığını, ölümün yenik düştüğünü, ölüm yetkisinin sadece geçici olduğunu bildirmesiydi.

Kurtarıcı Mesih günahlarımız için ölmeye geldiğini, üçüncü gündeyse dirileceğini olaydan önce belirtti: „Bundan sonra İsa Yeruşalem’e gitmesinin, İhtiyarlar, başrahipler ve dinsel yorumcular elinde yoğun işkence çekmesinin, öldürülmesinin ve üçüncü gün dirilmesinin gerekli olduğunu öğretmeye başladı“ (Matta 16:21). Sarsıcı gelişimin yaklaştığını kavrayarak acıda çalkalanan öğrencilerini O şöyle avuttu: „Size önemle belirtirim ki, ağlayıp dövüneceksiniz, ama dünya sevinecektir. Üzüntü çekeceksiniz, ama üzüntünüz sevince dönüşecektir“ (Yuhanna 16:20).

Haça çakılışının an konusu olduğunu anlayan üzüntülü öğrencilerine İsa, „Şimdi beni gönderene gidiyorum“ diyerek onları yüreklendirdi: „Ama ben ölümden dirildikten sonra sizlerden önce Galile’de olacağım“ (Matta 26:32). O, Lazar adındaki bir arkadaşını diriltmeye gidiyordu. Ölünün ağlamakta olan kız kardeşi Marta’ya şu somut avuntu sözünü söyledi: „Diriliş ve yaşam Ben’im. Bana iman eden ölmüş olsa da yaşayacaktır. Yaşamakta olan herhangi bir kimse bana iman ederse sonsuzluk boyunca hiç ölmeyecektir“ (Yuhanna 11:25,26).

Mesih mezar başında, „Lazar, dışarı gel!“ dediği anda, dört gündür ölü olan o insanı diriltti.  Böylesi  görülmemiş  bir gelişim ne Mesih’e, ne de O’nun eylemlerine katlanabi len din adamlarını çileden çıkardı; İsa’yı da, Lazar’ı da öldürmeyi tasarladılar. Lazar belirli bir süre yaşadı, ama sonunda yine öldü. Son diriliş değildi bu.

Dirilen Rab İsa Mesih, kendi dirilişinin gücüyle inanlılarını ölümsüz sonsuza diriltecek, ölümün de mezarın da kıskıvrak bağlayan bukağısını paramparça edecek. „Beni gönderenin isteği, bana verdiklerinin hiçbirini yitirmemem, onu son gün diriltmemdir. Çünkü Babam’ın isteği, Oğul’u görüp O’na iman eden herkesin sonsuz yaşamı olmasıdır. Son gün onu ben dirilteceğim“ (Yuhanna 6:39,40). Bu parlak eylemde Baba’yla Oğul’un etkisi eşit ve kesindir. „Rab İsa’yı dirilten Tanrı’nın bizleri de İsa’yla birlikte diriltip, sizlerle bir arada önünde durduracağını biliyoruz“ (II Korintoslulara  4:14).

Rab İsa Mesih’in görkemli dirilişi karanlığı ışığa dönüştürdü. „Haftanın ilk günü erkenden daha ortalık karanlıkken…“ (Yuhanna 20:1). „Kadınlar taşı mezardan yuvarlanmış buldular… ansızın yanlarında göz kamaştırıcı parlaklıkta giysiler kuşanmış iki adam durdu“ (Luka 24:1-4). O haçta asılırken tüm ülkeyi karanlık kapladı; çünkü güneşi yaratan, günahlılar için ölüyordu. Ama bu karanlık ışığın görkemini haber vermekteydi. Günah, ölüm, cehennem.. Kötülük güçlerinin egemen kesildiği dünyamız. Mesih’in dirilişi: Gerçeğin yalanı alt ettiği  Tanrı eylemi ve yengisi..

Mezarı ziyarete gelen Meryem oranın boş olduğunu görünce şaşırdı; ağlamaya başladı. Dirilen İsa onun karşısındaydı. Meryem O’nun İsa olduğunu anlayamadı. Rab ona, „Ey Kadın niçin ağlıyorsun, kimi arıyorsun?“ diye sorunca o, „Öğretmen!“ diyerek dirilen Rabbe tapındı. Meryem’in içindeki karanlık o anda ışığa dönüştü. İsa öğrencilerini şu sözlerle yüreklendirmişti: „Bunları size söyledim; bendeki sevinci duyasınız ve içiniz sevinç dolsun diye“ (Yuhanna 15:11).

Mesih’in dirilişi hiç avutulamayan ölüm acısını sevince dönüştürdü: „Haftanın ilk günü -aynı gün akşamleyin- öğrenciler Yahudi yetkililerin korkusundan kapalı kapıların ardında toplanmışlardı. İsa oraya geldi, ortada durup onlara, ‚Üzerinize esenlik olsun‘ dedi. Sonra elleriyle böğrünü gösterdi. Öğrenciler Rabbi görünce sevinçle doldular“ (Yuhanna 20:19,20). „Sevinçten ve gelişine şaşmaktan bir türlü inanamıyorlardı. İsa, ‚Burada yiyecek bir şeyiniz var mı?‘ diye sordu… Onlar da kendisine tapınıp büyük sevinç içinde Yeruşalem’e döndüler ve sürekli olarak tapınakta Tanrı’yı yücelttiler“ (Luka 24:41,52,53). Aynı sevinç Mesih’e iman edip arıtılanın gönencidir.

Rab İsa’nın dirilişi geceyi gündüze, üzüntüyü sevince, korkuyu yürekliliğe, sallantıyı sağlam temele dönüştürdü. Dirilen Mesih kaygılı insan yaşamını en yüksek aşamalara çıkarabilen evrensel gücün kaynağıdır. Sen O’nun diriliş gücüyle yenilenmiş, bu sevinçle güvenliğe kavuşmuş biri misin? Haberci Pavlos gibi şu dileği seslendirmek istemez misin? „Tüm isteğim, Mesih’i ve dirilişinin gücünü bilmek, O’nun çekmiş olduğu işkenceleri paylaşmak, O’nun gibi olmaktır“ (Filippililer 3:10).

Categories: türkisch

Meleklerin ilahisi

O görkemli olayı herkes duymuş olmalı. Geceleyin kırda koyunlarını otlatan çobanlar, karanlığın ansızın parlaklığa dönüştüğünü görerek küçük dillerini yutacak gibi oldular. „Rabbin meleği onlara göründü ve Rabbin görkemi çevrelerinde parladı. Büyük bir korkuyla sarsıldılar. Melek onlara, ‚Korkmayın‘ dedi, ‚Işte size tüm insanlığı ilgilendiren çok sevindirici Haber’i müjdeliyorum. Çünkü bugün size Davut’un kentinde bir kurtarıcı doğdu. Rab olan Mesih’tir O… Hayvan yemliğinde yatan, kundağa sarılı bir bebek bulacaksınız.‘ O anda, Tanrı’yı öven göksel bir topluluk, meleğin yanında belirip şöyle dedi: ‚En yücelerdeki Tanrı’ya yücelik, yeryüzünde O’nu hoşnut eden insanlara esenlik olsun!’“ (Luka 2:8-14). „Tanrısal Söz beden oldu, kayra ve gerçekle dolu olarak aramızda yaşadı“ (Yuhanna 1:14a).

„Melekler çobanlardan ayrılıp göğe çekilince, çobanlar birbirleriyle danışarak, ‚Haydi gelin‘ dediler, ‚Beytlehem’e varalım, Rabbin bize açıkladığı bu olayı görelim.‘ Koşarak varıp Meryem’i, Yusuf’u ve yemlikte yatan bebeği buldular. Olayı görünce çocuğa ilişkin kendilerine açıklanan haberi yaydılar. Tüm duyanlar çobanların anlattıklarına şaşıp kaldılar… Çobanlar kendilerine açıklandığı gibi duydukları, gördükleri her şey için Tanrı’yı yücelterek ve överek geri döndüler… Anne karnına düşmeden önce melek aracılığıyla bildirildiği gibi, O’na Isa adı verildi“ (Luka 2:15-21). „O, halkını günahlarından kurtaracak“ (Matta 1:21).

„İsa Kral Herodes’in zamanında, Yahudiye’nin Beytlehem kasabasında doğduğu sırada doğudan Yeruşalem’e gökbilimciler geldi. ‚Yahudiler’in yeni doğmuş Kralı nerede?‘ diye soruşturuyorlardı, ‚Çünkü O’nun yıldızını doğuda gördük ve kendi-sine tapınmaya geldik.‘ Gelgelelim Kral Herodes bunu duyunca sarsıldı. Onunla birlikte tüm Yeruşalem de sarsıldı. Herodes halkın tüm başrahiplerini, dinsel yo-rumcularını topladı ve onlara Mesih’in nerede doğacağını sordu. ‚Yahudiye Beytlehemi’nde‘ diye yanıtladılar, ‚Çünkü peygamber aracılığıyla şöyle yazılmış-tır: ‚Ey Yahudiye bölgesindeki Beytlehem! Yahuda yöneticileri arasında hiçbir ba-kımdan en önemsizi değilsin. Çünkü senden halkımı güdecek bir yönetici çıkacak’“ (Matta 2:1-6). „Hükümranların Hükümranı, Rablerin Rabbi“ (Vahiy 19:16).
„Gökbilimcilerin doğuda gördükleri yıldız önlerinden gidiyordu. Çocuğun bulunduğu yerin üzerine varınca orada durdu. Yıldızı görünce yoğun sevinç duydular. Eve girdiler, annesi Meryem’le çocuğu gördüler, yere kapanarak O’na tapındılar. Değerli şeylerle dolu olan sandığı açıp O’na armağanlar -altın, günlük ve mür- sundular. Gördükleri bir düşte Herodes’e dönmemeleri için uyarılınca başka bir yoldan ülkelerine döndüler“ (Matta 2:9-12).

„Yeruşalim’de Simeon adında bir adam vardı. Doğru ve tanrısayar biriydi. Halkın avunç bulacağı günü bekliyordu. Kutsal Ruh onun üzerindeydi. Rabbin Mesihi’ni görmeden ölmeyeceği Kutsal Ruh aracılığıyla kendisine bildirilmişti. Simeon Ruh yönetiminde tapınağa geldi. Anneyle baba, ruhsal yasanın gereğini uygulamak üzere çocuk İsa’yı tapınağa getirdiklerinde, Simeon O’nu kucağına aldı. Tanrı’yı yücelterek şunları söyledi: ‚Ey egemen Rab, verdiğin söz uyarınca, artık uşağını esenlikle bu yaşamdan ayırabilirsin. Çünkü gözlerim kurtarışını gördü. Tüm insanlığın önünde hazırladığın bu kurtarış uluslara Tanrı açıklamasını sağlayan Işık’tır.  Ve halkın İsrail’e yüceliktir’“ (Luka 2:25-32). „Dille  anlatılmaz  armağanı  için  Tanrı’ya  şükürler  olsun!“ (II Korintoslular 9:15). „Rabbimiz İsa Mesih aracılığıyla Tanrı’ya şükürler olsun!“ (Romalılar 7:25a).

Yaratan’ın o parlak yaratığı, Adem’le eşi Havva günah işleyince sonuç tümden sarsıcı oldu. Kurulu düzen güzelliğini, temizliğini, güvenliğini hep yitirdi. Barış mekanı olmaya yaratılan yeryuvarlağı barut fıçısına dönüştü. Kadının erkeğin baş özelliği başkaldırma, büyüklenme ve bencillik oldu. Bu savaş, çatışma ve kan akıtma ortamında Barış Başkanı’nın gelmesi gerekti. Tanrı Eden bahçesinde, günah eyleminin işlerliğe konulduğu yerde, Mesih’in gelişini haber veriyordu. O, bir kızdan doğacaktı. Tüm insanlığın kurtarıcısı elbette yaratık kuşaklarından gelemezdi. Bencil, çıkarcı insandan böyle bir hizmet beklenemezdi. Yaratan insanı baştanbaşa yoksul bir varlık olarak gördü, tanrısal eylemle onu zengin kılabileni gönderdi. Mesih yüce Tanrı’nın insanlığa parlak sunusudur.

Tavuk civcivlerini yutulmaktan kayırır. Çoban koyunlarını hırsızdan canavardan kayırır. Seven anne can pahasına yavrusunu ateşin içinden kurtarır. Kayıran kendi canını vermeyi göze alır. Hiçbir karşılık istemez. Yaratanın da Mesihi’ni göndererek, senin içindeki en köklü gereksinimi göksel zenginliğine yaraşır biçimde karşıladı. Budur Tanrı sevgisinin göstergesi, benzersiz kayrası.. Teşekkürle O’nu kabul etmek her canın boyun borcudur. İman orununda öncü olan çobanlar, gökbilimciler, yaşlı Simeon, Anna adındaki peygamber kadın aynı gönence seni de çağırıyor. Ve Mesih çağırıyor: „Ey bütün yorulanlar ve ağır yük altında yıprananlar! Bana gelin. Sizleri dinlendiririm… Canlarınıza dinlenme bulacaksınız“ (Matta 11:28,29). „Bana iman edenin içinden diri su ırmakları kaynaklanacaktır“ (Yuhanna 7:38). „Duyan herkes, ‚Gel!‘ desin. Susayan herkes gelsin“ (Vahiy 22:17).

Tanrı O’nun geleceğini Adem’le Havva’ya haber vermişti. Daha sonra İbrahim’e açıkladı. Yine Musa’nın ağzıyla tüm topluluğa duyurdu. Davut’a verilen bilgi Mezmurlar’da çağlar öncesi kutlandı. Peygamberler O’nun geleceğini somut bilgi olarak tanıttı. Bunlardan Mika O’nun öncesizliğini, Beytlehem’de doğacağını şu çarpıcı sözlerle anlattı: „Efrata’da olan Beytlehem! İsrail üzerine hükümran olacak kişi bana senden gelecek. O’nun çıkışı eski vakitten, öncesiz çağlardandır“ (Mika 5:2). Ve Tanrı’ca verilen sözün, çok öncelerden kesinleşen eylemin en sonunda gerçekleşmesi Kutsal Ruh’un yetkisiyle evrene açıklanıyor: „Vakit dolunca, Tanrı öz Oğlu’nu gönderdi“ (Galatyalılar 4:4). „Tanrı, Mesih’in kişiliğinde  tasarladığı isteminin gizini kıvançla bizlere belirtti“ (Efesoslular 1:9).

İnsan ve kurulu düzen tarihin doruğunu oluşturan gelişimi sabırsızlıkla beklemekteydi. Tanrı’ca saptanan insansal vaktin dolması gerekti. Tüm tarihte, öncelerden bildirilen bu Tanrı olayının gerçekleştiği andan daha kutlu bir zaman dönemi yoktur. Tanrı’nın her durumda vaadini tutan olduğu insan tarihi boyunca görülmüş, kanıtlanmıştır. Başlangıcı olmayan çağlardan bu yana Baba’yla birlikte olan öncesiz Oğul, erden kızdan insanlık ailesine katıldı, sevgiyle ademoğullarının acısına, gözyaşına ortak oldu. Evreni yaratan, insan oldu. Günahlı kişilere ruhsal yasayı veren, ruhsal yasaya bağımlı oldu. Böylesi şaşırtıcılıkla kendisini alçalttı O.

Din yasalarının, şeriatçılığın, her tür biçimciliğin yetersizliği düşünen kişiye Kutsal Söz’de açık açık anlatılır: „Çünkü bedenin gereksiz istekleri yüzünden, ruhsal yasanın güçsüzlükten ötürü yapamadığını Tanrı yaptı. Günahlı insan bedeni benzerliğinde ve günaha karşı sunu niteliğinde kendi Oğlu’nu göndererek insan bedeninde günahı yargıladı“ (Romalılar 8:3). Cansız şeriatın yapamadığını, öncesizlikten bu yana diri olan Mesih kutsal sunarak yaptı.

Günah köleliğinde olmayan, günahsız doğan, günahlılıktan yargılanmayan İsa, gü-nahlılık nedeniyle ölüme yargılı insan soyuyla özdeş oldu. Günahlılık dışında başka her ilişkide, her bağlılıkta insan soyuyla bir sayıldı. Tüm tanrıbilimde bundan daha somut ve kanıtlı bir olay düşünülemez. O Kutsal Gece’yle ilgili benzersiz öykü her insanı yeniler, Kurtarıcı’nın Evrensel Hükümran olarak yeniden gelişini müjdeler.
Bu görkemli olaydan yaklaşık 750 yıl önce Yeşaya peygamber Tanrı’nın bildirisini şöyle açıkladı: „Erden kız hamile kalacak ve bir Oğul doğuracak. Adını İmmanuel -Tanrı bizimle- koyacak… Bizlere bir çocuk doğdu, bize bir Oğul verildi. Başkanlık O’nun omuzları üstünde olacak; O’nun adı Şaşılacak Öğütçü, Güçlü Tanrı, Sonsuzluk Babası, Esenlik Başkanı denecek“ (Yeşaya 7:14; 9:6). Bu gerçekleşen peygamberlik sözü inananın kanıtı ve güvenidir.

Böyle bir doğum, doğa kurallarıyla çelişki oluşturuyordu. Tanrı’nın eylemleri doğasal yasaların ötesindedir. Erden kız Meryem’den bir hayvan ağılında doğdu, yemliğe yatırıldı O. Daha doğar doğmaz düşmanlıkla karşılaştı. Zamanın kralı Herodes O’nun kanına susadı. Bu nedenle, Yusuf, Meryem’le çocuğu alarak Mısır’a sığındı. Tüm yaşamında gittiği en ırak köşeydi bu. Kendi ülkesinde dar bir bölgede dolaştı. Ne yersel varlığı, ne de etkisi vardı. Hatırlı yakınları yoktu. On iki yaşında, tanrıbilimcilerle yaptığı bir söyleşi tümünün parmağını ağızlarında bıraktı.

Tarih boyu yeryuvarlağını, her kuşağı, her soyu etkileyen hizmeti üç yıl gibi kısa bir süreyi kapsadı. Eski Antlaşma döneminde birçok mucize görülmüştü; ama O’nun eylemleri bambaşka özellikteydi. Doğayı, doğa öğelerini dilediği gibi yönetti. Tek buyrukla kudurgan kasırgayı dinginliğe dönüştürdü, tarlada yürürcesine suların üstünde yürüdü, denizde hiç balık bulunmadığı zamanda balıkçılara bol balık tutturdu. Bir balığın karnındaki parayı gösterdi, bununla vergi borcunu ödetti. İki küçük balıkla, beş ekmekle binlerce insanı doyurdu, küfeler dolusu ekmek ve balık artığı evlere taşındı. Evden köpeği kovarcasına, bedenlerini cinler dolduran insanlardan cinleri kovdu. Toplumun tecrit ettiği cüzamlıları tümden pakladı, topluma geri verdi. Ölüyü mezardan çağırdı, diriler arasına kattı. Hiçbir kitap yazmadı. Ama sözlerini, işlerini, yaşamını anlatan Kutsal Kitap çağlar boyu en çok aranan ve özlenen Kitap oldu. Şu anda bu kitabı yasaklayan bazı ülkelere ne demeli? O’na ilişkin kitap ve yazılar çok yüksek bir dağ oluşturabilir. O’nu yücelten yapıtlar, ilahiler her yaralı yüreği sağlığa kavuşturur.

Savaşa karşıydı; ordusu silahı yoktu, asker çağıracak yetkisi de yoktu. Buna karşın yeterliğiyle orduları durdurdu, güçlülerin gücünü kırdı, sonsuzlara dek sürecek en etkin yengiyi sağladı. „Ben Gerçeğim“ diye konuştu. Bu sözden esinlenerek varlığa gelen kurumlar, üniversiteler yeryüzünü doldurdu. Temel öğretisi daima SEVGİ oldu. Ademoğullarını anlaşılmaz sevgiyle sevmesi, O’nu tüm insanlığın kurtarıcısı, yaşam vericisi, sonsuzluk sağlayıcısı kıldı. Kuşkusuz, bir günahlı olan sen de bu kayıran, kurtaran, kutsayan, sevgiden yararlanabilirsin. Yaşamın sonsuzun tüm gizi-gönenci Rab İsa Mesih’tedir. Hem de O’nun yeniden gelişi Tanrı gerçeğidir.

Categories: türkisch

Nereden geliyorsun – Nereye gidiyorsun

Muzipliğiyle bilinen bir oto makinistinin eline aynı yıldan, aynı boydan, aynı yapıdan iki eski otomobil geçer. Aklına bir buluş doğar: Parçalardan bir tek oto yapacak. Ama nasıl bir oto? Görülmedik bir araç. Dört tekerde; çift yönlü, çift motorlu, çift direksiyonlu ve iki ayrı sürücüsü var! Biri bir yöne, öteki öbür yöne yönelik. Nereden geldiği nereye gittiği bilinmeyen bir yadırgama örneği. Niceleri güldüren bu yönelimsiz araca benzeyen insan az değil. Ne varlığın dayanağı, ne anlamı, ne de amacı öğrenilmiş. Kiminin yaşamı güldürücü, kimininkiyse ağlatıcı.

Nereden geliyorum? Neden buradayım? Varlığım bir raslantı sonucu mu? Evrimin uzun zincirinde basit bir bakla mı? Bugün var yarın yok türünden bir rüya mı? Değilse, amaçlı bir atama mı? Kişiye çok ilginç bir soru doğrultulmakta: „Yaşamınız nedir ki? Çünkü bir süre görünen, az sonra görünmez olan buharsınız“ (Yakup 4:14). Davut Tanrı’ya içtenlikle seslenir: „Göklerine, parmaklarının işlerine, yerine koyduğun ayla yıldızlara bakınca, ‚İnsan nedir ki onu anasın?‘ dedim. ‚Ademoğlu nedir ki onunla ilgilenesin?’“ (Mezmur 8:3,4). Nicelerin varlığı düğümlerle kaplı.

Her yapıtın bir yapanı olduğu gibi, insanın da bilgin bir Yaratan’ı var. Kimisi evrim (evolüsyon) yoluyla geldiğine inanır, kimisi kader veya ruh sıçraması (yeni bedene girme) yoluyla, başkaları azıcık kan pıhtısıyla ya da bu sıradan ayrıntılı sonuçlama eylemleriyle oluştuğunu. Pek çok kişiyse konuya ilgisiz tutum takınır. Yarattığı insana yaşam soluğunu üfleyen Tanrı ona başka özelliklerini de verdi: Sonsuz boyu kalıcılık, yaratıcılık, yapıcılık, yararlılık, iyilik, sevecenlik, vb. O seni niçin yarattığını şu özlü sözle anlatır: „Yüceliğim için yarattığım, kendisine biçim verdiğim, evet, onu vücuda getirdiğim, adımla çağrılan her insan!“ (Yeşaya 43:7).

Sınırsız yetkisi kapsamında, bedeninle ruhunla kendisini yüceltmeni özlüyor. Varlığını anlamsız, amaçsız, önemsiz bir yaşam ortamında görmekteysen ya da kader kısmet varsayımlarıyla oynamaktaysan, Tanrı esiniyle verilen bilgiyi değerlendir, nereden ve niçin geldiğini, önemini, neden var olduğunu yolculuğunun şaka kaldırır yanı olmadığını bil. Bu gerçeği kavramaktan daha üstün yarar düşünülemez.

Sonsuzlar sonsuzu var olan Tanrı yeryüzünde sana da kısa bir süre atadı. Yarınını bilememenin bulutlarını çevrene saçtı, seni de herkes gibi değişim yaşamına koydu. Bu süre içinde neler yok! Başarısızlık, bozukluk, düzensizlik, işsizlik, zenginlik, düşmanlık, yalnızlık, hastalık, acı çekicilik, uykusuzluk ve en sonunda herkesi bağrına basan ölüm. Ne der Kutsal Söz: „İşte günlerimi bir karış ettin; yaşamım da Senin önünde bir hiç gibidir. Şüphe olabilir mi? Herkes bir gölge gibi yürür. Kuşkusuz, boşa çabalıyorlar. Ademoğlu mal biriktirir, ama onu kim toplayacak bilemez…Çünkü günlerim duman gibi yanmakta…Gece gündüz gözyaşlarım bana besi oldu“ (Mezmur 39:5,6; 102:3; 42:3). Budur yaşam özetlemesi.

Elverişsiz uğraşlarla boğuşursun. Göründükten sonra kaybolan buharsın. Belki sorarsın: Yeryüzüne doğmamın anlamı var mı? Tanrı’nın insana verdiği önem Kutsal Söz’de şöyle sıralanır: 1. Onu meleklerden biraz aşağı kıldın, 2. Yücelik ve onur tacını ona giydirdin, 3. Ellerinin işleri üzerine ona egemenlik verdin (Mezmur 8:5-8). Kurulu düzende bir atomcuktan küçüksün. Varlığın din, töre, görenek bağlantılarından daha önemli. Seni meleklerden azıcık geride yarattı O. Yaratan, Yaratık, Kurulu Düzen.. Özdeksel dünyayla ruhsal dünyanın sınırındasın. Fiziksel nesneleri kullanır, bir yandan da ruhsal değerleri ararsın. Yücelik ve onur tacı senindir. Yaratan’ın özel ilgi odağısın. Günahtan arıtılmış yaşam, şimdiden cennetin gönencindedir.

Belki yoksul bir ailede doğdun, belki de eğitim olanağı bulamadın, belki bir sürü acı ve ıstırapla boğuşmaktasın. Ya da hali vakti yerinde bir ailenin çocuğusun; paranı, zamanını, olanaklarını nasıl kullanabileceğini kestiremiyorsun. Dur anımsa! Yaşam gizi anlamsız kördöğüşü değil. Yaratan her varlığa kendi sevgisinden kaynaklanan ilgiyi gösterendir. İnsanı kurulu düzenin doruğunda tutan Tanrı onu benzeyişinde, öz niteliğinde yarattı. Eyub peygamberin sözleri niçin senin de yaşam ilken ve yöntemin olmasın? „Soluğun bende kaldıkça, Tanrı’nın Ruhu da burnumda oldukça, dudaklarım yalan söylemeyecek, dilim de aldatı kullanmayacak“ (Eyub 27:3,4).

Varlığının gizini düşünmeye başla. Yaşamının amacını bütünleyebiliyor musun? Günlerinden nasıl bir yararlılık çıkarabiliyorsun? İnsan kardeşini ne biçimde etkiliyorsun? Onun mutluluğuna mı ıstırabına mı, sevinmesine mi dövünmesine mi katkıda bulunuyorsun? Geride nasıl bir iz bırakıyorsun? Yaşamınla kimleri isteklendiriyorsun? Gelişinde hiçbir etkin yokken, çıkışında nasıl bir  etki bırakabileceksin? Bugünün, yarının parlak mı? Ya sonsuzun? Bu sorularla boğuşarak yeryuvarlağında bir konuk olmanın gizini tanıman gereklidir. Kutsal Söz’de düşünülmeye yaraşır bir anımsatma vurgulanır: “İçimizden hiç kimse kendisi için yaşamaz, kendisi için ölmez”(Romalılar 14:7). Tarihte salt İsa’dır bunu sergileyen: “…Beni seven ve benim için canını veren Tanrı Oğlu… O herkesin yararına öldü. Öyle ki yaşayanlar bundan böyle kendileri için değil, onların yararına ölüp dirilen için yaşasınlar” (Galatyalılar 2:20; II Korintoslular 5:15).

Kral-peygamber Davut’un oğullarından biri ağır suç işlemiş, kaçmış, başka ülkeye sığınmıştı. Davut onu bağışlayamıyordu. Kral’ın bir yakını Tekoa köyünden çok akıllı, anlayışlı, dilde yetenekli tanrısayar bir kadını barış uygulayıcısı olarak Kral’a gönderdi. Sıradan sayılan bu kadın öylesi bilgelikle konuştu ki, Davut’un duygusunu etkiledi, kararını değiştirdi. Akıllı kadın kocaman krala şu vurgulamayla evrensel ilkeyi anımsattı: „Hepimizin ölmesi kararlaştırılmıştır. Yere dökülen ve bir daha toplanamayan su gibiyiz. Ama Tanrı canı çekip almaz. Sürdüğü insan kendisinden ırağa atılmasın diye çözüm tasarımlar“ (II Samuel 14:14).

Yaşamın çetin sorunlarından, belki de en önde geleni sağlıklı, uyumlu insan ilişkilerini gerektiği gibi başarıya getirememektir. Kişi çoğu kez birini af edemez ya da kendisi af edilmez. Af edilmeyen insan kardeş aklın derininde sürgüne gönderilmiş biridir. Senin yaşamında da böyleleri bulunur herhalde. Ne var ki, bozukluklar zinciriyle sımsıkı bağlı ademoğlu Tanrı katından sürgünlüktedir. Sürgün kişi hergün her an sürgündedir. Nereye gideceği belirsiz, yaşam boyu hep sürgün..

Ama Tanrı sevgidir. Günahlının sonsuz boyu sürülmüş kalmasını değil, şaşırtıcı bir bağışlamalıkla kendi konutuna getirilmesini tasarladı. Nereye gidiyorsun? Suçu nedeniyle sürgün edilen, „Hiçbir yere!“ demekten başka ne diyebilir? Tekoalı bilgin kadının belirttiği gibi.. Yaratan herkesin kutsal yasaları çiğneyerek günlerini yıllarını hak edilmiş bir sürgünde geçirdiğini belirtmekte. Sen de kendi günahının neden olduğu sürgündesin. Buradan parlak sonuca ulaşamazsın.

Sürgün edilenin geri getirilmesi yüksek afla gerçekleşir. Tanrı’nın zedelenen adaleti, bir yana itilen yasaları hak, hak diye bağırmakta. Ademoğluna sevgiyle seslenen Tanrı göklerden gönderdiği Mesihi’ni haçta işkenceli ölüme sürdü. Bağışlanarak Baba evine getirilesin diye.. Tekoalı kadın en etkin eğitici gibi sana da konuşmakta: „Tanrı canı çekip almaz. Sürdüğü insan kendisinden ırağa atılmasın diye çözüm tasarımlar.“ Tasarımladığı çözüm seni de kucaklamakta, yaşamını da içermekte.

Ölümün hızla yaklaştığını düşünen, Tanrı’nın kayrasını yaşamında değerlediren Davut şöyle dua eder: „Ya RAB, Senin önünde geçiciyiz, tüm atalarımız gibi konuklarız.  Yeryüzündeki günlerimiz gölge gibidir.  Kalış yok“  (I Tarihler 29:15).

Başka bir peygamber, Eyub da yine insanın çaresizliğini dile getirir: „Günlerim dokumacının mekiğinden daha hızlı. Bir umut olmadan geçip gitmekteler“ (7:6). Ölümünün çok yakın olduğunu anlayan kral Hezekya Tanrı’ya şu sözlerle yakınır: „Konutum yerinden kalktı; çobanın çadırı gibi yanımdan ayrıldı. Yaşamımı bir dokumacı gibi sardım; O beni dokuma tezgahından kesecek. Sabahla gece arasında beni sona erdireceksin“ (Yeşaya 38:12).

Kısacık yaşam süresinde nicelerin kovalayışı gelip geçici, kalıcılığı olmayan değerlerde. Bugünden yarına gününü gün edenlerin sayısı çok yüksek. Rahat, konfor, zevk, eğlence, biraz da dinsellik ön sırada mı? Yaşam felsefen bu noktada odaklanıyorsa nereye gittiğini bilmeyenlerdensin. Olabilir ki sağlığın, gelirin, güvenliğin, mevkin tümü de tıkırında. Korkun kuşkun yok! Belki gençsin, dinçsin, çekicisin, sporcusun ve daha neler değilsin! Ama bugünün ötesi ne der? Yarınından güvenin var mı? Şu çalkantılı korkulu dünyada hangi dala sarılmaktasın? Bunalımlar zinciri giderek uzamakta. Yaşam en ucuz nesneye dönüşmüş. Güvenliğin kaçtığı ortamdasın. Soracağın soru şu olsun: Nereye gidiyoruz? Ya ben?

Kral Süleyman altın ilkeyi şöyle vurgular: „Doğruluk yolunda yaşam vardır; ama kötünün yolu ölüme gider“ (Süleyman’ın Özdeyişleri 12:28). Ademoğlunu özgürlük armağanıyla donatan Yaratan’ın çağrısı her cana belirtilmekte: „Önüne yaşamla ölümü, kutlulukla laneti koyduğuma göklerle yeryüzünü sizlere karşı tanık tutuyorum. Bu nedenle yaşamı seç“ (Yasanın Tekrarı 30:19). Yaşam boyu sen de birçok seçim olanağıyla karşılaşmaktasın. Tüm seçimler karşısında ön sırada beliren seçim, yaşamın geleceğiyle ilgili olanıdır. Nereye gitmekte olduğunu ancak bu kesinleştirebilir. Buysa en yararlı, en sağlıklı kararın olabilir.

Yaşam doğruluğunu ön sıraya almayı amaçlayan seçim nasıl yapılacak? İsa Mesih için kullanılan adlardan biri ‚Yaşam Başkanı‘ dır. O’nun başka adları, ‚Kurtuluş Başkanı, Hak Olan‘ dır. Hak Tanrı’ya götüren yol yöntem hakça seçimi bilen ve değerlendiren insanın seçimidir. İsa şu kesin çağrıyla seslenir kadına erkeğe, „Yol da, gerçek de, yaşam da Ben’im. Ben aracı olmadıkça kimse Baba’ya gelemez“ (Yuhanna 14:6). Ve görüşsüz, mantıksız insanlığa gelişinin nedenini belirtir: „Ben onlarda yaşam olsun, hem de bol yaşam olsun diye geldim“ (Yuhanna 10:10). Yön açan, kendisi Yol olan kurtarıcı İsa Mesih’e ilişkin Tanrı tanıklığı şudur: „Her varlığa yaşam veren O’ydu ve yaşam insanların Işığı’ydı“ (Yuhanna 1:4). „Tanrı yüceliğinin parıltısı, Tanrı’nın öz varlığı niteliğinde olan..“ (İbraniler 1:3). Nereden ve niçin geldiğini kestirememek, nereye gittiğini bilememek acıklıdır. Kurtuluş ve Yaşam Başkanı’ndan başlayan, sonsuzun parlaklığına götüren  hak yol açıkken..

Categories: türkisch

Merhamet – Inayet

Heriki ayağı sakat, yoksul insan kardeş gelip gidenin sıklaştığı kapı kenarında oturmuş, ‘Merhamet, merhamet!’ diyerek gereksinimini dile getiriyor, dinsel göreneğini uygulamaya gelenlerden yardım bekliyor. Bazısı önüne azıcık para atıyor ama çoğu, ‘İnayet ola!’ temennisini yapıştırarak geçip gidiyor. Vicdanın sesini bir yana iterek karşısındaki yükümlülüğü hasıraltı etmenin kolaydan kaçamağı. Sorun enikonu incelenince hem dileğin, hem de verilen yanıtın üzücülüğü belirgin olur.

Profesyonel dilenci var, işsiz aç yoksul insan kardeş var. Bu işi meslek edinenlerin amacı çalışmadan, emek harcamadan gelen gidenin merhametinden yararlanarak çıkarabildiği kadar para toplamak. İkinci sıradakilerse dileğini utanarak, çekinerek dile getiriyor ve acısına ortak arıyor. Öte yandan, o büyük kapıdan içeri girenlere bakıldığında kimisi canına sevap değsin diye azıcık para bırakıyor, kimisi de inayet ola temennisini din ilişkisinde geçer akçe yapıyor. Cömertçe kullanılan bu deyimin cömert yürekle hiçbir ilgisi yoktur. Bu kişilere inayetin ne olduğu, neyi kapsadığı nasıl anlatılmalı, onu neyle betimlemeli?

Merhamet, İnayet. Çağdaş dille ilkinin anlamı acımak, sonranınkiyse kayrayla-lütufla davranmak. İkisinin de taşıdığı anlam geniş kapsamlı. İlki, karşıdakinin derdine katılmak. İkincisi, kayırmak kökeninden gelen söz. Yüksek tutulan birinden sağlanan karşılıksız etkin iyiliğe böyle denir. Caddede-kapıda yardım dileyenin de, bol keseden ‘İnayet ola!’ sözünü tekerleyenin de somut merhamete, inayete gereksinimi belirgin. Ne biri ne de öbürü insan sağlayışıyla karşılanamaz. Yoksul kişi de para babası da, orta hallisi de merhamet diye bağırsın, yüceden kaynaklanan inayeti imanla değerlendirsin, buna sığınsın.

Canı merhamete muhtaç olan, azıcık paraya avuç açan değil, sensin, herkestir. Bol keseden ‘İnayet ola!’ yı savuran elisıkı kişi ‘İnayet’ in gerçek niteliğini kavrayınca imanla ona sahip çıkar, eğilip şükranla Tanrı’ya tapınır. Her ulustan her soydan, her sınıftan her kuşaktan kadın erkek merhametin kaynağı, inayetin hazinesi sevecen Kurtarıcı’ya koşsun, O’ndan esenlik dilesin. Çünkü kutsal-adaletli Tanrı’nın karşısında aç, çıplak, yoksul, düşkündür. Önemsiz sayılan, ya da çokluğundan yakınılan günahlar adaletli Tanrı’nın katında en ağır yargıyı, sonsuz öfkeyi getirir. Kesinlikle ayrımsız olarak.. İnayeti ırmakların suyu gibi cömertlikle akan Tanrı’nın önünde para-mal kıtlığı ya da bolluğu, din eksikliği, sevap azlığı, ateizm hiç önem taşımaz. Bunlardan daha önemli gerekler var. Yoksulluk varlığının derininde bağıran, her an kendini açıklayan dürtücü çalkantın. Nedir bu? İçte canın inliyor; çünkü icaplarını karşılamaya çalışıyorsun, belki hayır-sevap işliyorsun, bol tarafından övülüyorsun ama öz varlığın ‘Merhamet!’ diye haykırıyor. Günahının yükünü taşıyorsun; kesin affın, doğrulukla donatılmanın parlak gönencine hiçbir yolla erişemiyorsun. Çok tatlı, zevkli, saygın bir yaşam sürsen de içindeki boşluk yücelerden gelen inayeti aramakta.

Karın açlığını, beden çıplaklığını belki de konutsuzluğunu bilen kişi ‘Merhamet!’ diye bağırmaktan kendini alamaz. Ama canının barış ve esenlikten, her duyguyu aşan erinç ve güvenlikten büsbütün yoksun olduğunu kestiremeyen insan gerçekçi ruhla ‘Mermamet!’ diye haykırmayı kendine yediremez. Sırası, sanatı, geliri, eğitimi, toplumdaki yeri ve herkesçe övülen dinselliği ona ‘Merhamet!’ dedirtmez. Nasıl dedirtsin? Onun her şeyi tıkırında. Tüm düşüncesi taşıdığı özelliklerde odaklanır. Ne var ki, kesin içtenlikle merhamet dilemeden göksel inayetin gönencine sen de gelemezsin. Aç-susuz gün yitirir, eliaçık Tanrı’nın karşısında daima gereksinimli kalırsın. Belki de kısır döngüde oyalanır durursun.

Yaratan’a olsun, insan kardeşe karşı olsun işlenen günahlar zinciri yaşamı sağlıklı ilişkilerden koparmış. Çöl ortasında kalmış biri gibisin. Gözle görülen maddesel-dinsel bolluk ve doluluk canının derin arzusunu karşılayamıyor. Ama durumu çok iyi bilen iç dünyan ‘Merhamet, merhamet!’ diye her gün inliyor. Bu bağırma içtenlikle dile getirilmeden gökkubbeden rahmet inmiyor, susuz can sulanamıyor. Herkese sevgiyle yaklaşan Tanrı’nın kurtarıcı İsa Mesih aracılığıyla uzattığı inayet.. O işlek kapının kenarında oturan yoksul insan, kayıtsız yurttaştan kupkuru ‘İnayet ola!’ temennisini alıyor. Öte yandan Tanrı’nın kurtarış kapısına alçakgönüllülükle, günahtan dönme isteğiyle, arıtılma dileğiyle, iman dolu yürekle yaklaşan çökkün günahlı bol inayete kavuşuyor. Bu bulunmaz gönence erişemeyecek tek kişi düşünülemez. Sen de günahlarının affına kavuşan Davut peygamberin sevinciyle coşabilirsin. Tanrı kayrayla onun suçlarını bağışlayınca göksel armağanın gönencini coşkuyla kutladı: “Ne mutlu isyanı bağışlanan, günahı örtülen insana! Suçu RAB tarafından sayılmayan, ruhunda hile bulunmayan insana ne mutlu!” (Mezmur 32:1,2).

“Tanrı’nın kurbanları ezilmiş ruhtur. Ya Tanrı, ezilmiş ve paralanmış yüreği hor görmezsin.. Bende temiz yürek yarat, ya Tanrı. İçimde sağlıklı ruh yenile… Bana kurtarışının sevincini geri ver, yardıma hazır ruhla beni destekle… Ey canım, RAB’bi kutsa, ey içimdeki her duygu, O’nun kutsal adını kutsa. Ey canım, RAB’bi kutsa ve iyiliklerinin toplamını unutma. Tüm kötülüklerini bağışlayan, bütün hastalıklarını sağlığa dönüştüren… Doğu batıdan ne denli uzaksa, o denli uzaklaştırdı bizden isyanlarımızı” (Mezmur 51:17,10,12; 103:1-3,12).

Tanrı’yı hoşnut edenin dileği-teşekkürü budur. Arıtılma salt inayetle bütünlenir, Mesih’in kurbanlık kanıyla geçekleşir. Peygamberlerin toplamı günah affını böyle tanıdı ve tanıttı. Hak Yargıç’a bilinen her sınırı aşan bir borcun var: Çiğnediğin yasalarına etkin karşılık nerededir? Önünde bir seçenek duruyor. Seven Tanrı sana yaklaşıyor: “Oğlum Mesih senin kefaretin oldu, tüm günah borcunu ödedi. Armağanımı imanla kabul etmez misin?” Belki sen de genel seçeneğe uyarak, “Gerekli değil! Borcumu dinimin icaplarıyla, hayır-sevapla ödeyeceğim” diyorsun. Sevgili dost, iğneyle kuyu kazmaktan vazgeç, Tanrı’nın inayetini kabul et. O şöyle der: “Kurtuluş kuyularından sevinçle su çekeceksiniz” (Yeşaya 12:3).“Çünkü iman ederek kayrayla kurtulmuş bulunuyorsunuz. Bu kendi başarınız değildir, Tanrı armağanıdır. Kişinin yaptığı işler nedeniyle değil. Öyle ki, kimse övünmesin” (Efesoslular 2:8-9).

Eskiler konuksevere ‘Kapısı Açık’ demiş. Kapısını başkalarına kapalı tutana da ‘Kapısı Duvar’ demiş. Kapısız yer düşünülebilir mi? Eski ve yeni uygarlıkları birleştiren geçittir kapı. Ne ulus ayrımı bilir, ne de toplum başkalığı. Kapı dünya çapında bilinir, kullanılır sağlamı yapılır. Çeşit çeşit kapı vardır: Büyük kapı, küçük kapı, özenişli saray kapısı, altın işlemeli kapı, güçlü kuvvetli kale kapısı, kilitli dükkan kapısı, sürmesi içeride konut kapısı, savunmasız kulübe kapısı, komşu kapısı, koyun ağılı kapısı, vb.

Bir de soyut anlamlı kapılar vardır. İsa Mesih şu gerçeği tanıttı: “Çoban koyunlarını adlarıyla çağırır ve onları dışarı yöneltir. Kendininkilerin tümünü yola koyunca onların önünden yürür, koyunlar da ardı sıra giderler. Çünkü sesini tanırlar. Bir yabancının ardı sıra gitmezler; tersine, ondan kaçarlar. Çünkü yabancıların sesini tanımazlar… Ben koyunların kapısıyım” (Yuhanna 10:3-5,7). İsa Mesih Tanrı’nın katını kutsallık kapsamında parıl parıl parlayan çok güzel, şatafatlı bir konuta benzetir. Oraya girmek sadece bir kapıdan geçmekle gerçekleşebilir ve hiçbir şüpheye, acabaya meydan bırakmadan kendisinin Tanrı katına götüren kapı olduğunu belirtir. Günahtan arınmanın, Tanrı’yla barışmanın, cennete kavuşmanın sadece bu kapıdan geçmekle sağlanabileceğini vurgular.

Koyunun saflığından, zararsızlığından esinlenerek dile bazı kaba deyimler sokulmuş: Koyun gibi adam! Koyuna bak! Koyundan farkı yok! Tanrı’nın benzerliğinde yaratılan insan kardeşi aşağılayayım derken koyun aşağılanır böylece. Günahlı, kötülüklü insanın asıl benzetilebileceği yaratıklar başkadır: Tavus, tilki, sırtlan, yılan, akrep, sinek. Ne yazık, birçok günahlının davranışı bu sıradan değil mi? Suçluluğunu, günahtan arıtılma zorunluluğunu kavrayamayan birey çeşit çeşit kapıdan geçerek tanrısal kutsallığın görkemine ulaşmaya didinir. Ama bunu başaramaz. Çünkü günahlı can hiçbir koşul altında Tanrı’nın önünde beliremez.

Günahsız Mesih bireye koyun kuzu gibi olmanın yararını belirtir. Koyun gibi kötülüksüz, kinsiz, hilesiz biri olmayı istemez misin? Kutsal Tanrı’nın buyruğu budur. Etik kurallarının özü de budur. Ademoğlu kudurgan, paralayıcı, yutucu, kandırıcı, sömürücü, gösterişçi biri. Her tür kurnazlığın, bencilliğin, kinciliğin, derindeki kirliliğin giderilmesi şu geçici yaşamın temel gereği. Tanrı varlıkta insanı-meleği imrendiren somut sonucu gerçekleştirmeye yücelerden Mesihi’ni gönderdi. Yahya peygamber O’nu şöyle tanıttı: “İşte dünyanın günahını kaldıran Tanrı Kuzusu!” (Yuhanna 1:29,36). Tanrı Kuzusu Mesih kurtarmalık kanıyla arıtılıp kendisine bağlanana bambaşka yöntem ve özellik sağlar, parlak sonsuzun kapısını açar. Buna yeniden doğuş denir. Günahlıyı nasıl kurtaracağını öncesiz çağlardan sınırsız  bilgeliğinde  tasarlayan  Tanrı bu etkin eylemi peygamberleri aracılığıyla bildirmişti:

“Sizlere yeni yürek vereceğim, içinize yeni ruh koyacağım. Taş yüreği bedeninizden çıkaracağım, sizlere et yürek vereceğim. Ruhum’u içinize koyacağım; sizleri yasalarımla yönelteceğim. Yargılarımı tutacaksınız, hem de uygulayacaksınız” (Hezekiel 36:26,27; 11:19). Varlığın dışında kayıtlı Tanrı, devlet, toplum yasalarına tecavüz zor değil; gelgelelim yeniden doğuşta Kutsal Ruh’un cana işlediği yasaları kişi giderayak bozamaz. İçerde yazılı yasa koruyuculuk, savunuculuk görevini üstlenir, bireye etik kurallarını çiğnemenin her tür düşüklüğünü gösterir, onları savunur.

Koyun tek başına yaşayamaz. Bakıma, güdülmeye, savunulmaya gereksinimi çok iyi bilinir. Koyunların güdücü yönetiminde, esenlik düzeyinde yaşaması toplumda kişilerin sevgi ve barış ilişkisinde yaşaması gereğini betimleyen güzel bir örnektir. Ademoğulları bunu başarabilmekten çok ırak. Çünkü tümü de günahlı. Üstelik aşağılayıcı sözlerle koyunu kuzuyu kınamasını çok iyi bilen bir varlık. Tanrı’nın ilgisi ademoğullarını bu çıkmazdan özgür kılıp kendisine çekmektir. Bu doğrultuda hiç bilinmeyen parlak bir kapı açtı O. Seni de o görkemli kapıdan girerek yaşam bulmaya çağırıyor. “Ben kapıyım” demenin yanı sıra İsa Mesih şu yetkili sözü de ekler: “Yol da, Gerçek de, Yaşam da Ben’im. Ben aracı olmadan hiç kimse Baba’ya gelemez” (Yuhanna 14:6). O’nsuz gidiş yok, bilgi yok, yaşam yok. Unutulmasın, gerçek öncesiz ve sonsuzdur; yalansa insan tarafından icat edilmiş uydurmadır. Başka bir yerde şu Söz belirtilir: “Mesih Tanrı’ca bizler için bilgelik kılındı” (I Kor.1:30).

İsa Mesih hırsızların genellikle başka açıklıklardan içeri girdiğini beliritir: Pencereden, bacadan, yeraltı deliğinden, vb. Oysa Tanrı’nın atadığı kapıyı değerlendirip oradan giren, dosdoğru Tanrı katına çıkar, oranın sürekli konuğu olur, canına en çekici otlağı bulur. Sevginin, güvenliğin, esenliğin barınağıdır Kurtarıcı Mesih’in kendisine iman edeni ilettiği tanrısal konut. Orada bulunana korku, güvensizlik, adaletsizlik, kadercilik hep dışlanmıştır.

Bir de yasak kapılar vardır. Herkes her kapıdan içeri dalamaz. Ama seven Yaratan’ın tüm insanlığa açtığı parlak kapıdan varlıklısı da yoksulu da, erkeği de kadını da, herkes girebilir. Tek kişi bile geri çevrilmez. İnsan canının günah çöllüklerinde dolanıp durduğu şu bozuk-düzen çağda bu kapıyı değerlendirenin gönenci en parlak aşamaya gelmektir. O kapıdan gireni Tanrı’nın parlak şölen sofrası serili bekliyor. Bilinen sofraların tümünden daha görkemlidir o. Her tür mazereti bir yana itip tanrısal şölene katılan şimdiden sonsuzun gönencindedir.

Derme çatma, temelsiz yetkisiz kuramlar hiç kimseyi Tanrı’nın katına yöneltemez. Sadece O’nun atadığı arınma kapısından tövbeyle, alçakgönüllülükle, Mesih’e imanla giren kutsal kata çıkabilir. Büyüklenenin boyu oradan geçemez. Tanrı’yla barışma kapısı engin yüreklileri arar. Bu aynızamanda insan kardeşle barışma kapısıdır. Bozuk insan ilişkileri varlığın temel sorunlarından biri değil mi? Günah karanlığından kutsallığın aydınlığına çıkaran tek kapı sorunlarımızı geride bırakır. İncil’deki isteklendirme şu sözlerle sana da ulaşıyor: “Tanrı’nın bizim için açtığı yeni ve diri yol olan perdeden, yani İsa’nin bedeninden girelim” (İbraniler 10:20). O’nun bedeni yaralanan, kanını akıtan, ölüp gömüldükten sonra üçüncü günde görkemle dirilen kutsal bedendir. Senin bu kapıdan Tanrı’ya yaklaşabilmen için bedenini senin yararına kurbanlık kılan Mesih’e iman etmek varlığın-sonsuzun en yüce kararıdır.

Categories: türkisch

Nerede yazılı?

Şeriatçı kuşaklar günün birinde cinsel uygunsuzlukta yakaladıkları zavallı bir kadını yaka paça sürükleyerek İsa’nın karşısına diktiler. “Böylesine ne yapmak gerekir?” diye sordular, şeriatları gereğince kadının taşlanması şartını İsa’ya anımsattılar. Amaçları kötüydü. İsa, “Zararı yok, bırakın!” derse, kendisini yasasızlıkla suçlayacaklardı. Yok, “Taşlayın!” derse, sert yüreklilikle… Bu açıkgözler O’nu kıskıvrak yakaladıklarını tasarlayarak hazlanıyorlardı.

İsa yere eğilmiş, parmağıyla yazı yazıyordu. Onlar diretince O doğruldu, “Aranızda kim günahsızsa, kadına ilk taşı atsın” dedi. Yeniden yere eğilip parmağıyla toprağa yazmayı sürdürdü. Tümü de afallayıp kaldı. Yaşlılarından başlayarak, teker teker sonuncusuna varıncaya dek çekilip gittiler. İsa tek başına kaldı. Kadın da orta yerde dikiliyordu. İsa, “Ey kadın, seni yargılayanlar nerede?” dedi, “Kimse seni suçlu çıkarmadı mı?” Kadın, “Hiç kimse, ya Rab!” deyince İsa, “Ben de seni suçlamıyorum” dedi ve ekledi: “Git ve bundan böyle günah işleme” (Yuhanna 8:3-11).

İsa Mesih’in günahlıyı affetme yetkisiyle ilgili bu olayda aklı kurcalayan bir soru var: “Acaba parmağıyla toprağa ne yazıyordu O?” Bunu, İsa’dan 500 yıl önce yaşayan Yeremya peygamber bildirmekte: “Ya Rab… Seni bırakanların tümü utanacak. Senden ayrılanlar toprağa yazılacaklar. Çünkü RAB’bi, diri suların kaynağını bıraktılar” (17:13). O düşkün kadını suçlayan dinci kuşak, kendi gözünde en doğru dine ve şeriata sahipti. Bunları uygulamakla derin kıvançtaydı. İsa’yı kötülemek sürekli kovalayışıydı. Büyüklenirken, caka satıyor, bir genel kadını yok etmekte hiçbir sakınca göremiyordu. Kendini beğenen, tuttuğu yoldan başka bir yön göremeyen dinsel kuşağa özgü davranış…

Ne var ki, Tanrı, onları “diri suların kaynağını bırakanlar” diye nitelemiş, adlarının toprağa yazılacağını bildirmişti. Günahlı kadını taşlamak isteyen, hem de insanlığın Kurtarıcısını katı yürekliliklerine maşa yapmayı kovalayan kurumlu din sınıfı, Tanrı yargısıyla karşı karşıya buldu kendini. Utançla sıvışıp gitti. Öte yandan, o günahlı kadın, Kurtarıcı tarafından bağışlandı, günahları silindi, yepyeni yaşama kavuştu. Yargılamaya kalkanlar yargılandı, yargılanan günahlı doğrulukla donatıldı, esenlik buldu. Mesih’in önünde ezilerek alçalan günahlının gönencini görmekteyiz. Kötülüğünü tanımayarak kendini önemli tutana gelince, “Doğru kişinin anılması kutluluk taşır; ama kötülerin adı çürür” denmekte (Meseller 10:7).

Hepimiz öleceğiz, bedenimiz toprakta çürüyecek. Birçoğunun adı da bedeniyle birlikte çürüyecek. Biricik çözüm, o günahlı kadın gibi Tanrı katında Kurtarıcı’nın affına, kayrasına kavuşarak adını göklerde yazdırmaktır. Bu gönence gelene İsa Mesih şöyle demekte: “Adlarınızın gökte yazılmış olmasını sevinin” (Luka 10:20). “Göklerde adı yazılı ilk-doğanların yetkinliğine erdirilen doğru kişilerin ruhlarına yaklaştınız” (İbranilere 12:23). “Onların adları yaşam kitabındadır” (Fil. 4:3). Adı bir siyasi partide, spor kulübünde ya da tanınmışlar listesinde değil, ama yaşam kitabında.

Graffiti ile uğraşanlar birçok yeri kirletir. Bunun yanı sıra, adını kirletenler de bol. “Adı çıkmış dokuza, inmez sekize” diye bir de atasözü var. Kuralcı din adamları adlarını tertemiz sayarken, bir anda toprağa yazılı görünce şaşkına döndüler, utançtan sığınacak bir delik aradılar. Senin adının gerisinde de belki unuttuğun, anıdan sildiğin, önem vermediğin bir sürü lekeleme duruyor. Kutsal Kitap şu sarsıcı uyarıyla son bulmakta: “Adı yaşam kitabına yazılmamış olan herkes ateş gölüne atıldı” (Vahiy 20:15).

Kurtarıcı İsa, dinci, biçimci, kuralcı kişilerin içini dışını çok iyi bilerek adlarını toprağa yazdı. Çünkü tüm inançları gösterişçilikten öteye gidemiyordu: “Yol var ki, kişinin gözüne doğru görünür; ama sonu ölüm yollarıdır” (Meseller 14:12). Tüm yaşamını araştır, adının önemini tanı; ondan her lekeyi silebilen, canını arıtıp kurtarabilen Mesih’e sen de iman et. O’nun sağladığı yeniden doğuş, Tanrı’nın ruhsal yasasını yüreğinin üzerine yazar, adını da yaşam kitabına. Evrensel kurtuluşu kişisel kılmak, kararına bağlıdır.

Categories: türkisch

Kılıçsiz zafer – Sonsuza götüren zafer

Spor alanında koltukları kabartan zafere kalıcı denebilir mi? Elden üstün el var! Seçim sandığından çıkan zafer son söz olabilir mi? Ne gezer! Ticaret ilişkilerinde rakiplere üstün gelen zafer kazanç sürekliliğini kesinleştirir mi? Yüzü hep gülen talih kuşu değildir kazanç. Piyango, Loto numaralarıyla beliren zafer mutluluk kilidi sayılır mı? Kazanıp da perişan olanların sayısı az değil! Kılıç gücüyle kaydedilen zafer tarih yöntemini çizebilir mi? Güya! Zafere zafer katan okul-üniversite başarıları güvenlik getirir mi? Belki! Kanser türünden bir hastalığa karşı kazanılan zafer kalıcı sağlığı garantileştirir mi? Keşke! Aden bahçesinde iblisin atalarımıza rest çektirdiği zafer son ve kesin damgasını taşır mı? Böyle olabilirdi; eğer ondan üstün bir zafer gerçekleşmeseydi..

Bu sorunun ardından tarihin en etkin, somut ve parlak zaferine yöneltir dikkatimizi egemen Tanrı. Ne olabilir bu zafer? Sonsuz Tanrı’nın sonsuzları kapsayan, çağlara ışık saçan zaferi. Özellikleri kendine özgü: Ön sırada kılıçsız zafer. Yenilgiden yengi çıkaran. Kini hıncı sevgiyle alt eden. Ölümü yaşamla etkisiz kılan. Yargıyı afla, kayrayla karşılayan. Günah kangrenini arıtmayla durduran. Cehennemi cennet kılan. Güvensizliği sonsuz güvençle bastıran. Kim gerçekleştirebildi böyle bir zaferi? Öncesiz çağlardan bu yana Tanrı’yla bir arada tapınılan. İnsanı kurtarmak için insan bedeni kuşanan. Zamansızlıktan zamana bağlanan. Ölümsüzken ölümlü olan. Günahsızken, akıttığı kanla insanın günahını kaldıran. Yargıç iken suçlu gibi yargıyla yargılanan. Sevgi kaynağı iken üstüne kin-nefret yağdırılan. Iki eşkıya ortasında haça çakılan. Bu çarpıcı olayda Baba Tanrı’ca yadsınan. Ruh-beden işkenceleri çekerek ölüp gömülen. Üçüncü gün ölümün zincirlerini parçalayarak dirilen. Yeryüzünde insan olarak yaşadıktan sonra oradan geldiği göklere yükselen. Kurulu düzeni taptaze düzene koyması kesinlikle beklenen. Zaferiyle kan sellerini, yenilgileri barışa ileten..

İnsansal savların sağa sola düştüğü ortamda özlü-anlamlı biricik gerçeği duyurdu O: „Kılıcını kınına koy; çünkü kılıç tutan herkes kılıçla yok olacaktır“ (Matta 25:52). Bu benzersiz ilkeyle parlak çağı açan Rab  Mesih. O’dur kılıçsız, sürekli ve kalıcı zaferi gerçekleştiren. Bu yüzden, O’na bağlanan O’nun zaferinden yararlanır; „Bende esenliğiniz olsun diye size bunları söyledim. Dünyada acı çekeceksiniz, ama yürekli olun. Ben dünyayı yendim“ (Yuhanna 16:33). Budur O’nun bağlısını hiç yitirilmeyen zafere ileten esenlik-güvenlik. İlk gelişinde güçsüz bir bebek olarak önemsiz bir hayvan yemliğinde belirdi. Ikinci gelişinin görkemine İncil’de 319 kez değiniliyor. Evrenin hükümranı olarak Davut’un krallık tahtına oturacak: Yasaman, Yargıç, Yönetmen.. İlk kez ölmeye ve dirilmeye geldi. Ikinci kez, ölmüşleri diriltmeye gelecek; bazılarını yaşam dirilişine başkaları da yargıya (bkz. Yuhanna 5:29). Somut zafer ne fatihlerinkidir, ne de siyaset erbablarının. „Bizleri seven aracılığıyla…kesin zafer bizimdir“ (Romalılar 8:37).

Bu dönümde haçla kılıç arasındaki ayrım belirgin olur: Haç el yapısı kılıç gücünü ezen zafere götürür. Kılıç her yanı virana dönüştürdükten, oluk oluk kan döktükten sonra utançla susar. Çoğu kez, kazandığı zafer zehir zıkkım olur. Haça karşı el yapısı kılıcı yeğleyenler bunalımlarda çalkalanıyor. Kılıcın etkisi acımasızlık, hırs, öç ve ölümdür. Haçın etkisi sevecenlik, sevgi, kayra, yaşamdır. Kılıç yıkar, haç kaldırır. Kılıç vicdanı dağlar, haç sağduyuya bağlar. Kılıç yerinde yenik düşer, haç hep yener; yenilgi bilmez. Haçta Mesih’in kazandığı zafer süreklidir. Barış zaferi.. Haçı dışlayarak kılıca sarılan, geçici bir zafer sağlayabilir; ama kılıç kendinden üstün güçten yılar. Korku-kuşku güncel kaygısıdır. Haç her gücü alt eder. Ne diyor Mesih? „Size söylüyorum, dostlarım: Bedeni öldürüp ardından daha beter bir şey yapmaya gücü yetmeyenlerden korkmayın. Kimden korkacağınızı söyleyeyim size: Öldürdükten sonra cehenneme atmaya yetkisi olandan korkun. Evet size söylüyorum, O’ndan korkun“ (Luka 12:4,5).

Haçın anlamını soysuzlaştırarak onu kılıçla yoldaş yapan hüsrana uğrar. Şövalyelik taslayan haçlı seferleri gibi. Haç din savaşı, cihat, fetih sırası maceraları hep dışlar. Bunlar ruhsal güçten mahrumların yöntemidir. Mesih’in vurguladığı düzgü unutulmasın. Kılıçla haç geceyle gündüz, karayla ak, acı ile sevinç ayrımıdır.

Kılıç güçlüyü kutlar, haç güçsüze güvenlik sağlar. Kılıcın hayranları, „Saban demirleri kılıç olsun“ der. Haçın bağlıları, „Kılıçları saban demiri kılın“ der. Kılıç tüm eylemlerini et ve kemik kafayla yönlendirir. Haç daima Ruh’un yönetimine dayanır. Kılıç, „Hiç acımayacaksın, yaşama kıyacaksın“ der. Haç, „Mesih’e tanıklık nedeniyle canını da yitirebilirsin“ der. Kılıç kullanan kılıcın hakkını savunur. Haça bağlanan öncesiz-sonsuz hakla esinlenir. Kılıç günaha tutsak akla ayak uydurur. Haç günahtan arıtılmış yürekle kutsallığa sarılır. „Kılıcın hakkı“ sözü bol keseden savunulur. Yazıklar olsun! Kılıçla hak arasında ne bağdaşlık ne de yakınlık düşünülebilir.

İkisi arasındaki ayrım Kutsal Söz’de belirtilir: „Bedenin gereksiz isteklerine gelince bunlar belirgindir: Rasgele cinsel ilişki, iğrençlik, soysuzluk, yalancı tanrılara tapıcılık, büyücülük, düşmanlık, kavgacılık, kıskançlık, öfke, sürtüşme, bölücülük, ikilik, çekememezlik, sarhoşluk, içkili gürültülü eğlence alemleri ve bunlara benzer işler. Daha önce uyardığım gibi, sizi uyarıyorum: Bunları yapanlar Tanrı hükümranlığını miras almayacaklar. Bunlara karşı Ruh’un ürünü sevgi, sevinç, esenlik, sabır, iyi yüreklilik, iyilik, içten bağlılık, yumuşak huyluluk, tutkulara üstünlüktür. Bunlarla ilgili ruhsal yasa kısıtlaması yoktur“ (Galatyalılar 5:19-23). Beden Tanrı’ya ve O’nun ilkelerine karşı savaşarak ruhu alt eden varlıktır. Tanrı günahın tutsağını düşük eylemlerden özgür edip ruha zafer verir. Bağlılığın neyedir, kimedir? Kin, nifak, ölüm kaynağı kılıca mı, kılıçsız zaferi tümleyen Mesih’e mi?

Ulusların tarihi düşmanlarına taş çıkartan üstünlüklerle dolar taşar; ezici zaferler tantanalı kutlamalara dönüşür. Bunlara karşı başı yere eğen yenilgiler de bol! En kesin denebilecek zafer ne olabilir? Kuşkumuz olmasın, kurtarıcı İsa Mesih’in bütünlediği kılıçsız zaferdir tarihin parlak yengisi. Buna eşit olan ikinci zafer her yenginin doruğundadır: Çağımızın sonunda hükümran Mesih’in ikinci gelişi ve her şeyi ayaklarına bağımlı kılışı. En görkemli kutlamayı getirecek olan benzersiz zaferin gerçeklenişi..

Egemen Tanrı’nın kesinleştirdiği vakit dolunca hak ve adaletli hükümran yeryuvarlağına inecek. Kimine sevinç, kimineyse hüsran getiren insan zaferleri noktalanacak. Mesih’i imanla bekleyen kadına erkeğe, hem de tüm doğaya -kurulu düzene- ardı kesilmeyen çoşkuyu getirecek O. En sevindirici zafer daha bütünlenmedi. Tanrı bunu belirtiyor. Hüsranla boyalı uluslar panoramasının en sevindirici gelişimi Mesih’in tümleyeceği o ikinci zaferdir. Elle tutulur gözle görülür barış, kusursuz düzen, kalıcı sevinç evrensel hükümranlığın kuruluşunda gerçekleşecek.

İsa yaklaşık iki bin yıl önce Beytlehem’de bir hayvan ağılında Meryem’den doğdu. Doğumu göklerde beliren melekler ordusunca çobanlara bildirildi. (bkz. Luka 2:14). Tanrısal vakit kesinleştiğinde Mesih o kente yakın zeytinlik dağına inecek: Tanrı’nın borusuyla, başmeleğin seslenmesiyle (bkz. I Selanikliler 4:16), meleklerin kutlayışıyla (bkz. Matta 16:27; 24:30,31; 25:31). Bu muzaffer hükümranın önünde ölü-diri her diz çökerek Isa Mesih Rab’dir ikrarıyla kendisine uyruk olacak. Bu yüzden her canın O’na Rab niteliğinde iman etmesi kendi boyun borcudur (bkz. Filippililer 2:10,11).

Göklere yükselişinden bu yana, günahından dönen insan yararına aracılıkta bulunan, tövbe eden herkesi Tanrı ailesine katan Mesih hükümranlığının açıklanacağı günü bekliyor; O’na iman eden de bekliyor. Türkiye’de soyadı yasası çıkınca bir inanlı Bekleyen adını seçti. Kimlik dairesindeki memurlar kimi beklediğini sorunca, „Yücelerden gelecek hükümranım Mesih’i bekliyorum!“ diye yanıtladı o. İçlerinden biri, „Ne mutlu sana!“ ünlemini dile getirdi. Mesih’i bekleyen inanlı ilelebet mutludur. Kudurgan ortamın ötesindeki somut gelişimi bekleyen sevinçli insan.. Aldatıcı beğenilerden süreklilik çıkarmaya çalışanların bilemeyeceği mutluluk. Varoluşçuluk felsefesi mutluluk diye bir şey olamaz der. Haklıdır. Bu yorumu benimseyen, kurtarıcı-hükümran İsa Mesih’e iman edebilseydi kalıcı mutluluğu bulmanın sevincinden coşardı. Niceler dinden şeriattan yakasını silkiyor. Bunlar bireye sadece kuşku-korku getiriyor.

Mesih gerçeğin kaynağı olduğunu kanıtladı. Ha babam sürtüşen çatışan ademoğullarına fırtınasız yaşam gizini tanıttı, dileyeni bu gönence kavuşturdu. Hükümranlığı oturunca tüm evreni bu aşamaya yükseltecek, dünyamızı RAB görkeminin bilgisiyle dolduracak: Suların yeryüzünü kapladığı gibi.. (bkz. Yeşaya 11:9; Habakkuk 2:14). Yetki ve yeterlik Mesih’in yönetiminde belirecek. Kutsal Söz’ün kanıtlayışı şudur: „Tanrı’nın bütün vaatleri O’nda Evet’ini bulmuştur“ (I Korintoslular 1:20). Mesih’i küstah bir din adamı yerine koyanlar sözlerine kulak asmadı. „Ölüp gömüldükten sonra dirileceğim“ demişti O. Bu vurgulamayı kulak ardı edenler kendisini çarmıha astı, ama dirilince yalan dolanla gaflarını örtmenin yollarını aradı. Mesih’i evrenin hükümranı, egemen Rabbi olarak kabul edemeyen, O gelince kaçamak yolu bulamayacak. O’nun gelişi her alanda etkinliğini gösterecek. Değil yalnız ademoğulları üzerinde, doğada da. Kurulu düzeni çürüyüş boyunduruğundan O özgür kılacak. Tanrı çocuklarını yenilediği gibi doğayı da kuruluşundaki tazeliğine geri getirecek (bkz. Romalılar 8:18-21).

Çevre bozukluğuna içi sızlayanlar Yeşiller diye bilinen partileri kurdu. Birçok alanda uğraşları takdirle karşılanıyor. Ne yazık ki, kovalayışlarını gerçekleştiremiyorlar! Nedir amaçlarına set çeken engel? Kirlilik dıştan çok iç yaşamdan kaynaklanıyor. Ademoğlunun içi yeşerebilirse çevresi de yemyeşil olur. Temizlenen yüreğin tutumu davranışı paklanır, yeni yaratığa özgü güzellikle donatılır. İçinde kirlilik çöreklenen insandan pak eylem beklenemez. Marksizm yeni bir düzen kurmanın kovalayışıyla devrime atıldı. Sonunda çöktü. Naziler bin yıllık Yeni Nizam diktasını kuracağız dedi. Ama ölüm ve enkaz bıraktı. Yeşiller’in ciddi çabalarına karşın çevremiz giderek yozlaşıyor. Yaratılıştaki o ilk çekiciliği yeni baştan hükümran İsa Mesih geri getirecek. İlk gelişinde Tanrı Kuzusu’dur O, ikinci gelişinde Yahuda soyunun aslanı (bkz. Vahiy 5:5). İblis ataklıkla O’na karşı çıktı; ikinci gelişte Mesih iblisi bin yıl boyu bağlayarak evrensel etkisini kuracak (bkz. Vahiy 20:2,3). Bu parlak döneme yeniden kurulacak çağ, evrensel yenileme vakitleri denecek (Matta 19:28; Habercilerin İşleri 3:21).

Hem melekler hem de yüceliğe alınan inanlılar, yeryüzünde sıkıntı ardına sıkıntı çeken bağlılar, güvensizlikte bocalayan uluslar hep birarada o parlaklığı görecek (bkz. Vahiy 11:15). O bebek olarak bir hayvan yemliğinde belirdi. Hükümran olarak gelişinde yetkisiyle şimdiki çağın hükümranlıklarını yönetecek. Bazıları yarım ağızla O’nun yeniden gelişine değinir; ama kendisini Rab olarak tanımaz, sonsuz zaferi gerçekleştiren kişi niteliğinde tanımaz. Korkutucudur böylesi ikiyüzlülüğün ötesi. „Kalk parla, çünkü Işık’ın geliyor. RABBİN yüceliği üzerine doğuyor“ (Yeşaya 60:1). „Size, adımdan korkanlara doğruluk güneşi, kanatlarında şifa taşıyarak doğacak. Çıkacaksınız, ağıldan salınmış buzağılar gibi sevineceksiniz“ (Malakya 4:2).

„Galileli arkadaşlar! Neden durmuş göğe bakıyorsunuz? Sizin aranızdan göğe alınan bu Isa’nın göğe gittiğini nasıl gördünüzse, O öyle gelecektir“ (Habercilerin İşleri 1:10). Günahtan arıtıldın mı? O’nu kurtarıcın-hükümranın olarak karşılamaya hazır mısın?

Categories: türkisch

Kadinin Sevinci – Kadinin Önemi

Ne denli  önem taşır kurulu düzende kadın! Özellikleri saymakla tükenmez; baş niteliği anneliğidir.. Kadın doğanın şiiridir. Tıpkı yıldızlar gökyüzünün şiiri olduğu gibi, annelerimiz, eşlerimiz, kız kardeşlerimiz, kızlarımız.. Ne değerli anılar taşırız kadın konusunda! Birçok aklın bozuk anılarla dolu olduğuna da kuşku yok. Sorunun önemini göz önünde tutan Birleşmiş Milletler Kurulu her yıl 8 Mart’ı Kadın Hakları Günü atamış. Yaratan’dan kaynaklanan her hakkın kadınlara da verilmesini gönülden dileriz.

Kutsal Söz’de yazılıdır: „Tanrı insanı kendi benzerliğinde yarattı. Onu Tanrı benzerliğinde yarattı. Onları erkek ve kadın olarak yarattı“ (Yaratılış 1:27). Tanrı ikisini de günahsız kötülüksüz yarattı; kendisine bağlı olduklarını belgeleyen bir sınır koydu: „İyilikle kötülüğü bilme ağacının ürününden yemeyeceksin“ (2:17). Hem Tanrı’nın hem de insanın baş düşmanı şeytan kadını ve onun aracılığıyla erkeği söz dinlemezliğe kışkırttı. Onlar tanrısal sınırı aşarak günahlı oldular. İyilikle kötülüğü kendileri kararlaştırmak istedi; bu onları günahlı kıldı. Hem de gelecek soyu.. Günahın girişinden önce onlar dertten acıdan arıydı. Yaratan’la paydaşlıkları bütündü. Barış esenlik güncel gönençti onlara. Söz dinlemezlik kadını da erkeği de şimdiki acınılacak duruma getirdi.

O ilk günahın işlendiği gün yılan aracılığıyla günahı insanlığa sokan iblise Tanrı şöyle dedi: „Seninle kadını, onun tohumuyla senin tohumunu birbirinize düşman edeceğim. Onun soyu senin başını ezecek, sen de onun topuğuna saldıracaksın“ (Yaratılış 3:15). Günaha düşen insana Yaratan’ın Sevinç Getirici Haber’i ilkin o parlak vaatla açıklandı. İblisin tohumu nedir? Karanlık egemenliğinin gözle görülmeyen cin orduları ve karanlıktan kaynaklanan buyruklara göre yaşayan günahlı insanlar.. Buna karşı kadının tohumu ne olabilir? Erden kız Meryem’den dünyaya gelen kurtarıcı İsa Mesih.. O, iblisin kudurgan saldırılarıyla karşılaştı, ıstırap işkence çekerek çarmıhta öldü. Ama Tanrı’nın düzenlemesinde bu en parlak yengiye dönüştü. Mesih üçüncü günde görkemle dirilerek günahın, iblisin, mezarın, cehennemin güçlerini ezdi, yıktı.

Kötülük güçlerine üstün gelen İsa Mesih kadının erkeğin kurtarıcısı, yeryüzünün birçok köşesinde acımazlıkla sıkıyönetim altında tutulan, ikinci sınıf yaratık sayılan kadının koruyucusudur. Bunun belirgin örneklerine Kutsal Kitap’ta rastlarız. Bunları gözden geçirmek, hem kadını hem erkeği yüreklendirir: Mesih’in öğretilerine katlanamayan din önderleri, cinsel uygunsuzlukta yakaladıkları zavallı bir kadını yaka paça sürükleyerek İsa’nın karşısına diktiler. „Böylesine ne yapmak gerekir?“ diye sordular; ruhsal yasa uyarınca böylelerin taşlanması gerektiğini O’na anımsattılar. Kaskatı yasaları buydu!
Ne af edilmeyi, ne de af edebilmeyi kestiren bu sinsi insanların amacı kötüydü. İsa, „Zararı yok, bırakın!“ derse, O’nu yasasızlıkla suçlayacaklardı. Yok, „Taşlayın!“ derse, bu kez O’nu tıpkı kendileri gibi katı yüreklilikle suçlayacaklardı. Hiç çekemedikleri İsa’yı kıskıvrak yakaladıklarını tasarlarken O onlara şöyle dedi: „Aranızda günahsız olan kim ise, onun üstüne ilk taşı atsın!“ Tümü de afallayıp kaldı. Söyleyecek söz bulamadılar, teker teker sıvışıp gittiler. İsa kadına şu güvenlik sözünü  bildirdi: „Ben de seni suçlamıyorum. Git bundan sonra yeniden günah işleme!“ (Yuhanna 8:1-11).

Başka bir olay: On iki yıldır kan akıntısına tutulmuş, tüm parasını harcamaya karşın defalarca gösterilen bakımdan hiçbir yarar göremeyen, tersine, daha da kötüleşen bir kadın, İsa’ya ilişkin çok şey duymuştu. İsa ölen bir kızı yeniden yaşama kavuşturmaya gitmekteydi. Yoğun bir topluluk kendisini izliyordu. İmanlı kadın araya sokulup İsa’nın giysisine dokundu; çünkü, „Giysisine dokunursam kurtulacağım“ diyordu. Gerçekten, kadın derin imanla Rabbin giysisine dokunduğu anda kan akıntısı durdu. Kendisinden güç çıktığını bilen İsa, „Giysime kim dokundu?“ diye sordu. Öğrencileri, „Bunca sıkıştırmaya karşı, ‚Bana kim dokundu‘ diye nasıl soruyorsun?“ dediler. Kadın korkuyla, titreyişle Isa’ya yaklaştı, önüne düşüp tüm gerçeği açıkladı. İsa ona, „Kızım“ dedi, „İmanın seni kurtardı. Esenlikle git, hastalığından sağlık bul!“ (Luka 13:11-13).

Gönlü açan bir olay:  İsa birgün  bir din adamının evinde yemeğe çağrılmıştı. Birçok kişi yerken, o kentte bozuk ve düşük yaşamıyla tanınan bir kadın kasırga gibi içeriye seğirtti. Elindeki kay-mak taşı bir kapta çok pahalı, güzel kokulu yağ taşımaktaydı. Gözyaşları dökerek dize kapandı, kaptaki sümbül yağını İsa’nın ayaklarına boşalttı. Gözyaşlarıyla O’nun ayaklarını ıslatıyor, saçlarıyla da kuruluyordu. Kadın İsa’nın ayaklarını öpüyor, için için ağlayarak güzel kokulu yağla onları ovalıyordu. Görünüm yürek burkucuydu. Ama ev sahibinin ayranı kabardı: „Bu adam kendisine dokunan şu kadının ne mal olduğunu bilmiyor mu?“ Elbette, çok iyi biliyordu her insanı O. Burnu Kaf dağında din önderlerine, böyleleri kurtarmaya geldiğini anımsattı; kadına da, „Günahların bağışlandı…imanın seni kurtardı“ dedi. „Esenlikle git!“ (Luka 7:36-50).

İncil’in sayfalarında insanın doya doya okuduğu, hem kadını hem de erkeği yürekliliğe kavuşturan bu üç olayda Kurtarıcı İsa Mesih’in zayıf cins doğrultusunda tutumu davranışı aydınlatıcıdır. Bunlardan edinilen gerçekleri özetlemenin yararı büyüktür: Sevgi, acıma, af etme, yeni yaşama kavuşturma, kadını erkeğin yüreksizliğine bırakmama, kadını suçlayıp buna karşı erkeğe dokunmama, erkeğin şovenizmini yıkma, acımasız yargının, öç alıcılığın çirkinliğini, başkasını suçlayanın bin bir kötülüğünü anımsatma, şeriatın sert harfiyle övünmeleri yıkma.. Bu sağlayışları Mesih verir kadına. Baskıyla ezilen, hor görülen kadını ve onun yanı sıra erkeği Rab İsa Mesih tanrısal esenliğe çağırıyor. Yüceden insanlığa inen İsa Mesih’in sözleri işleri Tanrı’ya özgüdür. Kişiyi de, aileyi de salt O kurtarır.

İnsan haklarının geniş çapta çiğnendiği şimdiki dönemin görünümü gerçekten ürkütücü.. Çalkantılar zincirinin baklaları arasında kadının çilelerini örtbas edicilik, çatlağı balçıkla sıvamaktır. Kadına karşı yeğ görülen uygulamalar döl yatağından başlıyor: Bazı ülkelerde doğacak çocuğun kızlığı öğrenildiğinde dölüt hemen kazılıyor. Bazı bölgelerde kız doğar doğmaz boğuluyor. Birçok yerde kızlar tüyler ürpertici seks pazarına çıkarılıyor. Belirli kuşaklarda kızların sünneti resmen onaylanıyor. Çokevlilik giderek yayılıyor. Tâlak-ı-selase rağbet buluyor. Ağır işlerde çalışan kadınların derdi arş-ı-âlâya yükseliyor. Ve bunalımın baklaları durmak bilmeden giderek çoğalıyor.

Tanrı düzeninde kadın erkekle tam eşitliktedir; yaşam arkadaşı, aile birliğinin kurucusu.. RAB Tanrı, „Adamın tek başına olması iyi değildir, kendisine yaraşan bir yardımcı yapacağım“ dedi… „RAB Tanrı adamın üzerine derin uyku getirdi ve o uyudu. Onun kaburga kemiklerinden birini aldı, yerini etle kapladı. RAB Tanrı adamdan aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaptı, onu adama getirdi. Adam, ‚Şimdi bu kemiklerimden kemik, etimden ettir‘ dedi. ‚Buna kadın denilecek; çünkü o insandan alındı.‘ Bu nedenle insan anasını babasını bırakacak, karısına yapışacak ve tek beden olacaklar“ (Yaratılış 2:18,21-24).

Tanrı Sözü’nde, yaratık insanın bir parçası olan kadına ilişkin bu ilginç açıklamanın yanı sıra, her iki varlığın da günahlı olması nedeniyle Tanrı kayrasına gereksinimliği vurgulanır. Yaratan’ın kadını ya da erkeği yeni yaşam aşamasına getirmesinden sonra şu gerçek belirtilir: „Yahudi ile uluslar, köle ile özgür, erkek ile kadın arasında hiçbir ayrım yoktur. Çünkü hepiniz de Mesih İsa bağlılığında birsiniz. Eğer Mesih’in iseniz, bu durumda İbrahim’in soyusunuz. Vaat uyarınca mirasçılarsınız“ (Galatyalılar 2:28,29). Tanrı Babamız, İbrahim iman örneğimiz, Mesih inanlıları miras ortağı.. İnsanlığın can yakıcı çalkantıları zincirinde erkeğin kadına tahakkümü melekleri ağlatan tanrısaymazlık.

Yaratıkları arasında hiçbir ayrım yapmayan Tanrı her tür haksız adaletsiz uygulamayı kınar. Kutsal Söz’de kadının önemini belirten açıklamalar Tanrı’ya şükran duygusuyla anımsatılmalı: „Kendine eş bulan iyilik bulur, RABBİN onayını alır… Cana yakın kadın eşine onur getirir… Erdemli kadın kocasının tacıdır; ama utanç bilmeyen kadın onun kemiğinde kanser gibidir… Bilgeli kadın evini kurar, ama akılsız kadın onu elleriyle yıkar… Erdemli kadını kim bulabilir? Onun değeri yakutlardan üstündür. Ağzını bilgelikle açar, sevecenlik öğretişi ağzındadır… Çekicilik aldatıcıdır, güzellik boştur; ama bilgeli kadındır övülen“ (Süleyman’ın Özdeyişleri 18:22; 11:16; 12:4; 14:1; 31:10,26,30).

Yaratan kadınsız erkeğin eksik bir yaratık olacağını düşünerek onun yanına en değerli arkadaşı koydu. Kadın benimsensin, sevsin, sevilsin, korusun, korunsun, Tanrı’ya insana beğenilir çocuklar yetiştirsin diye. Tanrısal düzende önemli yeri olan kadını aşağılamak, pataklamak, korkutarak cinsel ilişkiye zorlamak, onu bilgisiz bırakmak, tecrit etmek doğrudan doğruya Yaratan’ın yapıtını bozmaktır.
Aklı genellikle cinsel konulara yönelik günahlı nice erkeğin ilgisi, kadını kendine zevk getiren bir yaratık saymaktır. Öte yandan, bir kadının erdemli yaşamı bırakıp cinsel zevk aleti olmaya eğilimi ya da bu yolda istismarı hüzün ve acılık çalkantısıdır. Toplumu sarsan bunalımlar arasın-da kadının ezilmesi, öz haklardan yoksun bırakılması önde gelen adaletsizliklerdendir. Kutsal Kitap’ta Tanrı esiniyle şöyle yazılıdır: „Kadın erkeğin yüceliğidir… Kaldı ki, Rab bağlılığında kadın erkekten, erkek de kadından ayrı sırada düşünülemez. Çünkü kadın erkekten oluştuğu gibi, erkek de kadından doğar. Ama her şey Tanrı’dan oluşur“ (I Korintoslular 11:7,11,12).

Tarih boyunca kadının çekmekte olduğu yürek burkucu çilelerden biri, erkeğin keyfine göre karısını talâk-ı-selaseye, yani boşanmaya itmesidir. Bin bir çeşit düzenle, hiç ara vermeden İsa Mesih’i sınamayı alışkı yapmış din adamları, boşanmayla ilgili bir soru doğrulttu İsa’ya. İsa kendilerini taa yaratılışa götürdü: „Başlangıçta Yaratan onları erkek ve dişi olarak yarattı diye hiç okumadınız mı siz? Bu nedenle, insan babayı ve anneyi bırakıp karısına bağlanacak, ikisi bir tek beden olacak.“ Bu anımsatmayla Isa, „Tanrı’nın birleştirdiğini insan ayırmasın“ dedi.

Ama Ferisiler, Musa’nın yasasında erkeğin kadına boşanma kağıdı verip onu salıvermeye izinli olduğuna uzattı konuyu. Yürekleri iyice bilen İsa bunun gerisindeki nedeni kesin dille aydınlattı: „Siz katı yürekli olduğunuz için Musa eşlerinizi boşamanıza izin verdi. Ne var ki, başlangıçta durum bu değildi. Size diyorum ki, her kim cinsel uygunsuzluk olmadan karısını boşayıp başkasıyla evlenirse cinsel yolsuzluk işler“ (Matta 19:3-9). Rab İsa, her boşanmanın gerisinde katı yüreklilik bulunduğunu vurgular.

Düzenli ve sağlıklı aile Kutsal Kitap’ın ana konularındandır: „Kadınlar, Rab bağımlılığına yaraşır tutumla kocalarınıza bağımlı olun. Kocalar, karılarınızı sevin ve onlara karşı sert davranmayın“ (Koloseliler 3:18,19). „Genç kadınlara kocalarını ve çocuklarını seven olmayı öğretsinler. Ağırbaşlı, suçsuz, evcimen, iyi huylu, kocalarına bağımlı kadın olsunlar… Bunun gibi, genç erkekleri de isteklerine egemen olabilmeyi öğütle“ (Titos 2:4-6). „Herkes evliliğe saygıyla baksın, evlilik yatağını da lekesiz tutsun. Rasgele cinsel ilişkiye ve evlilik dışı cinsel bağlantıya girenleri Tanrı yargılayacaktır“ (İbraniler 13:4). Toplumun sevincini güvenliğini ön sırada düzenli aile oluşturur. Yuvayı yapan dişi kuştur deyimi birçok yönden gerçektir. Bu nedenle, dişi varlığa yaraşan değeri sağlayan ve onu savunan İsa Mesih’in sözleri iyice anlaşılıp değerlendirilince sağlam konut sağlam temele oturmuş olur. Kurtarıcı İsa’dır gerçek aileyi kuran, koruyan, sarsılmaz temel üstünde tutan.

Categories: türkisch

Kadinin Sevinci

Ne denli önem taşır kurulu düzende kadın! Özellikleri saymakla tükenmez; baş niteliği anneliğidir. Düzenli aile, sağlıklı birlik kadınla erkeğin eşitliğe saygı gösterdiği ortamda oluşur ve gelişir. Kadınla erkeğin Yaradanı birdir. O ikisini de özgür yarattı. Onlara sevmeyi ve sevilmeyi sadece O öğretir. Yaradan kadını erkeği eşitdeğer sevgiyle sever. Durumun böyle olmasına karşın, çağlar boyu kadın-erkek ayrılığı, erkeğin kadına baskısı, onu birçok haktan yoksun bırakması insanın bunalımları arasında. Son yılların çarpıcı görünümlerinden biri, kadın haklarının geniş çapta ilgi toplaması, kadınların temel haklara geç de olsa kavuşması.

Yaradan kadınla erkeğe en parlak hakları verdi. Atalarımız Tanrı’nca konulan sınırı aşmaya kalktılar. Sonunda ikisi de günaha sürüklendi, tüm soya özgün ve kalıtımlı günahı aşıladı. İnsan günah işlemeden önce her dertten, ıstıraptan arıydı. Yaradan’ıyla ruhsal paydaşlık iç açıcıydı. Sürekli barış esenlik güncel gönençti. Ama kadınla erkek sağlıklı sınırı aştı.

O ilk günahın işlendiği gün, yılan aracılığıyla günahı insanlığa sokan iblise Tanrı şöyle seslendi: “Seninle kadını, onun tohumuyla senin tohumunu birbirinize düşman edeceğim. Onun soyu senin başını ezecek, sen de onun topuğuna saldıracaksın” (Yaratılış 3:15). Günaha düşen insan Yaradan’ın Sevinç Getirici Haberi ilkin o parlak vaatle açıklandı. İblisin tohumu nedir? Karanlık egemenliğin gözle görülmeyen cin orduları ve karanlıktan kaynaklanan buyruklara göre yaşayan günahlı insanlar. Buna karşı kadının tohumu ne olabilir? Erden kız Meryem’den dünyaya gelen kurtarıcı İsa Mesih. O, iblisin kudurgan saldırılarıyla karşılaştı, ıstırap işkence çekerek çarmıhta öldü. Ama Tanrı’nın düzenlemesinde bu, en parlak yengiye dönüştü. Mesih üçüncü günde dirilerek günahın, iblisin, mezarın, cehennemin güçlerini ezdi, yıktı.

Kötülük güçlerine üstün gelen İsa Mesih kadının erkeğin kurtarıcısı, yeryüzünün birçok köşesinde sıkıyönetim altında tutulan, ikinci sınıf yaratık sayılan kadının koruyucusudur. Bunun belirgin örneklerine Kutsal Kitap’ta rastlarız. Bunları gözden geçirmek yararlıdır: Din önderleri, cinsel uygunsuzlukta yakaladıkları zavallı bir kadını yaka paça sürükleyerek İsa’nın karşısına diktiler. “Böylesine ne yapmak gerekir?” diye sordular; ruhsal yasa uyarınca böylelerin taşlanması gerektiğini O’na anımsattılar.

Bu sinsi insanların amacı kötüydü. İsa, “Zararı yok, bırakın!” derse, O’nu yasasızlıkla suçlayacaklardı. Yok, “Taşlayın!” derse, bu kez O’nu katı yüreklilikle suçlayacaklardı. Hiç çekemedikleri İsa’yı kıskıvrak yakaladıklarını tasarlarken O şöyle dedi: “Aranızda günahsız olan kim ise, onun üstüne ilk taşı atsın!” Tümü de afallayıp kaldı. Söyleyecek söz bulamadılar, teker teker sıvışıp gittiler. İsa kadına şu güvenlik sözünü bildirdi: “Ben de seni suçlamıyorum. Git, bundan sonra yeniden günah işleme!” (Yuhanna 8:1-11).

On iki yıldır kan akıntısına tutulmuş, tüm parasını harcamasına karşın bu tür bakımdan hiçbir yarar göremeyen, tersine, daha da kötüleşen bir kadın, İsa’ya ilişkin çok şey duymuştu. İsa ölen bir kızı yeniden yaşama kavuşturmaya gidiyordu. Yoğun bir topluluk O’nun ardı sıra gitmekteydi. İmanlı kadın araya sokulup İsa’nın giysisine dokundu; çünkü, “Giysisine dokunursam kurtulacağım” diyordu. Gerçekten, Rabbin giysisine dokunduğu anda kan akıntısı durdu. Kendisinden güç çıktığını bilen İsa, “Giysime kim dokundu?” diye sordu.

Öğrencileri, “Bunca sıkıştırmaya karşı, ‘Bana kim dokundu’ diye nasıl soruyorsun?” dediler. Kadın korkuyla, titreyişle İsa’ya yaklaştı, önüne düşüp tüm gerçeği açıkladı. İsa ona, “Kızım” dedi, “İmanın seni kurtardı. Esenlikle git, hastalığından sağlık bul!” (Luka 13:11-13).

İsa bir yemeğe çağrılmıştı. Sofrada otururken, o yerde çok bozuk yaşamıyla tanınan bir kadın kasırga gibi içeriye seğirtti. Elindeki kaymaktaşı bir kapta çok pahalı, güzel kokulu yağ taşımaktaydı. Gözyaşları dökerek dize kapandı, kaptaki sümbül yağını İsa’nın ayaklarına boşalttı. Gözyaşlarıyla O’nun ayaklarını ıslatıyor, saçlarıyla da onları kuruluyordu. Görünüm yürek burkucuydu. Kadın İsa’nın ayaklarını öpüyor, için için ağladı. İsa ona, “Günahların bağışlandı!” diyerek yepyeni bir günün ve yaşamın açılışını müjdeledi.

Categories: türkisch

Iyi yoculuklar – Yolculugun kimle

Üzerinde yaşadığımız dünyanın gitgide büzüldüğü şu yıllarda yolculuk, seyahat sıradan uğraş: Birçok insan çalışmak, okumak, özellikle yaşam koşulları daha elverişli görünen bir yere sığınabilmek için çeşitli ülkelere boylanıyor. Çağdaş taşıt araçları yoğun önem topluyor. Kuşkusuz uçak bunların başında geliyor. Bir yılda bu yolcuların sayısı kimbilir ne denli! Terörizm korkusuna karşın. Tüm ülkelerde uçak yolculuğu yapanların sayısı milyar dolaylarında olmalı. Tren, otomobil, otobüs, vapur ve uzay yolculuğu yapanları da saydığımızda, insanlık ailesinin çok önemli bir kesimi yolculuğu benimsemiş. Eskiden herkes yerli yerinde işi gücüyle uğraşırken, günümüzde ticaret, eğitim, çeşitli sporlarda birleşim hep seyahatle oluyor.

En iyi bilinen alışkılardan biri oldu seyahat. Yığınsal iletişim çağında yeryuvarlağı sanki bir köye dönüşmüş! Dünyanın en ırak köşesindeki bir gelişimi aynı gün televizyon ekranında seyredebiliyor, üzerinde tartışma yapıyoruz. Birçok kişi ulusal sınırların ötesinde yaşamaya alıştı. Uzayla bildirişmenin gerçekleştiği şu dönemde ademoğlunun köyü, kasabası, kenti dışında bilgi edinememesi kendini zoraki bilgisizliğe vermek türünden çok üzücü bir görünüm sayılmaz mı? Bundan da kötüsü, bireyin günahlılık kutsallık, geçicilikkalıcılık üzerinde bilgisiz ve ilgisiz kalmasıdır.

Bir seyahat sonucu yaşama gözlerini açtın. Yine bir seyahat sonucu yaşamdan sonsuza göçeceksin. Kısa bir yolculukla ana rahmini bırakıp dölüt durumundan doğal insan durumuna geçtin. Başka bir yolculukla buradan sonsuzluklar ülkesine gideceksin. Bu iki yolculuktan geçmeyen insan yoktur. Genellikle seyahati seven ademoğlu bu önemli yolculuklara niçin aklını yormaz? Niçin ilk ve özellikle son seyahatin üzerinde durmaz? Niçin bunlarla ilgili yakışık soruları sormaz?

Doğum gününde anılan yolculukla insanlık ailesine katılan, ölüm denen yolculukla toplumundan ayrılan ademoğlunun düşüncesini özellikle bu iki yolculuğa çevirmesi, şu kısa yaşam süreçince geçen her yolculuğu bu iki yolculuğun ışığında düşünmesi gerekmez mi? Seni dünyaya getiren kısa ama çok önemli yolculuğun nedenlerini düşündüğün oldu mu? Niçin varım? Gerekli amacı öğrenebildim mi? Bu varlığın sonrası ne olabilir? Nasıl öleceğim? Yaşamımın anlamı nedir? Bunu sağlıklı biçimde nasıl değerlendirebilirim? Şu güvensiz dünyada yaşamımın güvenini nerede bulabilirim? Bu tür köklü sorularla boğuşabildin mi? Belki çok, belki de az seyahat edenlerdensin. Ya da hiç seyahate çıkmazsın. Ama biri geçmiş, öbürü gelecek olan iki seyahatten kaçamak bulamazsın. Onlarla çok yakından ilgilenmeye zorunlusun.

Amaçsız bir yolculuk düşünülemez. İş güç seyahatine çıkan, işiyle ilgili konuları kovalar. Hastalık nedeniyle yolculuk yapan, sağlığına gerekli çözümü arar. Tatil yolculuğuna çıkan, tatil yapar. Uzay yolculuğuna çıkan çok önemli araştırmaları kovalar. Bunlara karşı, işsiz amaçsız dolaşana boş gezenin boş kalfası demişler. Öyleyse yaşam yolculuğunda amacın nedir? İnsanlık ailesine katılan her can, onun dinçliğini artırmak, ya da sarsıntılarını çoğaltmak doğrultusunda olumlu olumsuz katkıda bulunur. Tanrı Sözü’ndeki açıklama şudur: „İçimizden hiç kimse kendisi için yaşamaz, kendisi için ölmez“ (Romalılara 14:7). İnsanlık soyuna, toplumuna, dar çerçevene, ailene katkın nedir, ne olmalı? Yaşam yapıcılığının anahtarı nedir?

İleride birgün ölmek için ilk yolculuğu yaptın. Doğal insanın kestiremeyeceği parlaklıklarla dolu ölümsüz yaşama kavuşabilmek için, güvenlikle beliren yolculuğu özlemen gerekmez mi? Istıraba sıkıntıya doğdun, sonsuzun görkemine ilerleten yolu aşmak hakkın ve seçimin. Çürüyeceksin; çürümezliğe kavuşmak senin istemine bağlı.  Özgün ve kalıtımlı günahla dünyaya geldin, günahtan kesin özgürlük bulmuş ortamı ve bedeni özlemen insansal kararına bağlı. Umursamazlık etme!

Yaratan, insanın ilk yolculuğuna şöyle değinir: „Yüceliğim için yarattığım, kendisine biçim verdiğim, evet onu varlığa getirdiğim, adımla çağrılan her insanı getir, diyeceğim“ (Yeşaya 43:7). İlk yolculuğun nedenini, Yaratanı’nı yüceltmek, O’nun kayrasıyla iyiliğini yaşam boyu varlığında sergilemek, ululuğunu belgelemekte tanı. Ama bu yolculuk bitecek ve Tanrı seninle ilgili buyruğu bildirecek: „Getir!“ İşte o gün son yolculuğa çıkacaksın. Dönüşü olmayan yolculuktasın. Tek güvenlik pırıl pırıl güneşte parlayan hedeftedir. Egemen gücünü belirgin dille tanıtan Mesih’in sevgi çağrısı herkesedir. İlk yolculuğun gidişini nasıl bütünleyeceğine bağlıdır, ikinci yolculuğunsa bunun getireceği sonuca.

Sabah takvimin yaprağını yırtın mı? Düşüncen nerelere yöneldi? Elinde geçersiz bir bilet bulunduğu tartışılamaz. Yolculuğun bundan sonrasına bakıyor, nereye gittiğini kestiremiyorsun. Kullanılmamış biletlerin tarihi belirgin. Nereye gideceğin bu biletleri tanrısal kavramla, akıllılıkla değerlendirmene bağlı. Yöntemsiz, amaçsız, yeteneksiz varlığı esenliğe yönlendirebilen İsa Mesih şöyle seslenir: „Yol da, gerçek de, yaşam da Ben’im…Dünyaya ışık niteliğinde geldim. Bana iman eden karanlıkta kalmasın diye“ (Yuhanna 14:6; 12:46).

Atamız İbrahim Tanrı’yla yolculuğa çıktı. Bu da ne demek? O bir Mezopotamyalı’ydı. Put yatağı UR kentinde doğup büyüdü. Buradaki bozukluk düzensizlik melekleri ağlatacak türdendi. Tanrı İbrahim’i böyle çürük bir toplumdan kendisine çağırdı. Ona şu buyruğu verdi: „Ülkenden, akrabanın yanından, babanın evinden ayrıl; sana göstereceğim ülkeye git“ (Yaratılış 12:1). Toplumun önde geleni. İşi gücü tıkırında, herkesçe sayılan bir insan. Daha birçok özelliği var.. Böyle birine bambaşka bir yola girmesi buyruluyor. Güvencesi ne? Günahlı yaşamı arıtan, kutsallık yöntemini çizen diri Tanrı’nın Sözü’ne iman etmek O’na kesenkes güvenmek.. Bu, din öğretilerine üstünkörü teslim olma değil!

Tanrı’nın buyruğuna uyan İbrahim günah yatağı UR’u geride bırakıp yaşamının en önemli yolculuğuna atıldı. Taşıt aracı deveydi. Ama İbrahim bu çetin yolculuğa tek başına çıkmadı. Onu çağıran diri Tanrı beraberinde gidiyordu. Sadece imanla bilinebilen Dost: „İbrahim çağrıldığında miras alacağı yere gitmek için imanla Tanrı buyruğuna uydu ve nereye gittiğini bilmeden ülkesinden ayrıldı. İmanla, vaat edilen toprakta, yabancı bir ülkede uyruksuz biriymiş gibi konukladı. Aynı vaadin miras ortakları olan İshak ve Yakup’la birlikte çadırlarda yaşadı“ (İbranilere 11:8,9). Tanrı ‚Dostum İbrahim‘ diye çağırdığı bu tarihsel insanı, günahlıyı kayrayla doğru kılana iman ettiğinden arıttı, hem de doğrulukla donattı (bkz, Yaratılış 15:6; Romalılar 4:20-22; Yakup 2:23), onun somut imanını değerlendirdi.

Tanrı’yla birlikte yolculuk etmek, yaşamda her çeşit günah ilişkisini kökten kesmektir. Tanrı yaşam kutsallığını değerlendirenlere, onu sevenlere yol arkadaşlığı eden, o yolculuğa kutluluk katandır. Günahlı ademoğlunun temel bunalımı, Tanrı’ya inandığını belirtirken iblisle yol arkadaşlığı etmektir. Öyle ya, güncel iş ve alışkılar her çeşit yalanla dolanla, çıkarcılıkla, cinsel düzensizliklerle, insan kardeşin hakkını çiğnemekle ve bu sıradan bir sürü sinsilik ve kuzrnazlıkla dolup taşarken, o insanın yol arkadaşı şeytandan başka kim olabilir? Kutsal Kitap’ta tanrısal yargı şöyle belirtilir: „Bilmezler ve anlamazlar. Karanlıkta gezmekteler…Kötülerin yolu koyu karanlık gibidir. Niçin sürçtüklerini bilmezler“ (Mezmur 82:5; Meseller 4:19). Hiç kuşkusuz onlara kutsal bir yol arkadaşı gerek. Din bağlantısının ötesinde.

Tanrı kendisiyle yolculuk etmenin mutluluğunda yaşayana ilişkin şu tanıklığı duyurur: „Onunla antlaşmam yaşam ve esenlikti…dudaklarında haksızlık bulunmadı; benimle esenlikte ve doğrulukta yürüdü, birçok kişiyi kötülükten döndürdü“ (Malakya 2:6,6). Bu köklü gerçeğe bağlılığı yaşamın amacı edinen Davut peygamber şu tanıklığı vurgular: „Kayran gözlerimin önündedir; Senin gerçeğinde yürüdüm…Ya RAB, yolunu bana öğret. Senin gerçeğinde yürüyeyim“ (Mezmur 26:3; 86:11). Güvenlikli yolculuk doğrultusunda sunulan duadaki yakarılar belirgindir: Kayra, eğitim, gerçek.. Günahlı insan yaşam boyu sürçer, sendeler, kösteklenir. Eğri yönteme sadece Tanrı’nın kayrası (inayet) düzen getirir. Tanrı’nın arıtması dışında sağlıklı yolculuk olamaz. Ve bu yolculukta sürekli Tanrı eğitimi.. O’nun hiç değişmeyen gerçeğinden beslenen, buna dayanan göksel eğitim..

Musa peygamber toplumunu kölelikten kurtarınca Tanrı’yla yolculuğa çıktı, güngünden O’nun desteğine, iyiliklerine tanık oldu. Bu yolculukta Tanrı Musa’yla toplumuna göklerden ekmek verdi, çölde su kaynakları açtı, giysilerini pabuçlarını eskimekten korudu; düşman onları yıkamadı. Musa ölümünden önce Tanrı’yı şöyle yüceltti: „RAB Sina’dan geldi…Sağında onlara ilişkin ateşli ferman vardı…Sığınacağın yer öncesiz Tanrı’dır. Öncesiz pazılar seni taşıyor…Yardımının kalkanı, görkeminin kılıcı olan RAB tarafından kurtarılmış toplum, ne mutlusun! Kim benzer sana?“ (II Yasa 33:2,27,29). Din biçimleri değil, sevgi yolculuğu..

Tehlikeli yollarda tek başına gezinmeyi benimseyen düşünülebilir mi? Şu güvensiz, sevgisiz dünyaya diri Tanrı’nın kurtarmalık olan sevgisiyle gelen kurtarıcı İsa Mesih’i tanıyıp, O’nu yol arkadaşı seçmenin mutluluğu parlak gönenç, sağlam güvendir. Yeşaya peygamber buna şöyle tanıklık eder: „Zayıfa güç sağlar, bitkinin gücünü artırır. Gençler bile zayıf düşer, yorulur. Yiğitler tümden düşer. Ama RABBİ bekleyenler güçlerini tazeler, kartallar gibi kanat gerip yükselirler. Seğirtirler, yorulmazlar. Yürürler, zayıf düşmezler“ (40:29-31).

Tanrı insandan ırakta değil. Kurtarıcı Mesih’in kişiliğinde insan bedeniyle aramıza geldi, dertlerimize acılarımıza katıldı, o parlak yaşamın doruğunda günahlarımız için kurtulmalık olarak öldü. Mesih şunları bildirir: „Ben dünyanın ışığıyım. Ardım sıra gelen yaşam ışığına kavuşacak, hiçbir durumda karanlıkta dolaşmayacak…Işığa sahipken yürüyün ki, karanlık sizi basmasın…Ben iyi Çoban’ım. İyi Çoban koyunlar yararına canını verir…Koyunlarım sesimi işitirler, ben de onları tanırım; böylece ardım sıra gelirler. Ve ben onlara sonsuz yaşam veririm“ (Yuhanna 8:12; 12:35,36; 10:11,27,28). İsa Mesih’i kurtarıcı ve yol arkadaşı olarak seçmek, yaşamın-sonsuzun parlaklığını görmektir; bunun gönencini bulmaktır.

Categories: türkisch